Ekrem İmamoğlu ve ekibi hakkında düzenlenen “İBB İddianamesi” 3800 sayfadan fazla uzunlukta bir metin. Bu iddianamenin siyasi ve hukuki tarafları var. Ancak bu yazıda sadece dolaylı rüşvet mekanizması iddialarını ele alacağım.
İddianameye göre, belediyeden ihale almak; imar planı, siluet onayı, ruhsat gibi işlemlerin yerine getirilmesi; usulsüzlüklerin giderilmesi gibi işler için bazı iş insanlarından “İBB adına kreş yaptırma/ kreşe maddi katkı sağlama,” yardım kartları, market hediye çekleri, giyim mağazası kartları almaları istenmiş.
Savcılık bunları “rüşvet alma” ve “örgüt finansmanına örtülü aktarım” olarak niteliyor.
AA’nın haberine göre; İddianame, “kreş, okul, spor salonu” gibi kamuya yardım söylemiyle iş insanlarının ikna edilmeye çalışıldığını, fakat bu yardımın büyük kısmının nakit veya taşınmaz olarak örgüte yönlendirildiğini iddia ediyor. Ayrıca bu bağışların bir “sistem” hâlinde süreklilik kazandığı ileri sürülüyor.
İddianameye göre, “suç örgütü lideri” olarak gösterilen Ekrem İmamoğlu, 2014 Beylikdüzü Belediye başkanlığından başlayarak “CHP’yi ele geçirmek” ve Cumhurbaşkanı olmak için bu “suç örgütünü” kurmuş… (Bu siyasal kurgu mantıksal olarak tutarlı değil. Ancak biz finans konusuna odaklanalım.)
İş adamı Sarp Yalçınkaya’nın, Ekrem İmamoğlu’nun adamlarına “Seçimi kazanmamız için en az 2 milyar dolara ihtiyaç var” dediği iddiası da bu çerçevede aktarılmış.
Henüz mahkeme kararı yok, bunlar iddiadan ibaret. Savunmayı dinlemek gerek.
*******************************
Şarta Bağlı “Bağışlar”
Benzer iddialar geçmişte AKP yönetimindeki İstanbul Belediyesi için de dile getirilmişti. Sadece İstanbul Belediyesi değil, birçok AKP’li belediyeler ve kamu kurumlarında bir kısım dernekler ve vakıflara bağış yaptırmak suretiyle “siyasetin finansmanı” için bir mekanizma kurulduğu iddia ediliyordu.
Devletten veya belediyelerden alınan ihalelerin belli yüzdelerini, yönlendirilen vakıf ve derneklere, bağış adı altında vermek zorunda kalanlar için Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın verdiği fetva çok tartışıldı.
“Devletten ihale alanların, gönülsüz bile olsalar hayır kurumlarına bağış yapmalarına” cevaz veren Karaman fetvasını şöyle tevil etmişti: “İhale almış, para kazanmış bir kimseyi, iş olup bittikten sonra bir yetkili, bir hayır kurumuna yardıma davet ederse ve o da yardım ederse bu rüşvet olmaz’ dedim, yine diyorum.” (Yeni Şafak, 24 Ocak 2014)
İhale alıp, iş olup bittikten sonra mı “hayır yapmaya davet edildi” yoksa ön şart olarak mı” bağış” yaptırıldı, bunu ispatlamak kolay olmaz.
Ama Karaman bile “İhale veya işin bağış şartına bağlanmasının” caiz olmayacağını söylüyor.
Peki, bugüne kadar savcılarımız AKP’li belediyelerin dini hizmet yaptıkları söylenen dernek ve vakıflara yönlendirdikleri “bağış” mekanizmasının siyasetin finansmanında, seçim kazanmak amacıyla veya şahsi zenginleşme aracı olarak kullanılıp kullanılmadığını araştırdı mı?
Gerçek bir ahlaki kaygı ve hukuka uyma çabası olduğuna ve yargının bağımsız ve tarafsız olduğuna inanabilsek, İBB iddianamesinden bir “temiz eller operasyonu” ümidi doğması gerekirdi. Ama muhalefete de iktidara oy veren seçmenler de “bu davanın siyasi olduğu” kanaatinde.
*******************************
Fıkıh ve Mevcut Hukuka Göre; Bağış mı Rüşvet mi?
İBB İddianamesinde “Kamudan ihale alan iş insanlarından, kurumlara ya da sosyal yardım çalışmalarına katkısı yapmalarının istenmesi ‘rüşvet’ olarak tanımlanmış. Aslında bu tanımlama yanlış değildir. Çünkü;
TCK 252 – Rüşvet: “Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir kişiye menfaat sağlanması” rüşvettir. Menfaatin adının “bağış”, “kreş”, “kart” olması sonucu değiştirmez.
TCK 250 – İrtikap: Kamu görevlisi, görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak kişiyi icbar / ikna suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlatırsa irtikap oluşur.
Ayrıca görevi kötüye kullanma (TCK 257), nüfuz ticareti (TCK 255) de devreye girebilir.
İslam Hukuku (Fıkıh) ile mevcut TCK açısından bu suçlara bakış benzerdir. Zaten Hayrettin Karaman bile “Bir yerlere yardım edecek diye bir kimseye ‘layık, ehil, en iyisi, en hesaplısı, kamu için en yararlısı olmadığı halde’ ihale verilirse yapılan ihanet olur ve elbette caiz olmaz” diyerek bir düzeltme yapmıştı.
Özetlersek; Belediye görevlileri “kreş bağışını”, “hediye çeklerini”, “dernek ve vakıflara bağışları” işin yapılması şartına bağlamışlarsa, Rüşvet veya İrtikap söz konusu olur.
İş adamı “ruhsatım çıkmaz, işim yürümez” korkusuyla veriyorsa İrtikap boyutu ağır basar.
Bağış, gerçekten iş bittikten sonra, bağımsız, şeffaf ve gönüllüyse, başlı başına suç teşkil etmez. Ama ”süreklilik arz eden” bir hale gelmişse, siyaseten ciddi etik sorun doğurur.
*******************************
Uygulamalar Benzer, Yargılamalar Farklı
Bu uygulamaların kamu kurumlarında ve diğer belediyelerin çoğunda yaygın olduğunun herkes farkında. Genel veya yerel iktidarı ele geçirenler -yasal olmasa da- bu güçlerini siyasetin finansmanını sağlamak veya zenginleşmek için kullanıyorlar.
Suçun yaygın olması onu suç olmaktan çıkarmaz. Ama herkesin kırmızı ışıkta geçtiği bir trafik düzeninde bazılarını cezalandırırsanız, toplum bunun adil olmadığını düşünür.
Mesela Reza Zarrab’ın rüşvet verdiğini söylediği bakanlar ciddiyetle yargılansaydı bu duygu oluşmazdı. Hafızalarda sadece para sayma makineleri, çelik kasalar, ayakkabı kutuları ve servet değerindeki kol saatleri görüntüleri kaldı.
Aziz İhsan Aktaş örgütü dosyasında, bu şahsın sadece CHP’li belediyelerden aldığı değil, AKP’li belediyeler ve kamu kurumlarından aldığı ihaleler de incelense idi bu vicdani kanaat değişebilirdi.
İktidara yakın dernek ve vakıflara yapılan büyük meblağlı bağışlar sıkı bir denetimden geçirilse muhaliflere “düşman hukuku uygulanıyor” savunması çürütülebilirdi.
Özellikle “CHP’li belediyeleri silkeleyin” talimatı sonrası yapılan yargı operasyonlarının hukuki olduğuna inanmamız için, iktidar belediyeleri ve kamu kurumlarına yönelik aynı tür iddialar aynı kararlılıkla soruşturulmalıdır.
Siyasetin finansmanını kayıtlı, şeffaf ve denetlenebilir hale getirmek zorundayız.
Bu yapılmazsa ve “bağış” ile “rüşvet” arasındaki sınırı hukuk ve din yorumları açıkça çizmezse, bu suçların/ günahların bedelini bütün millet ödemeye devam edeceğiz.


