Enaniyet ve benliğin yanlış kullanılışına müşahhas / somut bir örnek:
“Mısır fatihi ve
valisi Amr b. As (r.a.) Hazretlerinin..oğlu Muhammed ile bir Mısırlı arasında
at yarışı yapılmış, Mısırlının atı ileri geçmişti. Amr b. As’ın oğlu Muhammed
:‘Kâbe’nin Rabbi’ne yemin ederim ki, benim atım ileri geçti.’ dedi. Mısırlı
da:‘Kâbe’nin Rabbine yemin olsun ki, benim atım ilerde idi.’ diye yemin etti.
Muhammed öfkelenerek Mısırlı’ya kırbaç vurdu ve:‘Al bunu, ben keremlilerin
(üstün değerde olan kişilerin veya başkanın) çocuğuyum’ dedi.
“Mısırlı, Hz. Ömer
(r.a.)’in huzuruna gelerek durumu bildirdi, hakkının alınmasını istedi. Hz.
Ömer (r.a.) valisi Amr b. As (r.a.)’a mektup yazarak, oğlunu ve kendisini
(Medine’ye) çağırdı. İkisi de gelince, Hz. Ömer (r.a.) Mısırlı’ya: ‘İşte
kırbaç, onunla üstün değerde olanların çocuğuna (Başkan’ın çocuğuna) vur
bakalım.’ dedi. Ve Amr b. As Hazretlerine: ‘Siz ne zaman insanları kendinize
köle yaptınız. Hâlbuki anaları onları hür insanlar olarak doğurdu.’ buyurdu.”
(Ebu’l-Hasen en-Nedvî)
X
“Hz. Ömer’den
(r.a.); onun sağlam karakterini, demir gibi iradesini ve ahlâkî davranışlarının
en yüce ölçüsünü gösteren; şöyle bir söz söylediği de rivayet edilmiştir:
“ ‘İslâm,
palazlanmaya başlamıştır. Kureyş, Allahu Teâlâ’nın malını kendileri için Allah
vergisi bir yardım kabul etmeyi ve ona ibadet etmekten (farzları yerine
getirmekten) gafil kalmayı istiyor. Fakat onlar iyice bilsinler ki, Ömer sağ
olduğu sürece öyle olmayacaktır. Ben, köşeye dikilmiş kontrol ediyorum. Sakın
ola ki onlar ateşe düşmesinler diye, Kureyş’in yakasını ve ayaklarını iyice
tuttum.’ ” (Ebu’l-Hasen en-Nedvî)
X
“Hz. Ömer (r.a.),
korumasız veya yanında herhangi bir muhafız bulundurmadan geceleri dolaşır,
insanların gerçek durumlarını öğrenmek isterdi. Kendi döneminin en büyük ve en
muhteşem bir gücüne sahip olan mutlak idarecinin durumu işte buydu.
“Sir William Muir
şöyle yazıyor:
“ ‘İslâm
devletinde, Allah’ın elçisi Hz. Muhammed (s.a.s.)’den sonra Ömer en büyük
insandı. Azmi ve zekâsı sayesinde o, bu 10 sene içerisinde, Suriye’yi, Mısır’ı
ve İran’ı İslâm gücünün karşısında baş eğdirmiş, o günden bu güne bu ülkeleri
İslâm’a bağlamıştır.
“ ‘Bununla
birlikte o, büyük bir devletin çok büyük bir hakimi idi. Hiçbir zaman meselenin
özüne ulaşmakta, hikmetle, kuvvetle her meselede adaletle karar vermekte hata
yapmadı. Kendisine şatafatlı ünvanlar verilmesine, büyük isimlerle çağrılmasına
hiçbir zaman razı olmadı. Halkın dilinde her zaman kullanılan sade bir lâkap
ile kendisine hitap edilir ‘Arapların Başkanı / Emîrü’l-Mü’minîn /
Müslümanların Halifesi’ denilirdi.
“ ‘Uzak
diyarlardan ona heyetler gelirdi de; ‘Halife veya başkan Ömer nerededir?’ diye
araştırırlar, mescidin köşelerinde oturan insanlardan; ‘Mü’minlerin emiri
mescitte midir?’ diye sorarlardı. Hâlbuki o, onların karşısında sade elbise
içerisinde oturmuş olarak bulunuyor olurdu.’ ” (Ebu’l-Hasen en-Nedvî)
X
“Şihab oğlu Tarık
(r.a.)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Hz. Ömer (r.a.),
Suriye’ye giderken yolda büyük bir çayla karşılaştı. Bunun üzerine gayet sade
bir davranışla deveden indi, kundurasını (çarığını) çıkartıp eline aldı, devesi
ile birlikte suya daldı ve karşı tarafa geçti. İnsanlar buna hayret edip
kaldılar. Çünkü ayakkabıyı taşımak ve devenin yularını çekmek, hizmetkârların
yapacağı işti.
“Ebu Ubeyde (r.a.)
Hazretleri: ‘Buranın insanlarına göre siz, aşırı sadeliği tercih ettiniz.’
deyince, Hz. Ömer (r.a.) onun göğsüne elini vurarak şöyle buyurdu: ‘Ebu
Ubeyde…Sen (yani Araplar) insanlar arasında aşağı, değersiz ve adi bir millet
sayılırdınız. İslâm şerefi sayesinde değer ve haysiyet kazandınız. Eğer İslâm’ı
terk ederek başka bir yolla değer ve şeref kazanmak isterseniz, Allah sizi
tekrar adi ve değersiz kılar.‘ ” (Ebu’l-Hasen en-Nedvî)