Geçen hafta, benim gibi TV’de dans ve show programlarını pek seyretmeyenlerin duymadığı, bir ismi ezberledik: Defne Joy Foster.
Bu genç kadının adını, bir bekâr arkadaşının evinde ölümüyle ilgili TV’lerin haber bombardımanı ile öğrendim. Defne Joy, meğer gençlerin çok yakından tanıdığı ve bir dans yarışması programında çok ilgi çeken bir yarışmacıymış. Bir Türk anne ve bir ABD’li babanın kızı imiş, evli ve 18 aylık bir çocuğu varmış.
Öldüğü gece bir eğlence mekânında fazla miktarda alkol aldıktan sonra, o gece tanıştığı bir genç adamın bekâr evine gitmişler.
Bu genç adam ise, Ahmet Altan’ın oğlu ve Taraf Gazetesinin Genel Yayın Müdürü Kerem Altan.
Defne Joy bu evde fenalaşarak ölmüş. Bu ani ölüm üzerine TV ve gazetelerde Defne Joy’u yüceltici ve neredeyse gençliğe örnek gösterecek şekilde yayın yapıldı.
Bu yayınlara yani “Defne’nin azize haline getirilmesine” tepki gösteren Hıncal Uluç, farklı bir açıdan olayı sorguladı. İlk defa tanıştığı bir genç adamın evine giden 18 aylık çocuğu olan evli bir kadının tavrını şöyle sorguladı:
“Ortada çok açık, çok seçik bir ‘İhanet’ var.. Bir gecelik macera için, aldatılan bir koca ve unutulan bir bebek..
Ölmüş.. Allah rahmet eylesin..
Ama böyle bir insana, öldü diye saygı duymamı kimse benden beklemesin..
Kimse de, onu Azize ilan ederek, gençliğin önüne ‘Rol model’ diye koymaya kalkmasın..
Defne’nin ölümü tipik bir ‘Su testisi, su yolunda kırıldı’ olayıdır!..”
Hıncal Uluç, İsmet Berkan’ın ifadesiyle “Herkesin aklına geleni değil, insanların aklına gelse bile söylemediğini yazmış.“
Hıncal Uluç’un, Defne’nin “Azize ilan edilerek, gençliğin önüne ‘rol model’ diye konulmasına” gösterdiği tepki haklı. Ancak bu kapsamı aşan ve etik olarak bir ölünün arkasından sarf edilmemesi gereken tahkir edici cümleleri ile ölçüyü kaçırmış.
Bu sözler bir kesimde ciddi tepkiler yarattı. “Su testisi başında kırılsın” denildi, hakaret dolu cevaplar verildi. Üstelik bu tepkiler Hıncal Uluç’un kendi “mahallesinin tepkisi.”
Kendi mahallesinin dedim. Çünkü Hıncal Uluç muhafazakâr bir kişilik değil. Türkiye’de ilk erkek dergisi “Erkekçe“yi çıkarmış, Amerikalı eski eşinin etkisiyle olsa gerek, “Aziz Valentin Günü”nü Türkiye’de “Sevgililer Günü” olarak kutlanmasını sağlamış bir adam.
*******************
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye aleyhine pankartların açıldığı KKTC’deki miting nedeniyle hem göstericiler, hem de iktidara yönelik sert sözler sarf etti.
“Protesto gösterisi geçen hafta başkent Lefkoşa’da düzenlenmişti. Sendikalar ile sivil toplum örgütlerinin muhalefet partileri desteğinde gerçekleştirdiği gösteride, Türkiye aleyhine sloganlar atılmış ve “Kurtarıldık mı? Has…tir”, “Türkiye elini yakamızdan çek“, “Ne paranı, ne paketini, ne de memurunu istemiyoruz” yazılı pankartlar taşınmıştı.”
Pankartlara sinirlenen Erdoğan, Kırgızistan dönüşü, şöyle konuştu: “Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır. Biz destekliyoruz. Bunun karşılığı olması gerekmiyor mu? Yönetimin duyarsızlığı var. Türkiye’ye çek git defol diyorlar. Sen kimsin be adam, benim şehidim var, gazim var. Güney’le beraber yaptıkları provokatif eylemler bunlar. Böyle bir eyleme hakları yok. En düşük memurları 10 bin liraya yakın para alıyor.” (Not: Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne 2010 yılında 1,1 milyar TL kaynak tahsis etti.)
KKTC’nin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ta göstericileri şu ifadelerle kınadı: “Erdoğan’ı haklı olarak öfkelendiren terbiyesizliği yapan bu provokatörler, Hristofyas‘a hizmetten başka bir işe yaramaz. Rum lider Hristofyas, siyasetinin ve hedefinin Türkiye’yi Ada’dan çıkarmak, Kıbrıs Türkleri’nin Anavatan ile bağlarını koparmak olduğunu açıklamıştır.”
Oysaki bu eylemleri yapanlar Rauf Denktaş’a ve bugünkü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na ve O’nun partisi Ulusal Birlik Partisine karşı olan gruplar.
Annan Planı görüşmeleri ve halkoyuna sunulmasında Türkiye Hükümeti, Başbakanımız T. Erdoğan ve iktidar partisi AKP ile KKTC’deki bu gruplar aynı görüşü savunmuşlardı.
Denktaş’ın ve Eroğlu’nun kabul etmediği, fakat AKP Hükümetinin desteklediği Annan Planı‘nın kabul edilmesi için, “yes be annem” sloganıyla destek vermişlerdi.
Annan Planı’na karşı çıkanların gerekçesi, “Ada’dan Türkiye’yi çıkarmak” maksadına hizmet edeceği içindi. Annan Planı’na destek veren şimdiki protestocuların gayesi de Türkiye’yi Ada’dan çıkarmaktı. O gün de öyleydi, bugün de. Hükümetimizin desteklediği Talat ta aynı görüşteydi.
- KKTC’de çirkin protestoyu yapanlarla, dün aynı mahallede görünen Başbakanımızı bugün belki de gerçek mahallesinde görmekten mutlu olmamız gerekir. Ancak haklı ama kapsamı ve ölçüsü kaçmış tepkisini gösterirken, KKTC halkına yaptığımız yardımları başa kakan ve “besleme” sıfatıyla bütün KKTC halkını rencide edebilecek ifadeleri keşke etmeseydi.
- Başbakan da Hıncal Uluç gibi “başkalarının aklına gelip de söyleyemediğini” söylemiş. Hıncal Uluç, sert bir üslupla ve eski mahallesinin dünya görüşüne zıt yazdığında sadece kendisini bağlar. Eski mahallesinden gelen tepkileri şahsi olarak göğüslerken, farklı kesimlerden sempati toplayabilir.
- Ancak Başbakanımızın (bir süre ikamet ettiği eski mahallesinden) gelen tepkilere karşı öfkeyle sarf ettiği sözler, sadece “provokatörleri” hedef almıyor. Kuzey Kıbrıs T.C. halkının tamamını tahkir eden sözler, bu kardeşlerimizi üzmüştür. Ayrıca siyaseten de bu üslup faydalı değildir. Unutulmamalıdır ki, Başbakanımızın sözleri sadece kendini değil, Türkiye’yi bağlar.
- KKTC’ye yapılan yardımlar, sadece kendilerine uygulanan ambargoyu çözemediğimiz buradaki kardeşlerimize karşı bir vazifemiz olmaktan ibaret değil, Türkiye’nin güvenliğinin ve bölgesel menfaatinin de bir gereğidir.
- Filistin ve Mısır’lı Müslüman halkın gönlünü kazanıcı cengâverce çıkışlar yapan Başbakanımızdan, “hem Müslüman ve hem de Türk olan Kuzey Kıbrıs’lı kardeşlerimizin de gönüllerini kazanacak bir üslup kullanmasını diliyorum.