İdeal Enerjisi Enjektasyonu

86

 

Japonlar der ki “Türkler her zaman bir Süper Güçtür. Bunu Türkler hariç herkes bilir“. Kâinatın Kullanma Kılavuzu da diyor ki “Bir topluluk kendi yaşantısını değiştirmedikçe Allah da onlar üzerindeki inayetini değiştirmez“. Bizim derdimiz ve arayışımız bu sırra mazhar olmak üzere olmalıdır.

Bu zamana değin kelâm babında, problemi tespit ederken hep ortaya çözüm adına bir şeyler koymaya da çalıştık. Yankı bulur – bulmaz, lâkin sorumluluğumuz budur. Bir küresel açmazla karşı karşıya kalmak adına onu karşılayabilecek bir davranış modeli geliştirmek üzerine de söyleyecek sözümüz olmalı.

Milletleri idealler yaşatır. Ve idealler de hareket enerjisi isterler. Biz enerjimizi ya birbirimize ya da dizi-yarışma-futbol-magazin gibi süreli oyuncaklara teksif ediyoruz. Oysa tek kurtuluşumuz idealistlik ve adanmışlık.

Düşlediğimiz ve temsil ettiğimiz değerlerin prototipi, numunesi olmak zorundayız. Ki şairin dediği gibi bizi öldürmeye gelen de bizde dirilsin. Yoksa ölü ruhlar tohum yeşertmez.

Dünyayı Bermuda Şeytan Üçgeni‘ne benzer bir Şer Üçgeni‘nin (Amerika, İngiltere ve İsrail) yönetmesinden bıkmadınız mı sayın seyirciler? Yanı başımızda, burnumuzun dibinde yapılanlara karşı ne yapabildik? Hani kardeşliğimiz, hani Türklüğümüz, hani Müslümanlığımız? Yarın sıra belki bizde, belki diğerimizde..

Kendini Tanrıyı Kıyamete zorlamakla vazifelendirilmiş olarak ifade eden hasta ruhları ekarte etmeliyiz. Ve buna benzer kendini Hz. İsa’nın gelişini hızlandırmakla yükümlüymüş gibi gören Müslümanları İslâm’a davet etmeliyiz.

Çok Uluslu Şirketler, değer adına ne varsa metalaştırıyor ve tükettiriyor. Ne düşündüğümüze ve neyi sevip – sevmeyeceğimize dahi onlar karar veriyor. Şirketokrasiyle yönetilen dünyamızda Afrikalılardan tek farkımız; bizim köleliliğimizin gönüllülük boyutunda olması.

Bu akıl tutulması ve küresel hipnoza karşı tıkanan beyin damarlarımızı, algılarımızı açacak tek ilâç adanmışlık ruhudur. Zaman zaman literatüre “Gönüllü Kerizlik” gibi bir kavramla takdim ettiğimiz bir inanmışlığı hayatımızın yörüngesine oturtmalıyız.

İnsan zihni nelerle meşgul olursa onda uzmanlaşıyor. Biz, bize Bizans’tan geçen hile, dolap, entrika ve ayak oyunlarına meydan verirsek şikâyet ettiğimiz şeye dönüşürüz. Bilerek ve isteyerek, ısrarla ve inatla, iyi niyetimizden ve aşkımızdan, cehdimizden Nuh’un Gemisi misali filikalar üretmek durumundayız.

İnönü demişti ki “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini lır“. Atatürk

olsaydı; “Türkiye yeni bir dünya kurar, başka milletler gelir, orada yerini alır” derdi. Herhangi bir yerdeki / yöndeki açılımın zincirleme reaksiyon olarak iç ve dış siyasî dengelere varıncaya dek bir değişim sürecini başlatabileceğini unutmamak gerek. Kelebek Etkisi teoreminde olduğu gibi..

Aslında Dünyanın tek umudu biziz. Ve bu umudu boşa çıkaramayız. Sürekli iman tazeleme ikliminde tıpkı İnebolu Sandalcılar Cemiyeti gibi “kurtuluş artık vazifemizdir” deme kararında olmak gerek. Nihayetinde biz seferle yükümlüyüz, zaferle değil.

Rabb’im bu milleti geleceğine bağışlasın..