Genellikle günlük politika sahasında tartışma konusu hususlarda yazmaktan uzak durmaya çalıştım. Ancak Aydınlar Ocağı gibi köklü bir kuruluşun üyesi olarak ülkemizin geleceğini önemli derecede ilgilendiren ve son günlerde sıkça tartışılan Başkanlık Sistemini irdelemeyi kaçınılmaz bir hal olarak gördüm.
Son yarım yüzyılda Türk siyasi hayatında tek başına iktidara gelen her partinin genel başkanının “başkanlık sistemi hayalini” süsler olmuştur. Bunlar parlamenter sistemdeki sınırlı yeklilerle donatılmış başbakanlığı/ Cumhurbaşkanlığını kendileri için yeterli görmemektedirler.
Başkanlık sistemini ulu orta ortaya atıp tartıştıranlar kuvvetler ayrılığını kesin olarak nasıl sağlayacaklarını ve özellikle tam yargı bağımsızlığını nasıl gerçekleştireceklerini yeterince izah etmemektedirler.
Her şeyden önce demokrasi eğitimli insanlar rejimidir. Bu rejimde yaşayanlar bu kültürü hazmetmiş olmalılar. Bu olgu birilerinin sindire, sindire elde ettirmesi mümkün değildir. Bu durum sosyolojik gerçeklere aykırıdır.
Türkiye’de 12 Eylül ihtilalin ve devamı sürecinde Turgut Özal ile birlikte tartışılan başkanlık sistemi kapsamlı ve derinliği olan bir sistemdir. Öncelikle toplumun bilinçlenmesi gerekir. Dayatılmış bir sistemin devlet hayatında olumsuz neticeler doğuracaktır.
Yasama yürütme ve yargının birbirinden kesin olarak bağımsız olması gereken bir yapıda Adalet Bakanlığı gibi bir bakanlığın olması dengeleri daima bozmaktadır.
Ülkemizdeki mevcut parlâmenter sistem istikrarlı ve etkin hükümetler yaratamadığı bir gerçektir. Bu aksaklık sistemin kendisinden olmayıp, insan unsurundan kaynaklanmaktadır. Sisteme kusur bulmak akla uygun değildir.
Parlamenter sistem yerine ithal edilmek istenen Başkanlık sistemi, bütünüyle bir rejim değişikliği olup, diğer bir ifadeyle bir ihtilaldır. Her şeyden evvel böyle köklü rejim değişim için ortada toplumsal bir zaruret olmalıdır ki, bu durum hâlihazırda ortada yoktur. Veya şartları toplum mühendislerince oluşturulmamıştır.
Muhabbeti yapılan, örneksenen Başkanlık Sistemi Amerika İç Savaşı sonunda seçkinlerin hazırlamış olduğu doktrinden aksiyona geçmiş tarihi bir gelişimi olmayan sistem olup, 1787 tarihli ABD Anayasasının kabul ettiği bir hükümet şeklidir.
Başkanlık sistemi; kuvvetler ayrılığı prensibinin en kesin bir şekilde uygulandığı ve kuvvetleri birbirine kontrol ettirirken yürütme organının üstünlüğünü sağlayan temsili bir hükümet biçimidir .
Başkanlık sistemini savunanlar “Türkiye’nin hızla gelişen, dinamik bir ülke olduğu, bulunduğu bölgede kabuğunu kırması ve bir dizi sosyal, siyasal ve ekonomik sorunun üstesinden gelmesi gerektiği, böyle bir dönüşüm projesi ancak hızlı bir biçimde karar alıp uygulayacak bir siyasi iktidar tarafından gerçekleşebileceği, İstikrarsız ve yavaş işleyen mevcut parlamenter sistemle Türkiye’nin bunu başaramayacağından ABD’de ki gibi başkanlık veya Fransa’da ki yarı başkanlık gibi bir sisteminin kabulünün şart olduğunu” söylemektedirler.
“Başkanlık sistemi” nin demokrasiyle uyumlu bir biçimde işleyen tek ülke ABD’dir.
Başkanlık sistemine rağmen ABD’nin demokratik olmasının nedeni diğer başkanlık rejimleri gibi diktaya dönüşmesini önleyen öğelerin başında çok etkili bir yargı sisteminin mevcudiyetidir. ABD yargı sistemi o denli etkilidir ki, “ABD’de demokrasiyi yargıçlar kurmuştur” denilmesi boşuna değildir.
Demokrasi için birinci derecede önemli olan, yürütme ve yasamaya, karşı temel hakların korunmasıdır. Bu güvenceyi ABD yargısı verebilmekte ve halkın haklarını kısıtlamak için değil, genişçe kullanılmasını sağlamak ve güvence altına almak işlevini iyi şekilde yerine getirebilmesidir.
ABD Başkanlık sisteminin temel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.
- – Devlet başkanı doğrudan halk tarafından seçilir.
- – Yürütme organı tek kişi başkandan oluşur. Yürütme Organı oldukça etkindir. Hükümeti (ve Devleti) tek başına Başkan temsil eder. Başkan parlamenter sistemdeki gibi bir Cumhurbaşkanı değildir. Monarşilerdeki hükümdarı hatırlatacak kadar yüksek otorite ve manevi nüfuza sahiptir. Başkan bu gücünü seçim sistemi ve Amerikan Anayasasından ile devlet geleneğinden alır.
- – Yürütme yasamadan ayrı olup, ona karışmaz. Yasama ve Yürütme Organları arasında kesin bir kuvvetler ayrılığıdır. Bu başkanlık sisteminin temel ayırdedici özelliğidir.
- – Başkanın kanun teklif etme yetkisi olmadığı gibi, devlet bütçesini hazırlamak yetkisi de yoktur.
- – Başkanlık sistemde anayasa çok etkindir. Asıl kuvvet kanun demek olan anayasanı olup, buna haklarını koruyup, kollayan halk da dahil sıkı sıkıya bağlıdırlar.
- – Amerika’da kongre iki meclisten oluşmaktadır. Temsilciler Meclisinin süresi 2 yıldır.
- – Başkanın süresi 4 yıldır.
- – Kuvvetlerin Birbirini Kontrol Etmesi: Güvenoyu olmadığından Meclisin hükümeti düşürme yetkisi olmadığı gibi, hükümetin de meclisi fesih yetkisi yoktur.
Netice itibariyle;
Türkiye’de mevcut parlamenter rejim her tıkatıldığında ve hükümet bunalımları karşısında Başkanlık ve Yarı-Başkanlık sistemi gibi efsunkâr çözüm yolları önerilmektedir. Bu cümleden olarak parlamenter rejimden Başkanlık rejimine geçişin gerektiği ileri sürülerek yürütmenin güçlendirilmesinin bir yolu olarak görülmüştür.
Oysa 1961 anayasasının parlamenter rejimimize getirdiği bazı tıkanıklar nedeniyle bu durum 1982 Anayasamız ile aşılmak istenmiş ve klasik parlamenter sistemden önemli derecede uzaklaşılarak kendimize özgü bir parlamenter sistem modeli oluşturulmuştur.
Türkiye’de hükümet sistemi tartışmalarının altında yatan temel neden parlamenter sistemin ne anlama geldiğinin iyi anlaşılamaması ve uygulamadan doğan yanlışlardır.
Başkanlık Sisteminin Türkiye’ye Uygulanabilirliliğine gelince;
Ülkemizde hükümet sistemi tartışmaları, başkanlık sistemi lehinde gelişmiştir. Kendi sahip olduğu gücü daha da arttırmak ve meşruiyetini halka dayatmak isteyen cumhurbaşkanları başkanlık sisteminden söz etmeye başlamış ve bu sistemin Türkiye’nin siyasal istikrarsızlığına tek çözüm olacağını ileri sürmüşlerdir.
Başkanlık sistemi her ülkede başarılı olmamıştır. Başarısının o ülkenin iç dinamiklerine bağlıdır. Latin Amerika ülkelerinde bu sistem diktatörlüğe dönüşmüştür.
Türkiye için başkanlık sistemi değerlendirilirken gelişmişlik düzeyi, sosyo-kültürel yapı, sivil toplum geleneği, demokrasi kültürü göz önünde bulundurulmalıdır.
Süslü laflarla aldatılmaya müsait olan halkımızın başkanlık görevini tehlikeli ellere vermeyeceği göz ardı etmemek gerekir.
Tam yargı kontrolünden uzak bir başkanlığın diktatörlüğe sapması kuvvetle muhtemeldir. Çok partili sistemimizde bunun uygulanabilirliği zor görünmektedir.
KAYNAKÇA:
1- Yrd. Doç. Dr. Levent GÖNENÇ TBB Dergisi
2- Av. Cihangir ÇARANCI Makale
3- Anayasa Mahkemesi Kararları
4- Aldıkaçtı, Orhan: Modern Demokrasilerde ve Türkiye’de Devlet Başkanlığı, Ist. 1960.
5- Armağan, Servet: 1961 Anayasası ve Bakanlar Kurulu, İst. 1978.
6- Arsel, İlhan: Türk Anayasa Hukuku, Ankara, 1959.
7- Başgil, Ali Fuad: “Türkiye Siyasi Rejimi ve Anayasa Prensipleri, Mukayeseli Türk Esas Teşkilat
8- Hukuku Dersleri”, C.I, 1. Fasikül, Baha Matbaası, Ist. 1957, 4. Başlık,”Kuvvet Birliği Prensibi ve Kuvvetler Ayrılığı Meselesi”.
9- Batum, Süheyl: “Siyasal Rejimler ve Türkiye’deki Arayışlar”, TBB Uluslar arası Anayasa Hukuku
10- Kurultayı’nda Başkanlık Sistemi, 9-13 Ocak 2001, Başkanlık Sistemi, TBBY, Ankara 2005.
11- Balta, T. B. : Türkiye’de Yürütme Kudreti, Ank. 1960, AÜSBFY; N. Bilge, Bakanların Görev ve Sorumlulukları, Ank. 1956.