Hukuk İle Geçinememek

83

Üniversitede okurken yıldız hukukçu hocalarım vardı. Ceza Hukukçusu Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Prof. Dr. Kayıhan İçel, İdare Hukukçusu Prof. Dr. İsmet Giritli gibi. Her ikisinden de geçer notlarım vardı. Günün birinde Türkiye’deki fikir suçları(TCK 163, 6187, 141, 142) ile alakalı olarak hazırladığım YÜZALTMIŞÜÇ isimli eserim(1974) yirmi bin basılmış, ancak bir tanesini bile utandığımdan “29 yaşında sen mi kitap yazdın?” demesinler diye hocalarıma verememiştim. Oysa bu 4. yayınlanmış eserimdi. Ancak mağdur, mazlum, insan hakları ve hukuku çiğnenen herkesin ömrüm boyunca hep yanlarında oldum hocalarımın dersiyle.

Bu ara yine hukuk, insan hakları, demokrasi ve çağdaşlık konularıyla hemhalim.

Dreyfus Olayı Niçin İyi Bilinmeli?

İstanbul Kadıköy Büyük Kulüp’te Nevin Altınbaş Bulut beni kısa adı TBB olan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Avukat Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun toplantısına davet etti. Gittim. Kilis Barosu Başkanı Hayri Muammer Fazlıağaoğlu da  konuktu. Ayakta dolaşarak yaptığı konuşmada Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’na göre toplumda önemli bir iyilik gücü ve kararlılık var. Bir kişiyi daha kazanmalıyız. Umutsuz olunmaması için hiç bir sebep yok.  Soru ve sorunların çözümü bize bağlı. Çünkü karşı devrim içindeyiz. Kızarak hiç bir mücadele kazanılmaz. Birbirimize kilitlenmeli, zihinlere atılan formatları insana ve eğitime yatırım yaparak değiştirebiliriz.

Hepsinin altına imzamı atacağım bir değinmeydi bunlar. Sonra şöyle sürdürdü:

-Geleceği tehlikede olan mazlumlarız. Özgürlükçü demokrasi istiyoruz. Sosyal devlet böyle planlanmalıdır. Alternatifler yaratılmalı ve  ufuk açılmalı, hayallere ulaşılabilmelidir. Bunun için toplumsal örgütlenmeyi derinleştirmek icap eder. Türkiye çağdaşlık rayına mutlaka oturacak. Kurtarıcı yok, kurtarıcı sizlersiniz. Bugün yapılan algı operasyonudur. Fransa’da Dreyfus yeşermeseydi, Fransa Fransa olmazdı.

Metin Feyzioğlu’nun dedesi Prof. Dr. Turan Feyzioğlu’nu bizim nesil çok iyi tanır. Maruf bir aile. TBB Başkanı Metin Feyzioğlu iyi ki Yüzbaşı AlferdDreyfus olayını (1894) hatırlattı. Bir iftira ile mahkûm olan, rütbeleri sökülen Dreyfus için Ünlü Yazar Emile Zola “Suçluyorum” diye reisicumhura ve genelkurmay başkanına açık mektup yayınlar. Zola hakkında da dava açılır. Yıllar sonra da olsa hakikat anlaşılır, toplumun desteğini de alan Dreyfus’aLegiond’Honneur Nişanı verilir ve rütbesi iade edilir. Her devlet böyle bir dönem geçiriyor ister istemez. Metin Feyzioğlu soruları cevapladı ve şöyle noktaladı konuşmasını:

Milli Devlet Dönemi Bitmedi

-Türkiye’de Kemalizm adına yanlış uygulamalar oldu. Türkiye’de militan yetişmez. Çünkü Yunus, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahmet Yeseviler öğretisinde hep sevgiden bahseder. Dolayısıyla ülkemizde önce yürek köprüsü kurulmalıdır.

Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nu ilk defa dinledim ve tanıştım.  Sosyal tesis için Enez Köyü yakınındaki 6500 dönüm arsayı Kilis Barosu’na bağışlayan Türkiye Barolar Birliği Yönetimine teşekkür ettim. “Daha bitmedi yine görüşeceğiz.” dedi. İstanbul Ticaret Odası Başkanı iken Dr. Murat Yalçıntaş’a oynan oyunu ve tuzağı anlattı. “Olur böyle vakalar” diyemedim içimden. Yeniden dehşete düştüm.

Prof. Dr. Metin Feyzioğlu bir başka toplantı için ayrıldı . Saat 23.00’e geliyordu. Ben de bir başka toplantı için ikinci günü bekledim. Basın Konseyi Toplantısı için Beşiktaş’taki Bahçeşehir Üniversitesi Kampüsüne gittim. Kampüste iki şey dikkatimi çekti. Burası gerçekten bir üniversite gibi, bunu hissediyorsunuz içeri girdiğinizde. İkincisi de  üniversitenin siyaset okulu. Aynı gün Yargıtay eski Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk konuşacak. İki TBMM eski Başkanları Hüsamettin Cindoruk ve Köksal Toptan ile, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ da toplantıda.  İlker Paşa konuştu önce. Türkiye’nin bölgede güç olmaya çalıştığını anlatan İlker Başbuğ PKK Terör örgütünün ve terörün medya üzerinden propaganda yaptıklarını söyledi. Atatürk’ün ileriyi görerek 1923’te Matbuat kanununu çıkardığını ve Sözde Ermeni soykırımı iddialarının 100. Yılının derin bir sessizlik içinde geçtiğini hatırlatan İlker Başbuğ şöyle konuştu:

5 Kocaman Cildin Altında Ezilmek

-Osmanlılar döneminde Amerikan Büyükelçisi(1913-16) olan HenrMorgenthau (Yahudi işadamı) 1918 ‘de yazdığı “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü”  kitabı Ermeni diyasporasının el ve ana kitabı hüviyetinde. Türkiye aleyhindeki çalışmalara referans olarak bu kitap veriliyor. Üzgünüm ama 72 sene bu kitap cevapsız kaldı. Buna cevabı yine bir başka Amerikalı akademisyen (Boğaziçi Üniversitesi) Prof. Dr. TacikiClovi vererek Morgenthau’un iddialarını yerle bir etti. Bunları niçin söyledim? Nerede olduğumuzu sorgulamalıyız. Bugün medya baskı altında. Ancak toplum ümidini korumalı. Kamuoyu doğru bilgilendirilmeli. Haberler teyit edilmeden yayınlanmamalı. Medya ve siyasilere bu konuda önemli görevler düşüyor.  Gençlerin sıkça kullandıkları sosyal medyaya da dikkat edilmelidir.

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Paşa’nın konuşmasına, rahmetli Turizm ve Tanıtma Bakanı Barlas Küntay’ın oğlu akademisyen Burak Kuntay eklemeler yaptı:

-Sayın Paşam Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyelerinden Amerikalı tarihçi Porf.Dr. Heath W. Lowry bu konuda bilinmeyen tarihi hakikatleri ortaya çıkardı. Boğaziçi’ndeki Bilinmeyen Türkler kitabı önemli bir çalışma. Zaten dürüst akademisyenleri  üniversitelerden kovduruyorlar. Son örneği de Prof. Dr. JustinMcCarthy oldu. Amerika’daki çalıştığı üniversite işine son verdi. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve ben Bahçeşehir Üniversitesi’nin Boğaziçi’ne bakan lokalinde yemek yerden İlker Paşa’ya Hasan Celal Güzel’in itibar baskılı ansiklopedik çalışma 5000 sahifelik Yeni Türkiye Ermeni Özel Sayısını hatırlattık. Esasında böyle bir çalışmayı devletin yapması gerek olan Kültür ve Eğitim Bakanlığı başta Ankara Hasan Celal Güzel’in bu önemli çalışmasına her nedense hiç alaka göstermedi.

Basın Konseyi

Pınar Türenç Basın Konseyi Başkanı. Konseye 247 şikayet başvurusu olmuş ve bunu yüksek kurul görüşerek sonuçlandırmış. Şikayetlerde % 150 bir artış var.  Basın Konseyi’nin ücretsiz bir de telefonu mevcut şikâyetler için 0 800 211 00 56 Basın Konseyi tutuklu gazetecilerin de sesi, gözü ve kulağı durumunda, adil olmayan yargılanmalara, uzun tutukluluk hallerine dikkat çekiyor, gazetecileri unutturmamaya çalışıyor.

Pınar Türenç’e göre Türkiye demokrasi işini çözmeli. Çünkü gençlerin yarınları sancılı görünüyor. Özgürlük olmayan bir yerde yeşermek mümkün değil. Basının evrensel değerlerinden vaz geçilemez. Türkiye bu konuda 56 sıra geriledi. Özgürlükler risk altında. Yayın yasakları da hayatımızın bir gerçeği.

 

Sami Selçuk Diyor ki: Hiper Demokrasi Aranıyor

Eski Yargıtay, halen Yargıtay Onur Başkanı, Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Sami Selçuk’un eğer her hangi bir eserini okumadınızsa önemli bir

açığınız var demektir hukuk, demokrasi, insan hakları açısından. Sami Selçuk toplantıda Bahçeşehir Üniversitesi Hükümet Liderliği Okulu’nda dedi ki:

-18. YY en büyük idealist çağ. Aydınlanma çağı. 19 YY maddeci yüzyıl. 20.YY kokteyl-sentez çağı. Postmodern çağı yaşadık.119 ülkede(2006) çok partili rejim var. Halk demokratlaşıyor. 2011 yılında dünyada güvenlik ve özgürlükler habire gidip geliyor. Günümüzde hiper demokrasi aranıyor. Ancak önce ahlak.

Prof. Dr. Sami Selçuk bir örnek verdi. Papaz Okulu öğrencisi Thomas hiperaktif bir öğrencidir. Hocaları ve arkadaşları alay ederler çok çalıştığı için. Bir gün hocası sınıfa girerek “Dışarda bir eşek havada uçuyor” diye söyler. Bütün sınıf güler, “Hiç eşek uçar mı?” diyerekten.. Thomas ise dışarı çıkar, sonra sırasına giderek oturur. Hoca da gülmektedir. Niçin dışarı çıktığını öğrenmek ister Thomas’ın. Cevap dikkat çekicidir.

-Bir papazın yalan söylemesinin mümkün olmadığını göstermek için  uçan eşeği görmek üzere dışarı çıktım efendim!

Cevap bir “ahlak Sorunu”nu ortaya koyuyor. Maalesef doğuda kurnazlık ahlak ile  karıştırılıyor. Bu ahlaksızlıktır. Esas sorun da budur. Bir örnek anlattı Sami Selçuk:

Kalleşliğe Rıza Bir Yerde Arıza

-Amerikalı JasseWoodson James(1882) ünlü haydut ve soyguncudur. Missouri bölgesinde yaşamakta ve çetesi vardır. Halkı canından bezdirmiştir. Ancak günün birinde arkadaşı tarafından arkasından vurularak öldürülür. Hollyvood 20 film yapar ve böylece “Vahşi Batı” dizisi öne çıkar. Halk bu filmi tutmuştur. Soyguncu James’e kızmasına rağmen, arkadan kalleşçe katledilmesine rıza göstermemiştir.

Matematiğin her şeyin esası olduğunu savunan Sami Selçuk ilginç rakamlara vurgu yaptı:

-Bürokrasi 365 günde 150 gün çalışıyor. Gıda Maddeleri Tüzüğü 1970 yılında çıktı ve hiç uygulanmadı. Siyaset bunu çiğnetti. Bunun adı ahlaksızlıktır. Devletle işimiz zor. Mustafa Kemal ‘in kafasındaki demokrasi ondan sonraki liderlerde yoktu. Atatürk diyordu ki ” Ben öyle bir rejim istiyorum ki ilerde (Padişahlığı Savununlar) da parti kurabilsin. Tarihi binalarımızın yıkıldığı bir yerde hiç tarih bilinci oluşur mu? Dil ve yurt bilincini yaşatmalıyız. Türkçe düşünüp, Türkçe yazmalıyız. Uygar toplum hukuk bilinciyle olur. Hukuk kavram dilidir.

Sami Selçuk Yargıtay Kütüphanesi dahil kütüphanelere kimse uğramadığı için çoğu kitabın yepyeni kaldığını hatırlattı.

-Türk hukuk uygulaması başarılı değildir. Türkiye demokrasisini gözden geçirmek durumundadır. 518 Daire Başkanlığının olduğu Yargıtay örneği başka hiç bir ülkede yoktur. Hele hele duruşma yargıcı dünyanın hiç bir yerinde bizdeki gibi değiştirilemez!.

Tahammülsüzlük

Türkiye’de karar aşamasında bile yargıç değiştirilebiliyor. Hakim de dosya üzerinden karar veriyor. Araştırarak kendisini yormuyor.

Bütün bunlardan bir neticeye gittim. Seçimi olan rejimler illa demokrasi değildir. Otoriter baskılar, eleştiriye tahammülsüzlük,  değişik yıldırma yöntemleri, hukuk hukuksuzluğun hukuk olarak kullanılması her şeyi sil baştan yeniden düşünmeyi gerektirebilir. Ne dersiniz? Çünkü üniversiteler de görevini yapmıyor, ilim üretmiyor.