Hilecilik ve Şehirciliğimiz

117

Falih Rıfkı Atay, “Çankaya” adlı eserinde Ankara’nın başkent olarak imar ve inşasını anlatırken, milletlerarası bir müsabaka ile seçilen şehir plancısı Profesör Yansen’in, Atatürk ile ilk görüşmesinde şu suali sorduğunu aktarır: “Bir şehir planını tatbik edecek kadar kuvvetli bir idareniz var mıdır?”


Bu söze Atatürk kızmıştır. Ancak uygulamada arsa spekülasyoncuları ile devlet kademelerindeki yetkililerin rant paylaşımı, şahsi menfaatleri için planı delmeleri, ilk gecekondulaşma hareketine göz yummaları gibi sebeplerle, modern bir başkent kurma fırsatının kaçırıldığını anlatan Atay, şu hükme varmıştır: “Sabit olmuştur ki, Mustafa Kemal, şapka ve Latin harfleri devrimlerini başarabilecek kadar kuvvetli bir idare kurmuş, fakat bir şehir planını tatbik edecek kuvvette bir idare kuramamıştı.”


Türkiye Cumhuriyetinin en başarısız olduğu alanlardan birinin şehircilik olduğunu düşünüyorum. Ekonomik ve sosyal olarak sadece bizden daha gelişmiş ülkelerin değil, bizden çok daha geri olan devletlerin şehircilik anlayış ve uygulamalarının, bizden çok ileride olduğu açık bir gerçek. En büyüğünden en küçüğüne kadar (bir kaç istisna hariç) hangi şehrimize giderseniz gidin, cadde boylarında sıralanan binaların diziliş şekli, farklı kat yükseklikleri, bina kimlikleri, ulaşım imkânlar ve yeşil alan eksikliği utandırıcı boyuttadır. (Bu konuda istisna olan şehirlerimizin başında Kayseri geliyor. Modern şehircilik anlayışını yaşatan Kayserililere tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum.)


Cumhuriyetin 85 yıllık macerasında şehirleşme konusunda vardığımız sonuç hiç te iç açıcı değil. Vatan savunmasında eşsiz fedakârlıklar gösteren bir nesil, torunlarına hür bir ülke bırakmak konusunda gösterdiği başarıyı, düzenli ve yaşanabilir şehirler bırakma konusunda neden gösteremedi?


Cumhuriyet tarihimiz boyunca maddi açıdan zengin olarak tanımlanan kişilerden acaba yüzde kaçının zenginliği ranta dayalı veya devlet imkânlarının istismarı sonucudur?


Galiba Türkiye’nin bu durumunun temelinde ahlaki bir zafiyetin yattığını itiraf etmemiz gerekiyor. Toplum olarak “iyi, güzel, doğru, helal ve haram” kavramlarında bir sosyal mutabakatı sağlayamadığımız veya en azından bu kavramları içselleştiremediğimiz ortada. Daha da kötüsü bu zafiyetimiz azalmadığı gibi gittikçe artıyor.


Osmanlı’nın son dönemlerinde şairin, “selam verdim almadılar, rüşvet değildir deyu” şeklinde, şikâyetçi olduğu halin düzeldiğini söyleyebilir miyiz?


“2004 yılından bu yana İstanbul Büyükşehir Belediyesi yaklaşık 4 bin imar planı değişikliği onaylamış ve bu sayı önceki dönemlerde onaylanan tüm imar planı değişikliklerinin birkaç katı” imiş. Sokakta bir anket yapsak, vatandaşlarımıza “bu değişikliklerin kaç tanesi daha iyi bir şehir yaratmak amacıyla yapılmıştır?” diye sorsak, alacağımız cevapların ne olacağını düşününüz. Sadece “Dubai Towers”, “Trump Towers” gibi büyük projelerde değil, ilave kat izni vb yollarla kaymaklı rant imkanı sağlanan bütün imar değişikliklerinde, tarafların dürüstlüğüne ve kamu yararına inanabiliyor musunuz?


“The Wall Street Journal, Türkiye ve Rusya’yı da kapsayan 16 Avrupa ülkesinde hile veya aldatma üzerine bir araştırma yaptırmış. Türklerin yüzde 93’ü vergi hilesinin, yüzde 86’sı sporda şikenin, yüzde 89’u aşk ilişkisinde aldatmanın, yüzde 92’si ise iş ilişkisinde hilenin ciddi bir sorun olduğuna inandığını söylemiş.”


“Araştırmaya göre, Türklerin çoğunluğu Avrupa ülkeleri arasında hilenin en yüksek olduğu ülke olarak önce kendi ülkelerini, ardından İtalya’yı görüyor. Ayrıca yüzde 72’si de hile ve aldatmanın 10 yıl öncesine göre daha yaygın olduğuna inanıyor. 20 bin kişi üzerinden gerçekleştirilen araştırma, hilenin son 10 yılda hızlı bir artış gösterdiği inancının hâkim olduğunu gösteriyor.”


Bu türlü istismarları kanuni ceza korkusu ile önleyemediğimiz gibi, (kendi kimliğini tanımlarken Müslüman olduğunu vurgulayanlar da dâhil), günah korkusunun da caydıramadığını görüyoruz. Kamu yararına karşı, şahsi rant sağlayanlara toplumun bir ayıplamasının da artık kalmadığı, “iş bilenin kılıç kuşananın” şeklinde tanımlanarak, haksız kazanç elde edenlerin saygı bile gördüğü toplumda şehirleşmemiz de düzelmez, gelir dağılımındaki bozulma da iyileşmez.

Önceki İçerikWal-Mart Gerçeği
Sonraki İçerikKentlileşme
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.