Hikmet ve Kur’an

90

     Kur’an; mevcudat /
var edilen her şeyin aslından,

     Her an
genişletilmekte olan kâinat / evrenden,

     Kâinat / evren ve
içindekilerin yaratılış sebepleri, yaratılıştan beklenen gaye ve sırları,

     Şahsî / özel ve
içtimaî / sosyal hayat düstur / prensip ve ilkelerinden,

     Hâdise ve
olayların istinat ettiği / dayandığı küllî / kapsamlı düsturlardan,

     Yaratılan cemadat
/ cansızlar, nebatat / bitkiler, hayvanat / hayvanlar ve insanların

     Lisan-ı hâl /  hâl diliyle neyi anlattıkları, neyi sorup
sorguladıkları;

     Kısaca var oluş
hikmet ve gayelerinden,

     Bir şeyin hakikati
/ gerçeğini anlamak için, evvelemirde onu yapanı bilmek

     Ve gayesini
anlamaktan geçtiği,

     Bu konularda ilk
başvurulacak, ilk dinlenilecek olanın, onun kendi beyanı olduğu,

     Hele insanları var
etmenin asıl gerekçesi ne olduğu,

     Kur’an’ın; kâinatı
Yaratan’ın gaye ve hikmetlerini bildiren Kelâmullah / Allahın kelâmı / sözü,

     Kur’an; beşer /
insan aklının göremediği ahiret ahvali / halleri, berzah / kabir âlemini,

     Akıl, felsefe ve
hikmetin Kur’an’a başvurmak ve ona tabi olup uymak zorunda olduğu,

     Allah’ın mülkün
Mâlik’i, bilmediğimizi bilen bir Alîm,

     Hikmetinden sual
olunmayan bir Hakîm olduğu,

     Hikmetini
anlamadıklarımız hakkında; onların hikmeti / gaye ve maksadı olmadığı
anlayışından

     Uzak durmamız icap
ettiği,

     Çünkü bir şeyin
hikmetini / var ediliş gayesini bilmeyişimiz;

     Onun hikmeti
olmadığını sanmamızı gerektirmediği,

     Hakikî, ezelî,
ebedî ilim, hak ve hikmet; yalnız Allahta olup, insanın;

     Nâkıs, noksan,
eksik mâlûmatı / bildikleriyle, Allahın;

     Anlamadığı
hikmeti, gayesi hakkında ileri geri konuşmasının doğru olmadığı,

     Tam bir
teslimiyetle, sabır ve niyazla anlamayı yine O’ndan istemesi lâzım geldiği,

     Kur’an / İlâhî
kelâmın / sözlerin; aslında taşa toprağa bürünerek,

     Şu san’atlı
kâinatı teşkil ettiğini,

     Bunun da ezelden
beri Hakîm olan Allah Tarafından böyle olması istendiği,

     Nitekim Yunus
Emre; bunu ne güzel terennüm edip, dile getirerek ortaya koymuş:

                                                                Ete, kemiğe büründüm,

     Yûnus diye göründüm.

     Kur’an’ın; Kâinat
denen Büyük Kitab / Kevnî, Maddî ve Somut Kur’an / Kâinat Kitabı’nın; 

     En yüksek bir
müfessiri / tefsir edeni / açıklayanı, en beliğ / en anlaşılır bir tercümanı
olduğu,

     Mevcudat /
varlığın küçük büyük her birinin, mânâlı / anlamlı birer kelime olduğu,

     Maddî kelimeler,
yani küçük büyük varlıklar olarak; somut kâinat kitabında yer aldıklarını,

     İnsanın kâinata
nasıl bakması gerektiğini,

     Nasıl ki, bir
kitabda yer alan harfler, o sayfada kendileri için değil;

     Kelime ve mânâları
ifade ettikleri için bulunur.

     Kâinatta bulunan
varlıklar da birer harf hükmünde. Kendileri için değil, yaratılmış olduklarını,

     Bir Yaratıcıları
var olduğunu göstermeleri için, kâinat sahifesine yazıldıkları,

     Temaşa
ettiklerimiz, gördüklerimiz; “Ne güzel.” demek için değil,

     “Ne güzel
yaratılmış.” diyerek, her şeyden Hakk’a yol bulmak, bu gayeyle,

     Bu amaçla
yaratıldıklarını tefekkür etmek / düşünmek için yaratıldıkları,
     Var edildiklerini nazarı itibara
almak ve bu gibi,

     Daha nice esrar,
sır ve hikmetleri Kur’an içinde barındırıyor.

     Zaten Kurân’ın;
çöz çöz bitmeyecek bir hikmetler yumağı olduğunu;

     Yâsîn sûresinin
ikinci âyeti veciz ve özlü bir şekilde dile getirmekte:

     “Hikmet dolu
Kur’an hakkı için.” /  ve “Ant olsun
bilge Kur’an’a!” diyerek.

Önceki İçerikUzaktan Eğitim Eğitebilir mi?
Sonraki İçerikYavuz Bülent Bâkiler ile Türkçemiz Hakkında
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.