29 Mayıs’ta Ankara’da yapılan ilk Olağan Genel Kurul’la ve öncesindeki 5 aylık hür ve ilkeli sendikacılık performansındaki gerek eğitimin özüne dönük
üretkenliği gerekse de örgütlenme başarısıyla sendikal güzergâhta yeni bir adres belirdi: Hürriyetçi Eğitim Sen.
Siyasetten
bağımsız ve eğitim çalışanlarının aklını, fikrini, irfanını hürriyet temelli
temsil mayası tuttu. İktidar aygıtı ile toplumsal katmanların ilişkisinin yıpratma & yıpranma katsayısına bakıldığında; özgürlüğün, iradenin, hak
mücadelesinin, hür düşüncenin, katılımcılığın ve ilkelerin geçiş üstünlüğünün hâsılı
onur ve haysiyetin kamu yararına yurt sathına yayılması ve tüm nefes alan
gruplarda yankı bulması bundan öte yalnızca zaman sorunudur.
Kongre
özelinde analize girişirsek; vesayet ve icazet olmadan herkesin aday olabildiği, onlarca kişinin kürsüye
çıkabildiği, sayımların gece yarısına kadar sürdüğü, sonrasında herkesin
kucaklaştığı ve birlik-beraberlik mesajları verdiği bir demokrasi şöleni oldu.
Bu şölene işleyiş içindeki itirazlar ve eleştiriler de dahil.
İlkelerin içselleştirilmesi hazım süreci ister. İnsanların beş ayda
alışkanlıklarını bırakmaları kolay değildir; çoğu insan zararlarını bildiği
halde sigarayı bile bırakamaz. Dahası insan zihni mukayeseli çalışır.
Kafamızdaki son kongre tüm demokratik teamüllerin çiğnendiği önceki sendikayla
ilgili olunca ‘güven’ noktasında
herkes yoğurdu üfleyerek yiyor. Divan
Başkanlığının adalet, eşitlik ve çoğulculuk bakımından örnek tutumu işte o
güvenin kazanımıydı. Bundan sonraki kongrede mikyas bu kongredeki ortam olacak.
Cumhuriyetin
temel değerlerine ve eğitim davasına Atatürk’ün
yüklediği mana ve misyonun ölçü alınması, Sendikal delegasyon adına Genel Başkan’ın Anıtkabir
ziyaretinde Özel Defter’e
yazdıklarının ve Genel Kurul’da
konuşmalarının temelini teşkil etti. Diğer Yöneticilerin uyumlu ve istişareli
çalışmaları zorlukların aşılmasında müessir oldu. Ciddi bedeller ödenmesine ve
az zamanda çok işler yapılmasına karşın yer yer eski alışkanlıkların nüksetme emareleri
de görülmedi değil. Fakat güzide ve
genel eğilimi diğerkâm büyük kitle
içinde o küçük bencillik nöbetleri de eridi gitti.
“Başkalarında
yanlış gördüklerimiz ve eleştirdiklerimizi yapma tekrarına düşmeyecek bir
sistem oluşturma iddiasında”
idik; bu sınavı azamî fayda ortak paydasında atlattık çok şükür, gayrı önümüzdeki
sınavlara hazırlanacağız. Önder Kaymaz Hocamın tespitiyle 21. Yüzyıl Sendikacılığı yapmak durumundayız. O vizyonu kuşanarak
üye değil ‘değer’ kazanacağız. Konjonktürel
(hormonlu) büyüme ve etkisiz yetki gibi boşluğa okunan ezanlara kulak vermek
yerine Başöğretmen’in 100 yıl önce
koyduğu hedefe odaklanmalıyız: “Maarif
işlerinde behemehâl muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin halâs-ı hakikisi
ancak bu suretle olur.”
Pandemi (salgın) süreci gösterdi ki elimizdekileri
kaybetmedikçe kıymetlendiremiyoruz. Bırakın sağlığı; sokağa çıkabilmenin,
okula-camiye gidebilmenin, serbestçe seyahat edebilmenin, düğün ve cenaze gibi
cemiyetlere iştirakin bile nasıl bir nimet olduğunu hatta insanın sevdikleri
arasında ölebilmesinin bile ne kadar anlamlı olduğunu hayat bize öğretti. Atatürk’ün cumhuriyet ekseninde bize
kazandırdıklarının; millet iradesinin, özgürlüğün ve bağımsızlığın, kadın –
erkek eşitliğinin, insan haklarının, kurallı bir toplum olmanın, aklın ve
bilimin rehberliğinin hâsılı insanlık tarihinin ortalaması sayılan kadim değerlerin ve evrensel ilkelerin aşama aşama yitimini
hissettikçe ne kadar hayatî olduklarını anlamaya başlıyoruz.
Kayıp çok, vakit az ve mücadele bu değerler / ilkeler
üzerine yapılacak. Şükür ki sahadayız, şükür ki ‘hürriyet’ tarafındayız.
Hamd olsun özgürlüğe!