Hilful Fudul As – Cem (Adaleti Sağlayanlar Cemiyeti)

98

Adaleti savunmakla, adaleti sağlamak farklı hususlardır.

Adaleti savunmada yaptırım gücü söz konusu değildir.

Haksızlıkları dile getirir, kınarsınız. O kadar.

Mazlumun yanındasınız ama zulme engel olamıyorsunuz.

Adaleti sağlamada gereğini yapmak ve zulme engel olmak söz konusudur.

Orada size rağmen bir haksızlık yapılamaz.

İşte buna adaleti sağlamak denir.

Hılful Fudul’un tarihçesinden önce tercümesinden bahsetmek istiyorum.

Hılful Fudul’u “erdemliler cemiyeti” olarak tercüme etseler de,

Bu içeriği tam olarak yansıtmamaktadır.

“Adaleti Sağlayanlar” ifadesi konunun içeriğine daha uygun gözükmektedir.

Yukarıda açıkladığım sebeplerden dolayı, benim tercihim de bu yöndedir.

“Erdemliler Cemiyeti” olarak öğrenmiştik öyle de biliyorduk.

Farklı bakış açıları olayların farklı yönlerini keşfetmenizi sağlıyor.

Şimdi gelelim bu cemiyetin kuruluş sebeplerine;

Haram aylar: Muharrem -Recep- Zilkade- Zilhicce.

Bu aylar Araplarca mukaddes sayılan aylardı.

Bu aylarda hiçbir kötülük ve haksızlık yapılmaz, kan dökülmezdi.

Her türlü haksız ve hukuksuzluk günah kabul edilirdi.

Bunun için bu aylara haram aylar denilmiştir.

Araplar arasında bu aylarda dört defa savaşlar olmuştur.

Bunun için bu savaşlara günah anlamına gelen Ficar savaşları denilmiştir.

Birinci Ficar muharebesinde peygamberimiz henüz 10 yaşlarında idi

Birinci Ficar muharebesi Kinane kabilesi ile Havazin kabilesi arasında olmuştur.

İkinci Ficar muharebesi Kureyş ile Havazin kabileleri arasında meydana gelmiştir.

Üçüncü Ficar muharebesi Kinane ile Havazin kabileleri arasında vuku bulmuştur.

Peygamberimiz 20’li yaşlarında iken 4. Ficar muharebesi meydana gelmiştir

Bu savaş ta Kinane kabilesi ile Havazin kabileleri arasında meydana gelmişti.

Kureyş kabilesi de Kinane kabilesinin müttefiki olduğu için bu savaşa katılmak

zorunda kalmıştır.

Kinane kabilesinden birini Havazin kabilesinden biri öldürerek Hayber kalesine sığınmıştı.

Bunun üzerine Kinane kabilesi Havazin kabilesine saldırdı.

O sırada Kureyş Kinane kabilesiyle müttefikti.

Peygamberimizin savaşa katılması da bu sebeple olmuştur.

Peygamberimiz bu savaşa katılmasına rağmen savaşmamış, düşman tarafından atılıp ta

isabet etmeyen okları toplayarak amcalarına götürmüştür.

Ficar savaşlarından sonra Mekke’de hukuksuzluk arttı.

Hukuksuzluk yapanlar sadece Mekke’nin haytaları değildi.

Güçlü olan yerli ve yabancı herkes bu eşkıyalıktan nasibini almaya çalışıyordu.

Mekke’de özellikle dışarıdan gelen yabancılar için mal – can – namus emniyeti kalmamıştı.

İsteyen istediği yabancının mallarını alıyor, tek kuruş ödemiyordu.

Aciz ve güçsüzler her türlü zulme maruz kalıyor ve bu zalimlere, karşı koyma cesaretini gösteremiyorlardı

Bu kaos ortamına bir son verilmesi gerekiyordu.

Ama bu duruma kim ve nasıl son verecekti?

Mekke’de meydana gelen şu olay bardağı taşıran son  damla oldu.

Yemenden gelen bir tüccar Sehm kabilesinin ileri gelenlerinden biri olan

As bin Vail’e mallarını satmış fakat parasını alamıyordu.

Satıcı tüccarın müracaat edeceği bir yer olmadığından, ya da yardım için çaldığı her kapı yüzüne kapandığından,

Ebu Kureys tepesine çıkarak yüksek bir sesle Kureyş kabilesini adaleti yerine getirmeye çağırdı

Bu olay hukuksuzluğa ve zulme ferdi baş kaldırıştır.

Tunus’taki Firavun’u götüren olayların başlangıcı olan, bir vatandaşın zulme isyan olarak kendini yakması gibi bir olaydır.

Darısı diğer Firavun’ların başına.

Bunun üzerine vicdan sahibi insanlar ki içlerinde peygamberimiz ve amcası Zübeyir de vardır.

Mekke’nin ileri gelenlerinden Abdullah ibni Cüdan’ın evinde toplanarak, zayıfları korumak ve adaleti sağlamak için bir cemiyet kurmaya karar verdiler.

Yani bir noktada günümüze uyarlarsak yeni bir yönetim oluşturmaya karar verdiler.

Hep birlikte Kâbe’ye gidip Hacerül Esved’in üzerine su döküp bu kutsanmış sudan teker

teker içtiler.

Sağ ellerini havaya kaldırarak, bundan böyle Mekke’de herhangi bir haksızlık meydana gelirse, mazlumları korumak ve adaleti sağlamak için; denizlerde su olduğu, Hira ve Sebir dağları yerinde durduğu ve Kâbe’de ibadet edildiği müddetçe tek bir vücut gibi

birleşeceklerine ant içtiler.

İşte bu anlaşmaya Hılful Fudul adı verilmiştir.

Şimdi gelelim cemiyetin içeriğine…

Bu cemiyeti kuranlar elbette erdemli insanlardır.

Ama cemiyetin kuruluş amacı, erdemli insanları sadece bir araya getirip muhabbet ederek hoşça vakit geçirmek değildi.

Bu cemiyetin amacı, yok olan adaleti sağlamaktır.

Bunun için Hılful Fudul Cemiyeti’nin tercümesi “Adaleti Sağlayanlar Cemiyetidir.

Bu cemiyet adaleti sağlamak için şu maddeleri karar altına almıştır.

1 – Mekke’de yerli ve yabancı zulme uğramış hiç kimse kalmayacak

2 – Mekke’de zulme meydan verilmeyecek, zalime müsamaha edilmeyecek.

3 – Mazlumların hakları zalimlerden alınıncaya kadar mazlumlarla birlikte hareket edilecektir.

Bu cemiyetin yaptığı ilk iş, Yemenli tüccarın mallarını As bin Vail’den alarak sahibine vermek olmuştur.1

Yani dostlar alış verişte görsün kabilinden bir cemiyet kurmamışlardır.

O gün Mekke ile sınırlı olan hukuksuzluk yani zulüm bugün başta İslam ülkeleri olmak üzere bütün dünyayı adeta bir virüs gibi sarmıştır.

Zulme başkaldırarak hukuksuzluğa dur diyecek bu ve benzeri teşkilatlanmalara çok acil ihtiyaç vardır..

Hz Ali (ra) bir sözünde ‘Zalimlerin en büyük yardımcıları mazlumlardır’ buyuruyor.

Sesiniz çıkmadığı müddetçe ensenizde boza pişirmeğe devam ederler.

Herkes belasını başkasından bulsun deyince zalimlere gün doğuyor.

Oysa mazlumlar bir kafalarını kaldırsa, kaşlarını çatarak azıcık suratlarını ekşitseler neler olmaz ki.

Hiçbir zulüm ebedi olmamıştır.

Baskılar bir müddet insanları korkutarak sindirse bile, millet bir zaman sonra volkan gibi patlayarak zalimleri saltanatları ile beraber yok ediyor.

Tunus ve Mısır bunun en bariz örnekleridir.

Temennim bu ve benzeri olayların Firavunlar arası nöbet değişikliği olmamasıdır.

Zira zihniyet değişmeden şahısların değişmesi bir mana ifade etmez

Bugün İslam dünyasında dernek ve cemiyetlerden ziyade Hılful Fudul zihniyetine ihtiyaç vardır.

İslam dünyası içinde kurulan cemiyetler dostlar alış verişte görsün kabilinden öteye geçememiştir.

Arap Birliği -İslam Kalkınma Bankası- Müslüman Ülkeler- Hacim var kütle yok.

Bereket ki Sivil Toplum Örgütleri var da, mazlumların bir kısmının yaralarını sararak karınlarını doyurmaya çalışıyorlar.

Onlar da olmasa mazlumlar acıları ve açlıkları ile baş başa kalacaklar.

Hılful Fudul cemiyeti peygamberimize vahiy gelmeye başladıktan sonra da varlığını sürdürmüştür.

Şu olay bunun en bariz örneğidir:

Bir gün dışarıdan gelen bir tüccar mallarını Ebu Cehil’e satar.

Fakat Ebu Cehil parayı bir türlü vermez.

Araya giren aracıları da kovar.

Bu şahıs peygamberimize giderek durumunu anlatır ve yardım ister.

Peygamberimiz gayri Müslim olan o kişiyi alarak Ebu Cehil’in evine gider.

Mazluma kimlik sorulmaz.

Derhal bu kişinin parasını öde diye Ebu Cehil’e seslenir, Ebu Cehil hiç itiraz etmeden parayı öder.

İşte buna kütle denir.

Müslüman, kütlesi olan insan olmalıdır.

Kanarya Sevenler cinsinden dernek ya da cemiyetler kurulursa, zulmün yaygınlaşması ve meşrulaşmasını sağlamaktan başka bir işe yaramazlar.

Sonuç: Çıkarılması gereken dersler.

1 – Adaleti sağlamak, dinî vicdanî ve insanî bir sorumluluktur.

2 – Adaleti sağlayanlar önce kendi içlerinde adaletli olmalıdır.

3 – Mazlumun yanında ve zalimin karşısında olmak esastır.

4 – Mazluma kimlik sorulmaz.

Evet, bu gün insanlığın cemiyetlere değil, Hılful Fudul zihniyetine ihtiyacı vardır.

Zulmün olmadığı yarınlar temennisiyle…

 

1 – Salih Suruç Kainatın efendisi(asm)