Hz. İbrahim Dönemi ve Hicret Yolları[1]
“Bir gün peygamberimiz ashabıyla konuşurken başka bir lisanda “Ne güzel üzüm” dedi. Ashabı anlamayarak: -Ya Muhammed Arapça konuş dediler. Bunun üzerine Hz. Muhammed (S.A.V): Durun, yakınmayın, ben köküm olan Hz. İbrahim’in dili ile konuşuyorum, Arap benden ama ben Arap’tan değilim” dedi[2].
Mustafa Kemal Atatürk: “Peygamberimizin ecdadını araştırırsanız belki de Türk olduğunu ispat edebilirsiniz[3]”
Sümer Türk Uygarlığı
Türkler milattan önceki dönemlerde Avrupa, Anadolu, Mezapotomya ve Mısıra kadar çeşitli zamanlarda göç etmişlerdir. Mezapotamya’ya göç eden Türk kavmi Kangar/Kenger/ Kanğlı olarak bilinmektedir. Sümer adı Akad kaynaklarında Sümerler için kullanılan bir isimdir. Kengerler hâlâ yaşayan ve uzun zamandır bilinen bir Türk boyudur. Onların en önemli şehirlerinden birinin Kişolduğunu görüyoruz. Sümerlerin Mezopotamya’da ilk kurdukları şehir ise Kiş’tir. Aynı isimli yerleri Anadolu’da da buluyoruz. Örneğin, Bitlis’in Hizan ilçesinde Kiş köyü. Malatya’nın Kablı ilçesinde Kişli Köyü, Urfa’nın Bozova ilçesinde Kişkan Köyü vd[4]dir.
Tam burada Levend’nâme’deki “Kişler, Kişiler[5] şiirini hatırlamak gerekmektedir:
“Sibirya’da eski zamanlar/Atalar, dedeler/Su kenarları/Kiş[6]ler, kişiler/Gönler, gönüller. Gönüldür kişiler/Gönden içeri/ Gözüdür, yollarda/Gönüllerde../Gönder’lerde…28 Haziran 2020”
Sümerlerin Ur/Uri şehri de çok önemlidir. Üç kez burada Sümer krallığı kurulup dağılmıştır. “Ur” (etrafı surlarla çevrili şehir) ile yapmış yer adlarını hem Asya’da hem Anadolu’da buluyoruz. Adıyaman’da Urgöç, Hilvan’da Urgez, Ardahan’da Ur köyü önümüze çıkıyor. Ardahan’ın Kura nehri yanındaki Ur köyünün Uygur Türklerinin Urtigin soyundan gelenler tarafından kurulduğu söylenmektedir. Uygur beylerine “ur” denmektedir[7].
Türklerle Sümerlerin yer adları bağlantısı önemli bir konudur. Türkler geldiklere yerlere, çıktıkları yerlerin adlarını da birlikte getiriyorlardı. Sümerlilerde de bu gelenek hep devam etmiştir. Sümerler Asya’dan göç ederken bulundukları yerin adını Mezopotamya’ya, Türkler de aynı adları Anadolu’ya taşımışlardır. Anadolu’da böyle birçok yer adları vardır. Moğolistan’da “Sumer” adlı bir dağ bulunmaktadır. Moğol efsanesine göre, dünya yaratıldığında her taraf su imiş. Bu sudan iki dağ çıkmış: “Sumerula”, Moğolcada “ula” dağ anlamına geliyor. “Sumer-ula=Sümer dağı” anlamına geliyor. Türkmenistan’da Madau Tepesi, Madan Dağları var. Sümer dilinde muda-yurt, uygalık yurdu anlamına geliyor. Mezopotamya’daki Lagaş yer adı, Asya’daki Balkaş Gölü’nü anımsatıyor. Görülüyor ki Sümerler geldiklere yerlere kendi kültürlerini taşımışlar. Sümerler, hiç madeni olmayan bir yerde (Mezopotamya) madencilik yapıyor. Sümerlerin anavatanı olduğu savunulan Asya’da 4 bin yıl önce maden işçiliği ve tarım yapıldığı bilinmektedir[8].
Görüldüğü üzere Orta Doğudaki Türk varlığı bilinen yakın tarihten çok önceleri oluşmuştur. Mezopotamya’daki Sümer medeniyeti zaman içinde zayıflamaya başlamış, kuzeyden gelen Akad’lar önceleri Sümerlerin egemenlikleri altında yaşamışlar, bu arada tarım, ziraat, ticaret yaparak zenginleşmişler ve zamanla Sümerler içinde dillerini ikinci dil olarak kabul ettirmişlerdir. Bu etkiler zaman içinde büyüyerek yönetimin paylaşılması aşamasına gelmiş, nihayetinde de Sümer ülkesine hâkim olmuşlardır. Onların hâkimiyeti sonucunda Sümerler çeşitli bölgelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu göçlerin izlediği yola bakacak olursak, güney inip Yemen bölgesinde yerleşmiş ve burada da bir medeniyet kurmuşlardır. İrem su bendinin büyük bir deprem sonucu yıkılması ile burada da tutunamamışlar ve Hicaz bölgesine göç etmişlerdir. Diğer bir göç dalgası ise, kuzey yönünde meydana gelen göç dalgasıdır. Kuzeye gidenler Ur şehrinden çıkıp önce Harran’a, (Urfa) sonra da oradan Filistin’e göç etmişlerdir. İşte Hz. İbrahim ve ailesi, Ur kentinden çıkıp kuzeye hareket eden, bir süre Harran’da kaldıktan sonra Filistin’e intikal eden kol içinde yer almıştır[9].
Sümerlerin ve Hz. İbrahim’in bu yolları izledikleri bütün tarihi ve dini kaynaklarda anlatılmaktadır. Bu göç yollarının doğruluğunda şüphe yoktur. Bilindiği üzere Hz. İbrahim bütün ailesiyle birlikte Sümer’in Ur kentinden yola çıkmış önce Harran’a uğramış, bir süre sonra da Filistin bölgesine göç etmiştir. Mısır’a gitmesi ve geri dönmesi bundan sonra olmuştur. Doğal olarak bu yolu tek kullanan Hz. İbrahim ve ailesi değildir. Daha pek çok Sümerli bu yolu kullanarak Hicaz bölgesine kadar inmişlerdir[10].
Aynı dönemde Sümer illerinden güney yönüne doğru da göçler yaşanmış ve bu kafileler de Basra körfezi kıyılarını izleyerek, Arap yarımadasının güneyini dolaşıp Yemen e kadar gelmişlerdir. Yemen’de de büyük medeniyetler kurmuşlardır. Büyük bir deprem sonucu Ma’rep su bendinin ve bölgede kurulan büyük şehirlerin Yıkılması sonucu Yemenden kuzeye doğru tekrar göç etmişler ve Hicaz bölge ine gelip yerleşmişlerdir. Bu göç kafilelerinden, aynı köke dayanan Ev ve Hazreçlerin Medine civarına yerleştikleri bilinmektedir. İşte peygamberimiz Hz. Muhammed’e Kâbe’de biat edenler ve kendisini Medine’ye davet edenler bunlardır[11].
Hz. İbrahim ve onun soyundan gelen peygamberleri Arap ve Yahudi tarihine dâhil etmek mümkün değildir. Çünkü Hz. İbrahim çocuklarını farklı ulusların içinde bırakmış ve tevhit inancını yaymalarını istemiştir. Yoksa onun hiçbir çocuğu ne Arap ne de Yahudi’dir. Kendisi de Hanif dinini tebliğ için kendi ülkesinden dışarı çıkmış birçok ülkeye giderek insanları Allah inancına çağırmıştır. Onun diğer uluslara da Sümer Türkçesi ile hitap etmesi beklenemezdi. Gittiği her ulusa onların dili ile hitap edecek bir yeteneğe sahip olması da çok tabii görülmelidir. Yahudilerin ve tahrif edilmiş Tevrat’ın anlattığı gibi o Yahudilerin atası değildir. Tüm uluslara çocuklarını göndermeye çalışmış ve bunda da başarı olmuş; Tevhit’in ve ulusların manevî atası olan bir Allah elçisi olma şerefine nail olmuştur. Âl-i İmrân Suresi 67. Ayet’de “İbrahim ne bir Yahudi idi ne de bir Hıristiyan. O, sadece Hanîf bir müslümandı/Allah’a teslim olandı. O müşriklerden değildi” buyrulmuştur. Bu ayete göre Hz. İbrahim’i Hanif’liğin haricine isnat etmek mümkün değildir.
Hz. İbrahimin adı geçer geçmez, onu adeta bir Yahudi olarak karşımıza algılayanlar çıkmaktadır. Hâlbuki Hz. İbrahim ayette de görüldüğü gibi ne Yahudi, ne Hristiyandır. Son üç semavi din üzerinde de tesirleri olduğu için, dünyayı yönetmeyi amaçlayan bugünkü Yahudi düşüncesi, “İbrahimî dinler” safsatasıyla onun adını kullanmakta ve onun adından yararlanma çalışmaktadır. Dinimizin kitabı olan Kur’an ayetleri ve peygamberimizin sözleriyle de teyit edilen gerçek şudur ki; Hz. İbrahim “Hanif bir dinden ve temiz bir soydandır”. “Bilindiği gibi Hz. İbrahim Kuran-ı Kerim’de zikri geçen birçok peygamberin aksine Yahudi ırkına mensup olmayan ve fakat İbrani tarih ve kültür hamulesine mâl edilmiş, kendisine Kuran’ın ifade ine göre “Suhuf” (Din ve şeriatinin esasını ifade eden bir nevi yazılı belgeler) verilmiş büyük, ulu ve yüce bir peygamberdir. Onun dininin asıl karakteri, şiarı “Haniflik” idi. (Kuran-ı Kerim, Bakara Suresi, 135, AI-i İrnran Suresi 67, Enam Suresi 161, Nuh Suresi 120) O bu yönüyle peygamber ümmetinin bir baba misali en güzel örneği olmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlara hitaben; “milletinizin babası İbrahim’in Hanif dinine uyun bundan önce de size Müslüman adını veren odur” (Kuran-ı Kerim, Hac Suresi 78) denilmektedir[12].
En’am suresi 161. ayetteki, “Rabbim beni doğru yola, gere çek dine, Hanif olarak İbrahim’in dinine iletti” ayetinden, Hanifliğin gerçek bir din olduğu hususu açıkça ortaya çıkmaktadır. “Hanif” kelimesi, müstakil bir dinin adı olduğu gibi, aynı zamanda bütün peygamberlerin tebliğ ettiği “Gerçek din” tevhit inancı manasına da kullanılmaktadır[13]. Tıpkı “İslam” ve “Müslim” keli-melerinin Kur’an ve Hadis’te iki manada kullanılması gibi, “hanif” kelimesinin de iki kullanılışı vardır:
1 – Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği tevhit inancı, gerçek din ki Allah (C.C.), insanın fıtratına bu dini koymuştur, yani insanı kendi zekâsı ile o dini bulabilme istidadında yaratmıştır. İslam ve Müslim kelimeleri de bu manada kullanılmaktadırlar. Bu birinci manada kullandıklarında Hanif ve Müslim kelimeleri, aynı manayı ifade ederler. Nitekim Hz. Muhammed, “Ben Yahudilik ve Nasranilik üzerine gönderilmedim, fakat (halis) Haniflik üzerine gönde-rildim” buyururken hem bu birinci manayı kastetmekte hem de bu manayı ifade etme bakımından, Hanif ve Müslim kelimelerinin eşitliğini göstermektedir.
2 – Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği dinin özel adı olarak kullanılmaktadır. İslam tarihi kaynakları, kesin olarak Hanifliği müstakil bir din olarak takdim etmektedirler[14].
Kur’an’a Göre Hanif Dini
Kuran’da “Hanif” kelimesi on yerde, çoğulu olan “hunefa” ise iki yerde geçmektedir. Bu on iki yerin dokuzunda, hanifliğin müşriklikten farklı ve onun karşıtı olduğu belirtilmektedir. Bu arada sekiz yerde Hz. İbrahim’in imanını ifade etmektedir. Bu sekiz yerin beşinde, aynı zamanda din manasına gelen “millet” kelimesi yer almakta, bir yerde de bizzat Hz. İbrahim kendini Hanif olarak nitelemektedir. Haniflik müşriklik olmadığı gibi, ayette de vurgulandığı üzere Yahudilik ve Hıristiyanlık da değildir. Allah’ın başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği, insanın tabiatına en uygun olan tevhid dinidir. Kur’an’ı Kerim’de Rum Suresi 30.Ayette bu husus şöyle ifade edilir: “Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte do doğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler”. “ … Kur’an’ın önerdiği ve Hanif diye nitelendirdiği bu tavır, müşrikliğe ters olduğu gibi, ehl-i kitabın dininden de faklıdır. Kur’an’a göre Haniflik, Yahudilik ve Hıritiyanlıktan öncedir: Âl-i İmrân / 65. Ayette “Ey Ehlikitap! İbrahim hakkında neden çekişiyorsunuz? Tevrat da İncil de ondan sonra indirildi. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz?” buyurulmaktadır. Kur’an ‘ı Kerim Araplardan putlara tapmayan, Yahudi ve Hıristiyan olmayan, bir tek ilahın varlığına inanan ve O’na kulluk eden bir cemaate işaret eder ki bunlar “hunefa” veya “ahnaf” diye bilinirler. Bu kimseler Yahudi ve Hıristiyan olmadıklarını, İbrahim’in dinini takip ettiklerini, Allah’a şirk koşmadıklarını söy-lerler[15].
Hadislerde Hanif Kavramı
Hanif, Kuran’daki anlamıyla Hadislerde de yer alır. İbni Abbas’tan rivayet edilen bir hadise göre, Hz. Peygambere, “Allah katında hangi din daha makbuldür” diye sorulduğunda, “Kolaylaştırılmış haniflik” demiştir. Resul-i Ekrem’in “Allah katında hak din İslam’dır” (Ali İmran-19) ve “Sizin için din olarak İslâm’ı seçtim ve ondan razı oldum”(Maide-3) mealindeki ayetlere ters düşecek bir beyanda bulunması mümkün değildir. Bu sebeple “kolaylaştırılmış haniflik” ifadesiyle İslamı kastetmiştir[16].
Hz.Peygamberin, “Allah ‘Kullarımın hepsini hanif olarak yarattım buyurdu” mealindeki hadisiyle, “Ben Yahudilik ve Hıristiyanlıkla değil, kolaylaştırılmış haniflikle görevlendirildim” hadisi birlikte düşünüldüğünde Hanifliğin, bütün peygamberlerin tebliğlerinde ortak olan ilkeleri ifade ettiği ve İslam’ın da bu ilkeleri yaşatan bir din olduğu, Hz. İbrahim gibi Hz. Muharrımedin de aynı dini tebliğ ettiği sonucuna varılır. Bundan dolayı hanif kelimesi İslami literatürde Kuran’daki anlamıyla ve müslim kelimesinin eş anlamlısı olarak, Hanifiyye’de Hz.İbrahim’in dinini ifade için kullanılmıştır.[17]
Sonuç
Hz. İbrahim Hanif dinini tebliğ etmiş bir Türk Peygamberidir. Türkistan coğrafyasından gelmiş olan “Sümer” Türklerindendir. Ahmet Cemil Akıncı “Hz. İbrahim” isimli eserinde Sümerlerin, Türklerin Ural-Altay topluluğu olarak iki bin sene önce Mezopotamya bölgesine geldiklerini yazmaktadır[18]. Paleo-coğrafya açısından bakıldığında ırmak ve denizlerin bağlantıları ile Altay bölgesinden Yenisey-Baykal-Aral-Hazar-Karadeniz-Umman Körfezi bağlantıları ile bu tespitin de önemi unutulmamalıdır[19]. B. Ömer Büyüka[20]’nın açıkladığı Hz. İbrahim’in Kafkasya bağlantısı da yine paleo-coğrafya yolculukları açısından büyük önem arz etmektedir. Kısaca Hz İbrahim’in Yahudi ırkı ile en ufak bir şekilde dahi olsa bir münasebeti yoktur. Yahudi ırkı, Hz İbrahim’den bir asır sonra meydana çıkmıştır[21]. Max Dimont “eğer İbrahim M. Ö. 1900-1800 yılları arasında yaşamışsa o tarihlerde ne İbrani denilen bir kavim, ne de Araplar vardı[22]” demektedir.
Hz. İbrahim Ortadoğu coğrafyasını dolaşmış yolculuğu Mısıra kadar uzanmıştır. Aile bireylerini de Tevhid inancını anlatmaları için farklı topluluklar içinde bırakmış yahut göndermiştir. Onun Hacer’den İsmail, Sare’den İshak, dünyaya gelmiştir. Sare’nin ölümünden sonra Ketura (Kantura) adında bir kadınla evlenmiş ve ondan Zimran, Yokşan, Medan, Midyan, Yişbak, Şuah adındaki çocukları doğmuştur[23]. Kantura oğulları Türkistan Türkleri olarak kabul görmektedir. Hz. Peygamber’inde Türklerden Kantura oğulları diye bahsettiği rivayet edilmektedir. Kantura, Türk Hakanı Oğuz Han’ın kızı yani bir Türk prensesidir. Böylece Hz. İbrahim’in Hanifliği Türk Turan yurtlarına doğru ulu bir yol bulmuştur[24]. Hz. İbrahim hayatta iken İshak’ı Şama, İsmail’i Cürhum’a göndermiştir. Hz. İbrahim’in oğulları Hz. İsmail, Hz. İshak ve yeğeni Hz. Lut aynı dönemin nebîleri idiler[25].
Hz. İbrahim’in Kur’an-ı Kerim’deki tanım ve tasviri ile tahrif edilmiş Tevrat’taki tanım ve tasviri birbirine zıttır. Tahrif edilmiş Tevrat’ta Hz. İbrahim’e yapılan hakaretler bunu göstermektedir. Örneğin tahrif edilmiş Tevrat’ta ona iftira atılmakta basit beklentiler için hanımını kız kardeşi olarak göstermektir. Tahrif edilmiş Tevrat’ta maalesef diğer peygamberlere de çeşitli iftiralar görülmektedir. İsrailiyattan beslenen İslam tarihçileri hatta mevzu hadis kaynaklarından bazıları da bunu Kur’an-ı Kerim ölçeğinden geçirmeden ona arz etmeden gerçek bir olay gibi sunmaktadır. Bugünkü tahrif edilmiş Tevrat Yahudilerin Babil sürgününden sonra hahamların kaleme aldığı Peygamberlere iftira, kendilerine ayrıcalık tanınması için yazdıkları bir kitaptır. Asla Hak’tan geldiği gibi korunmuş ilahî bir kitap değildir. Hz. Musa (A.S) ya indirilen Tevrat’la hiçbir ilgisi yoktur[26].
Örnek: Tekvin: BAP 12:
9. Ve Abram git gide Cenuba doğru göç ediyordu. 10. Ve memlekette kıtlık oldu; ve Abram orada misafir olmak üzre Mısıra gitti; çünkü memlekette kıtlık ağırdı. 11. Ve vaki oldu ki, Mısıra girmesi yaklaştığı zaman, karısı Saray’a (Sare) dedi: İşte, biliyorum ki, sen görünüşü güzel bir kadınsın; 12. ve olur ki, Mısırlılar seni görünce: Bu onun karısıdır, derler; ve beni öldürürler, fakat seni sağ bırakırlar. 13. Senin yüzünden bana karşı iyi davranılsın, ve senin sebebinle canım yaşasın diye: Onun kız kardeşiyim, de. 14. Ve vaki oldu ki, Abram Mısıra girdiği zaman, Mısırlılar kadının çok güzel olduğunu gördüler. 15. Ve Firavunun emîrleri onu gördüler ve onu Firavuna methettiler; ve kadın Firavunun sarayına alındı. 16. Ve onun yüzünden Abrama karşı iyi davrandı ve onun koyunları, sığırları ve eşekleri, ve köleleri ve cariyeleri, ve dişi eşekleri, ve develeri oldu. 17. Ve RAB Abramın karısı Saray’dan dolayı, Firavunu ve onun sarayını büyük vuruşlarla vurdu. 18. Ve Firavun Abramı çağırıp dedi: Bana bu yaptığın nedir? bu senin karın olduğunu niçin bana bildirmedin? 19. Niçin: Bu benim kız kardeşimdir, dedin, ben de onu karı olarak aldım? Ve şimdi, işte karın, al ve git. 20. Ve onların hakkında Firavun adamlara emretti; ve onu, ve karısını, ve kendisine ait olan her şeyi gönderdiler”.
Örnek: “Tekvin: BAP 20
VE İbrahim oradan Cenup diyarına göç etti, ve Kadeş ile Şur arasında oturdu; ve Gerarda misafir oldu. 2. Ve İbrahim, karısı Sara hakkında: Bu kız kardeşimdir, dedi, ve Gerar kıralı Abimelek gönderip Saray’ı aldı. 3. Fakat Allah Abimeleke gece rüyasında gelip ona dedi: Aldığın kadın sebeb ile, işte, sen bir ölüsün; çünkü o bir adamın karısıdır”.
Yüksek bir ahlakla yaratılan Hz. İbrahim Kur’an-Kerim’de örnek verilebilecek şu ayetlerde aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır:
“Kendini bilmez beyinsizlerden başka, kim İbrâhim’in dininden yüz çevirir? Elbette biz onu dünyada seçip peygamber yaptık. Âhirette de o mutlaka sâlihler arasında olacaktır”.(Bakara Suresi/130.Ayet)
“Rabbi ona: “Teslim ol!” buyurmuş, o da: “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.” (Bakara Suresi/131.Ayet)
“Yahudiler “yahudi olun”, Hristiyanlar da “Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” derler. De ki: “Hayır! Biz, tek Allah’a inanan ve hiçbir zaman müşriklerden olmayan İbrâhim’in dinine uyarız.” (Bakara Suresi/135.Ayet)
Kur’an-ı Kerimde Hz. İbrahim ve ailesinden bahseden onun adına sure (Kur’an’ın 14. Suresi, 52 Ayetten oluşur) bulunmakta ve birçok surenin ayetlerinde de adı ve yaşadığı olaylar zikredilmektedir. Nahl suresi/120 Ayet “Muhakkak ki İbrahim başlı başına bir ümmet idi, tek bir hanîf olarak Allaha itaat için kıyam etmişti ve hiç bir zaman müşriklerden olmadı” buyrulur. Tahrif edilmiş Tevrat’a en güzel cevaplardan biri de şüphesiz bu ayettir. Dolayısıyla Hz. İbrahim asla Firavun’dan yahut Gerar kıralı Abimelek’ten korkup bir peygambere yakıştırılmayacak yalan söyleme gibi bir eylemi yapmamıştır.
Kaynaklar
Ahmet Bedir, Tevhidin Yurdu Kur’ân-ı Kerim Atlası, Kaynak yayınları, İstanbul, 2010.
Ahmet Cemil Akıncı, Hz. İbrahim, Bahar Yayınları, İstanbul, 2020.
B. Ömer Büyüka, Hazreti İbrahim’le Awubla ve Kafkaslılar, Abhazoloji Yayınları, İstanbul, 1975.
Levent Ağaoğlu, Levend’nâme, Aktif Yayınları, İstanbul, 2022.
Muazzez İlmiye Çığ, İbrahim Peygamber, Sumer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2006.
Muharrem Kılıç, Gizlenen Türk Tarihi Hazreti Muhammed, Toplumsal Çözüm Yayınları, İstanbul, 2007.
Ömer Faruk Harman, Hz. İbrahim, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 21, 2000, İstanbul.
Richard Elliott Friedman, Kitabı Mukaddes’i Kim Yazdı?, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2005.
Şaban Kuzgun, İslam Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haniflik, Bilge Kültür sanat Yayınları,İstanbul, 2015.
Turgut Buğra Akdoğan, Türklerin Atası Gılgameş, Altınpost Yayınları, Balıkesir, 2012.
Zekeriya Kitapçı, Hz. Peygamber’in Hadislerinde Türkler, Yedi Kubbe Yayınları, Konya, 2009.
[1] Prof. Dr. Ahmet Bedir, Tevhidin Yurdu Kur’ân-ı Kerim Atlası, İstanbul, 2010, s. 213.
[2] Muharrem Kılıç, Gizlenen Türk Tarihi Hazreti Muhammed, İstanbul, 2007, s. 177.
[3] A.g.e., s.177.
[4] Turgut Buğra Akdoğan, Türklerin Atası Gılgameş, Balıkesir, 2012., s.29.
[5] Levent Ağaoğlu, Levend’nâme, İstanbul, 2022. s. 154.
[6] Kişler: Güney Sibirya bataklıklarında su samurları. A.g.e., s.154.
[7] Turgut Buğra Akdoğan, A. g. e., s. 29.
[8] A.g.e., s.30.
[9] Muharrem Kılıç, a.g.e., s. 95.
[10] A.g.e., s. 95-96.
[11] A.g. e., s.96.
[12] Muharrem Kılıç, A.g.e., s.114-115
[13] Şaban Kuzgun, İslam Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haniflik, İstanbul, 2015, s. 166.
[14] A.g.e., s. 166-167.
[15] Muharrem Kılıç, A. g. e., s.139-140.
[16] A.g.e., s.140.
[17] A.g.e., s.141
[18] Ahmet Cemil Akıncı, Hz. İbrahim, İstanbul, 2020, s. 65.
[19] Hilmi Özden, (Kuzey) Kafkasya’da Ön-Türkler, Ön-Türk Akademisi, 8 Mart 2025 İstanbul, https://www.youtube.com/watch?v=xJe569-yh7Y
[20] B. Ömer Büyüka, Hazreti İbrahim’le Awubla ve Kafkaslılar, İstanbul, 1975.
[21] Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Hz. Peygamber’in Hadislerinde Türkler, Konya, 2009, s. 142.
[22] Muazzez İlmiye Çığ, İbrahim Peygamber, Sumer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre, İstanbul, 2006, s. 15.
[23] Ömer Faruk Harman, Hz. İbrahim, TDV İslâm Ansiklopedisi, 2000, İstanbul, Cilt: 21, s. 272-273.
[24] Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, a. g. e., s. 144-145.
[25] Ahmed Bedir, a. g. e., s.213.
[26] Geniş Bilgi İçin Bakınız: Richard Elliott Friedman, Kitabı Mukaddes’i Kim Yazdı?, İstanbul, 2005.