Yargıtay Onursal Üyesi Kahraman Koç ibret hadisesi olarak nitelendirdiği kararı şöyle anlatıyor;
“Bir gün öğleden sonra odamda çalışırken bir zat geldi. “Kahraman Bey’i arıyorum” dedi. “Benim efendim” cevabını verdim. Gelen zat kendisini “emekli, temyiz mahkemesi ikinci reislerinden” diye tanıttı. Adını çok duymuştum ama şahsen tanımıyordum. Ayağa kalkıp “hoş geldiniz” dedim. Hal ve hatırını sorup kahvesini ısmarladım. Kahveyi içerken “bak iki gözüm bir zavallı kadın var, haksızlığa uğradı, İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesi aleyhine tahliye kararı verdi. Sizdeki numarası şudur. Bu dosyanın tarafınızdan okunmasını ve kadını bu dertten kurtarmanızı rica ediyorum” dedi. “Baş üstüne hemen alır okurum ve heyete arz ederim” dedim.
O zat gitti. Ben de dosyayı getirip okudum. Notlarını çıkardım. Ertesi gün de heyete takrir ettim. Tahliye kararı oy birliği ile tasdik edildi. Bir hafta sonra odamda makineden geçirilip imzaya getirilen kararları incelerken bu zatı-ı şerif yine geldi. Yine ayağa kalkıp kahvesini ısmarladım. Bir yudum içtikten sonra “Kahraman Bey, bizim madamın işi ne oldu? ” diye sordu. Zavallı kadın şimdi madam olmuştu. “Tahliye kararı tasdik edildi efendim” dedim. Hiddetle “Nasıl olur? Bu bir haksızlıktır, dosyayı siz okumadınız mı?” diye söyleyince, “Efendim, madam Şişli’de, bir apartman dairesine kiracı olarak girdikten sonra, randevuculuğa başlamış, mal sahibi emniyete müracaat etmiş, netice alamamış. “Bu hale nihayet ver, komşular bile sizden şikâyetçi oluyor, bu hale devam edersen tahliye davası açacağım” diye noterden ihtar çekip tebliğ ettirmiş. Kadın hiç korkmadan bu işe devam etmiş. Sonra apartman sahibi, dava açmış, davacı tanıkları “madam açıktan randevuculuk yapıyor, devam edenler ekâbir oldukları için emniyet bir şey yapamıyor, zamparalar bazen bizim kapımızı da çalıyor.” Dedikleri gibi, apartmanın diğer dairelerinde oturanlar dahi bu kadın hepimizi rezil ve perişan duruma soktu, hiç korkmadan randevuculuğa devam ediyor.”demişler ve ekâbir olarak tavsif ettikleri kişilerin adlarını da birer birer saymışlar. Savunma şahitleri ise “bir şey bilmiyoruz” demişler. “Doğruluğunu kabul ettik” dedim. “Olmaz, yalan söylemişler.” Deyince, “beyefendi, dosyası şudur, buyurun, okuyun, müdavimler arasında zat-ı âlinizin adı da var.” Dedim ve dosyayı okuması için uzattım. Kıpkırmızı oldu, hemen kalkıp sesini bile çıkarmadan gitti. Bunu ibret alınacak bir olay diye arz ettim. Çünkü bir insan haksız bir menfaat peşindeyse büyüklük hüviyetiyle girdiği kapıdan küçülmüş olarak çıkar.”
Her çiçek belli şartlar altında gelişir. Adalet denilen kutsal çiçek ise tarafsız çalışma ve sadece vicdanı ve bilgisi ile baş başa kalmak iklimi içinde bulunan hâkimlerin ve yüksek seciyeli hukukçuların ruhlarında yetişir.