İçimden Geldiği Gibi

47

Değerli Okur; bu yazımda, 10 Yıl önce KKTC’de katılmış olduğum bilgi şöleninde o süreci anlatan gerçeklerle ilgili yapmış olduğum konuşma metnimi aktarmak istiyorum. Amacım, bugünün Kıbrıs gerçeğine nasıl geldiğimizi hatırlatmak içindir…

2009 KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi:

Sempozyumun bu oturumunda sizlere sunacağım ilk bildirim. Bu topraklarda Kıbrıs Türk’ü ile omuz, omuza savaşan bir Türk Subayının, o günler ile bugünleri kıyaslayan duygu ve düşüncelerimin;  Kıbrıs Milli Davamızı, bu vatan topraklarında 1571 yılından beri savunarak;  paylaştıkları kader ve ülkü birliği ile ödedikleri kan ve can bedeli sonucunda kurmuş oldukları bu devlette yaşayanlara anlatımı olacaktır. O nedenle, bu günkü bilgi şöleninin ana konusu olan KKTC devletinin varlığının ve geleceğinin yasallığı ile ilgili görüşlerimi içeren hususları 2’nci bildirimde arz edeceğimi belirterek, sunumuma geçmek istiyorum.

35 Yıl önce Kıbrıs Türk Halkını Rum’un mezaliminden, katliamlarından ve yıllarca süren ekonomik baskısından, insanlık dışı muamelesinden kurtarmak için koşa, koşa geldiğimiz bu coğrafyada. Vatan evlatlarına emir komuta eden,  hak ve özgürlük için onlarla birlikte omuz, omuza savaşan. Mehmetçik ile Mücahidin bu uğurda seve, seve hayatlarını feda etmelerine tanıklık eden bir KOMUTAN, bir KIBRIS GAZİSİ olarak;

Yıllar sonra bugün, böylesine özel bir günde; 1974’de Surlarına Şanlı Bayrağımızı Çekerek ”Vatan” bellediğimiz Ata yadigârı bu topraklardan, kuruluşunda Şehitlerimizin kan ve can bedeli olan, Kıbrıs Türk Halkının efsane direnişini tanımlayan, KKTC devletinin yasallığı ve geleceği adına konuşacağımı hiç düşünmemiştim!

Onun için bugünkü bildirimde dilimin kemiği olmayacak! Bugünkü konuşmam, 35 yıl önce bu topraklarda savaşırken 26 yaşında olan Üsteğmen Atilla Çilingir’in duygularını taşıyacak. Ama özellikle bugünkü konuşmam, 19 Mayıs 1919’da Türk’ün asla tutsak edilemeyeceğini tüm dünyaya ilan ederek; ”Ya İstiklal Ya Ölüm” parolası ile Samsundan yola çıkan ve Türk Milletinin Milli Mücadelesini başlatan Gazi Mustafa Kemal’in bizlere emanet etmiş olduğu değerlere de uygun olacak.

Hiç kimseden ve hiçbir şeyden korkum yok. Çünkü benim İstiklal Marşım ” KORKMA ” diye başlar. Bayrağımın rengi kanımı, üzerindeki Ay ve Yıldız evrenin sonsuzluğunu ve devletimin ilelebet yaşayacağını tanımlar.

Kıbrıs Türk’ünün adada ki var oluş mücadelesinde, tarihimiz boyunca uğruna on binlerce vatan evladının can bedeli ödediği bu Gazi Topraklardan soruyorum sizlere! Neden suskunsunuz?

8 Eylül 2008 tarihinden beri bu devletin pazarlığı yapılıyor! Kanı, kanıma karışan Yiğit Mücahidim, Hüseyin dayım, Ayşe anam, Hatice bacım! Sesiniz neden çıkmaz?

35 Yıl önce Beşparmak Dağlarında, Mağosa kalesinde, Pladini plajında, Meserya ovasında bu kahraman halkın yıllarca nöbet tuttuğu mücahit mevzilerinde, adanın her parçasını savunmak adına korkusuzca yemin edenler; Allah, Allah sesleri ile Rum’a bulunduğu bu coğrafyayı başlarına yıkanlar neden sesiniz duyulmaz?

Kıbrıs Türk Halkının milli mücadelesinde, şanlı direnişinde hep var olanlar, efsane teşkilat TMT’nin yakmış olduğu Türk’lük ateşi sönmüş değil hala yanmakta. Siz Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçası, Mustafa Kemal Atatürk’ün Milletimize emanetisiniz.

Siz, her evinde en az birkaç Şehidi olan; imanında islamı, camisinde ezanı unutmayan. Tarihi buyunca ne İngiliz’e ve ne de Rum’a diz çökmeyen Kıbrıslılar değil! Mücahit Kıbrıs Türk Halkı, Türk Oğlu Türk’sünüz.

Size bugün ilmen ya da siyaseten değil yüreğimden coşan cümlelerle, içimden geldiği gibi anlatacağım şeyler var.

35 Yıl önce barış ve özgürlüğe kavuştuğunuz bu topraklarda, 26 yıldır yaşayan bir devletiniz var. Özellikle son beş yıldır bu devleti, KKTC’yi görmezden gelerek sizleri Rum’a yamalamak isteyen AB ile Amerika’nın ve tüm haklarınızı gaspeden Rum’un, Yunan’ın ve burada ki işbirlikçilerinin neyi amaçladıklarını artık herkes bilmek ve yanlış icraatlardan kaçınmak zorundadır! Çünkü gidilen yolun bundan sonra dönüşü olmayacaktır! Ya size emanet edilen bu topraklara hep birlikte sahip çıkılacaktır. Ya da hiç şüpheniz olmasın ki tüm Hıristiyan dünyasının desteklediği ve Rum’un arzuladığı şey yıllar sonrada olsa aynen Girit Ada’sında olduğu gibi gerçek olacaktır. Yani ENOSİS.

50 yıldır Kıbrıs Milli Davamızı savunanlara STATÜKOCU dediler! Davanın Liderinin, o mücadele yıllarının kahramanlarının uyarılarını göz ardı ederek; vatanını, bayrağını, Türk olmanın gururunu savunanları ”Marjinal Gürültücüler ” diye tanımladılar! Biz yenilikçiyiz, yepyeni ufuklar bizi bekliyor söylemleri ile hep Rum’lardan bir adım önde olacağız dediler. Kıbrıs Türk’ünü AB macerasına feda etmek istediler! Ama başaramadılar.

Annan Planı Referandumu döneminde halkına AB’ye gireceğiz, hepimiz refaha kavuşacağız, yıllardır süren ambargolar kalkacak, Kıbrıs Türk Halkı Avrupa vatandaşı olacak diyenlere soruyorum? Bugün gelinen noktadan geriye bir bakın. Halkınıza verdiğiniz sözlere ne oldu?

Şehitlerimizin adını taşıyan meydanlarda, caddelerde onların hayatlarını ne için feda ettiklerini görmezden gelerek sallanan AB bayrakları nerede? O günlere kılavuzluk yapan Annan’lar, Karen Foglar, Ver Haugen’ler, Desotolar nerede? Ya ceplerine doldurdukları avrolar ve dolarlarla avaz, avaz ”YES BE ANNEM” diye bağıranlara ne oldu? Ne elde ettiler?

Bu gün gelinen noktanın bir tek gerçeği vardır! Bu Kahraman Halkın milli mücadelesini Tarih Kitaplarından kazırcasına çıkararak yok sayanların, kimi siyasilerin söylemleri ve desteği ile bu davayı kendi çıkarları uğruna çözeceğini sananların bu gün ulaştıkları son tam bir fiyaskodur! Ve bu güne kadar Sayın DENKTAŞ ne söyledi ise gerçekleşen de odur.

Gün birlik ve beraberlik günüdür diyoruz. Yönetimde olanlar duymuyorlar! Rum Lider ve yöneticileri bas, bas bağırıyor. Bu ada da yaşayanlar Kıbrıslılardır! Türkler Kıbrıslıların bir parçasıdır! Rum’dan, Arap’tan, Maronit’ten ve Latin’den bir farkı yoktur! Türkiye işgalcidir, Türk Askeri ve Türkiye’li yerleşikler ada’yı terk etmelidir! Bu adanın garantörü AB’dir! Türkiye’nin Garantörlüğü söz konusu bile olamaz diye!

Ama buradan net bir şekilde ve Rum’un anlayacağı ifadelerle yükselen gür bir ses yok. Neden?

Anadolu’nun can insanı ile Kıbrıs Türk Halkı arasına duvar örmeye çalışanlar. Barışçılık, ilericilik ve Kıbrıslı’lık adına Türkiye kökenli yurttaşlarımızın adadan çıkarılması için lobiler kuran! Her fırsatta Rum’la aynı lisanı konuşanlar, konuyu AB ve BM gündemine taşıyarak Türkiye’yi suçlu sandalyesine oturtmaya çalışanlar şunu iyice bilmelidirler ki! Vatandaşlarımızın arasına örmeye çalıştıkları ayrımcılık duvarının altında kalmaya mahkûmdurlar. Anavatan ile Yavru Vatanı birbirinden ayırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Mart 2008 de bir kapı açtılar güle oynaya! Adı LOKMACI! Yıllardır verilen uğraşlarının sonucu hiç de umdukları gibi çıkmadı. Alış veriş olacak Arasta canlanacak dediler yaprak kıpırdamadı! Sandılar ki Şanlı Bayrağımız ve Mehmetçik o kapıdan uzağa gidecek! Sınır askersizleşecek! Ama hiç de öyle olmadı!

Bizim açılan kapılardan korkumuz yok. Vatanımın o kapısında da verilen sözler aynı. KKTC’nin hudutlarını koruma andını içen o cesur yürekli ses, her gece aynı yemini haykırırken; arada ki barikatlar, köprüler kalkmış ne fark eder? Mehmetçiğin hudutlarımıza siper ettiği o aziz beden hepsine bedel.

Ama orada farklı olan ve fark edilen bir şey var! Kimileri, kendine göre çok önemli olan o kapıdan geçerek Rum Herakles’in dondurmasından yer çocukluğunu yaşar! Kimileri ise yıllar önce o kapıdan sızan EOKA çetelerinin katlettiği analarını, babalarını, eş ve çocuklarını hatırlar ağıtlar yakar!

Bu vatan topraklarında Barış Kuvvetlerimizin ayrılmaz bir parçası olan Şanlı bir Alay var. Yanında yeni açılan bir kapı! Adı ”Mete Han” Hemen yanı başında bir çember ve üzerinde bir heykel! Altında doru atı, elinde kılıcı ve üzerinde Türk Milletinin Yüce önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk var. Ama gel gör ki bu heykelden rahatsız olanlarda var! Ve hatta barış süreci etkilenmesin düşüncesi ile o gün heykelin açılışına katılmamak için İstanbul’a gidenler de var! Bu ne büyük acıdır! Bu nasıl bir hezeyandır? Rum kesiminde ki Markos Dragos meydanında bir elinde el bombası, diğeri ile Türk kesimini gösteren eli kanlı EOKA’cının heykeli orada dururken bu davranışlar nasıl yorumlanmalıdır?

Bugün gün birlik günüdür. Rum’un karşısında güçlü olalım devletimizi savunalım diyoruz. Anavatan Türkiye’nin son MGK toplantısında açıklanan tüm hususlara aynen katılıyoruz. İki ayrı devlet, iki ayrı halk, iki ayrı demokrasiden yanayız. Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçilmez diyorlar. Ama KKTC meclisinden yetki almadan, Kıbrıs Türk Halkına sormadan komisyonlar, komiteler kurup Rum ile birlikte BİRLEŞİK KIBRIS için çözümün metnini yazıyorlar!

Sevgili Gençler, Size Sesleniyorum:

Bu toprakların asıl sahipleri Aziz Şehitlerimizdir. Onların kan ve can bedeli ile kazanılmış bu vatan size emanettir.

Ata yadigârı bu topraklarda kurulan bu son Türk Devleti Yavru Vatan uluslararası arenada tanınmasa, sadece Türkiye tarafından tanınmış olsa bile, her unsuru ile yaşayan bu devlet; Kıbrıs Türk Halkına anasının ak sütü gibi helal olan, yaşayan bir gerçektir.

Bu devletin bedeli kanımızla ödenmiştir ve hiçbir devlete diyet borcu yoktur. Ve herhangi bir neden uğruna da bu devletten vazgeçmeye hiç kimsenin hakkı olamaz!

Bu Vatan; size atalarınızdan, babalarınızdan, analarınızdan kalan en değerli miras, en önemli emanettir. Evlatlarınızın ve torunlarınızın geleceği için bu topraklara sahip çıkmak, vicdanınıza emanet edilmiş olan tarihsel bir borçtur.

Sevgili gençler okuyunuz bilgili olmak, okumak bir ibadet, tarihin gerçeklerini bilerek yaşamak ise vatanınıza yapacağınız en büyük hizmettir.

Kanın sesi olan bu topraklarda bazen insanların ama çoğu kez tarihin mantığı galip gelmiş, tarihin akışını tersine çevirmeye hiç kimsenin gücü yetmemiştir. Yine yetmeyecektir!

Şunu asla unutmayınız ki! Cehenneme giden yol, iyi niyet taşları ile döşelidir! Kıbrıs Türk Halkı için bu yolun adı ENOSİSTİR! Bugün iyi niyet çerçevesinde bu müzakereleri yürütenler, Rum’un tarihsel hedefinin bu olduğunu asla unutmamalıdırlar!

Ada da ki varoluş mücadelesinde bugüne kadar ENOSİSE karşı direnen Kıbrıs Türk Halkı bu direncini bundan sonra da sürdürecektir. Bu direncin en büyük kaynağı Türk Milletinin desteğidir. Kuvay-ı Milliye ruhudur. Bu direnişçi ruh Milletimize Atasından Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten emanettir.

Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk Halkı 50’li yıllarda başlattığı milli direniş ve ada da ki var oluş savaşında 19 Mayıs 1919’un ruhuna uygun olarak hareket etmiş, ” Ya İstiklal Ya Ölüm ” Parolası ile bugünlere ulaşarak pırıl, pırıl bir devletin sahibi olmuştur.

Bu kritik dönemde KKTC’yi yaşatmak, geçmişi unutmadan ulusal kimliğinize sahip çıkarak  ”Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizimdir ” demek herkes için en önemli görevdir.

Bugün gelinen son duruma baktığımızda, ecdat yadigârı bu vatan topraklarının tam 438 yıldır serdarlığını yapan Mücahit Kıbrıs Türk Halkının, ada da özgür ve egemen bir devletin sahibi olarak mı? Yoksa Rum’a yama olarak mı? Yaşayacağının kararının verileceği bir dönemin arifesinde olduğunuzu ifade ederek,  tarihe bir not düşmek istiyorum!

Unutmayınız ki eğer bu yılsonuna kadar çözümü hedefleyenler, bu amaçlarına ulaşır da, referandum için oy sandığını önünüze koyarlar ise! Biliniz ki Rum tarafı istediklerinin çoğunu elde etmiştir! Ancak şundan hiç şüphem yoktur ki!

19 Nisan 2009 tarihinde iradi tercihini, ezici bir çoğunluk ile devletinden yana koyan Kıbrıs Türk’ünü hür ve bağımsız iradesini görmezden gelerek, hala Annan planı döneminin hayali ile yaşayan, o dönemin teslimiyetçi zihniyetini bu gün de aynen muhafaza eden; halka bu ve benzeri tuzak planları dayatan kimi siyasetçilere, onların işbirlikçilerine vereceğiniz cevap, bu Gazi toprakları kanları ile sulayarak vatan yapan Şehitlerimize olan sadakatinizin, yurtseverliğinizin sesini taşıyan en anlamlı tokat olacaktır!

KKTC’nin ilanının 26’ncı yıl dönümünde böylesine önemli bir bilgi şölenini düzenleyen tertip komitesine şükranlarımı arz ediyorum.

İşte bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygı ile selamlarken, bizlere millet olmanın yolunu açan, Türklüğün gururunu yaşatan, Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarına bir kez daha şükran duygularımızı yineliyor;

‘Bu Topraklar’ uğruna seve, seve hayatlarını feda eden cesur yürekli Şehitlerimizi,  Kahraman Mehmetçiklerimizi, Mücahitlerimizi, Kıbrıs Milli davamıza liderlik yapan, adada Türk olmanın gururunu bu günlere taşıyan tüm Liderlerimizi rahmetle, minnetle, saygıyla anıyorum.

Biliyor musunuz? 35 yıldır beynimden silinmeyen, kulaklarımdan hiç gitmeyen bir cümle var Mehmetçiğin, Mücahidin sesi ile tekrarlanan, Beşparmak Dağlarının zirvesine Şanlı Bayrağımızı diken BAYRAKTARIN sesi ile tüm adaya yayılan…

Nedir o cümle bilir misiniz? ”VATAN SANA CAN FEDA”

İnanıyorum ki! Bu vatan için feda edilen canlar boşa gitmeyecek, KKTC bir devlet olarak tüm yasallığı ile ilelebet yaşayacak ve yaşatılacaktır.

 

 

Önceki İçerikZafer Yorgunluğu Sendromu (2008 –> 2018)
Sonraki İçerikAk Parti’nin İstanbul Büyükşehir Adayı Erdoğan Olmalı
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.