Türkiye’de iç huzur istikrarsız ve düzensiz! Dalgalanıp durmakta. Sosyal barışı bozan bir illete, milletçe müptelayız! Bunun birçok sebebi var. Biri de konuşma tarzımızdan kaynaklanıyor.
Nitekim, tatlı tatlı konuşur, güzel güzel fikir alış verişinde bulunurken, hani bazen dara düşeriz ya; işte o zaman, karşımızdakini ithama yelteniriz. Kimi zaman köşeye sıkışır cevap veremez hale geliriz ya. Hemen muhatabımızı bir sloganla niteler, o sloganda çarmıha gerer ve onu slogana mahkum ederiz.
İşte o an, imdadımıza Hızır gibi yetişen, aslında yardıma koşturduğumuz şey; bir bakıma kahramanımız diyebileceğimiz ” Slogan”; yani zıt manada niteleyici bir kelime, vasfedici bir söz, itham edici bir cümlecik veya siyasi bir terimdir.
Fikren acze düştüğümüz durumlarda, bu sloganlara can simidine tutunduğumuz gibi sarılırız. Evet ne zaman ki, fikir suyunu çeker, acz şahlanır, sabır tökezlerse, yapacak tek şey kalır: Muhatabı slogan-vari söz topuna tutmak!
Bu beklenmeyen sloganlı vuruşlar; karşımızdakini şaşkına çevirip sersemletir. Ona itidalini kaybettirir. Düşünce melekesini sekteye uğratır. Rastgele aynı silahı ateşlemek suretiyle cevap vermek zorunda kalır.
Başka bir sloganla muhatabını itham eder. Yani iki taraf da köprüleri atmış olur. Böylece arada aşılmaz bir uçurum doğar. Çünkü fitne uyanmış, ateş bacayı sarmış, itidal kaybolmuş, asabiyet ve hırçınlık kendini göstermiştir. Artık konuşacak bir şey kalmadığını iki taraf da, ister istemez kabullenmiş olur.
Eğer kutuplaşmak, birbirimizden kopmak istemiyorsak; yekdiğerimizi ithamdan vazgeçmeli. Yani slogan-vari konuşmayı terk etmeliyiz. Çünkü slogan kullanmak; muhatabı, ayniyle mukabeleye yöneltir.
“Sağcı”, “Solcu”, “Irkçı”, “Gerici”, “Yobaz”, “Fundamentalist”, “Devrimci”, “Atatürkçü”, “Batıcı”, “Laik”, “Anti-laik”, “Ümmetçi” v.b. gibi sloganları sarf etmek yerine konuyu konuşmalı, mes’eleyi tartışmalı. Bunu yaparken de akla kapı açmalı. İstek ve tercihi muhataba bırakmalı. Karşılıklı yapılan açık seçik konuşmaların kabul görmesi veya reddedilmesini; iki taraf da normal karşılamalı.
Unutmayalım ki, medenileri ilzam / cevap veremez hale getirip, ilmen susturmak, ikna iledir. İcbar / zorla değildir. Oysa slogan-vari kelimelerle itham; manen zor kullanmaktır!
Halbuki insan mükerrem / muhterem ve saygıdeğer bir varlıktır. Hakikati arar. Bazen hakikat diye yanlışa sarılır. Bu yüzden onu itham etmemeli. Elimizden geldiğince gerçekle yüzyüze getirmeye çalışmalı. Bunu yaparken incitici, kırıcı ve itham edici olmaktan, yani onu bir slogana mahkum etmekten son derece kaçınmalıyız.
Şüphesiz muhatap da, hemen tepki göstermemeli. “Boynunda akrep var!” diyene ancak teşekkür etmelidir.
Bir şey daha var. Sadece muhatabımızı değil, onun mensup olduğu, bağlandığı ve üstad bildiği kişi ve kişilikleri ve hatta müessese ve kurumları da itham etmekten, sloganlara hedef yapmaktan son derece sarfı nazar etmeliyiz.
“Muhataplarınızın rüesalarını tezyif etmeyiniz!” veciz sözünü düstur etmeli. Yani konuşurken, karşımızdakilerin sevip sayarak bağlandığı ve büyük bildiği liderlerine karşı, onları küçültücü ve küçük düşürücü sözleri söylemekten kesin surette uzak durmalıyız.
282
Derviş Yunus’un dediği gibi:
“Söz var kılar kaygıyı şad
Söz var eyler bilişi yad
Eğer horluk eğer izzet
Her kişiye sözden gelir”
Vesselam.