Herhangi bir hareket, fiil ve eyleme geçmeden önce, onun hakkında getirisi götürüsüyle her çeşit düşünce, plân ve programın göz önüne alınması, en ince teferruat ve ayrıntılarına kadar düşünülüp taşınılması; Hikmet’in kapısını çalmaktır.
Bu bakımdan atılacak her türlü adımın; elde edilen her çeşit bilginin; fayda, yarar ve sağlamlığı hakkında verilecek karar; o şeyin Hikmet’i icabı yapılan araştırmanın bir sonucudur. Bu ise, körü körüne bir adım atılmadığının; ince elenip sık dokunduğunun göstergesidir.
Bundan dolayıdır ki, hem ilim hem amel, yani bilinenin hayata dikkatli bir şekilde geçirilmesi Hikmet’in ta kendisidir. Demek ki, Hikmet; fikir, görüş ve doğruyu bulup tespitte tam isabettir. Velhasıl Hikmet; bilgi ve hareketin birlikte ve kesin bir kararla harekete geçirilmesidir.
Böylece Hikmet, bir şeyin özünü kavramak ve onu iyice içselleştirmektir. Yani ilim ve iradenin el ele vermesi; madde ve mânânın kucaklaşması, bir bakıma sebep sonuç ilişkilerinin gösterimi ile gaye ve amaçları en iyi biçimde, tabiî rotasında seyrettirmesini sağlamaktır.
Hikmet; aynı zamanda bilmek ve anlamak olup; kesin bilgiye varmanın en güzel, en ulvî / en yüksek bir araç ve vesilesidir. Anlamak deyip de geçmeyelim. Anlamak yani idrâk edip derk etmek; işin akılla ilişkisinin farkına varmaktır.
Hikmet, sadece kendini değil başkalarını da hesaba katmaktır. Hattâ varlıkları kendi aslî konumları doğrultusunda kullanmasını bilmek ve gereğini, ona göre yapmaktır. Kısaca demek lâzımsa, her şeyi yerli yerine oturtmaktır. Bu açıdan bakıldığında Hikmet’e adâletle iş görmek de diyebiliriz.
Hikmet’i bir bütün olarak görmek ve ele almak istiyorsak; kâinata / evrene şöyle bir göz atalım yeter. Çünkü kâinat; baştan başa Hikmet’in sergilendiği sınırsız bir alandır.
Herşey -tabiri caizse- düşüne taşına, binbir maksat ve gaye güdülerek yerine konmuştur. Bundan ötürüdür ki, kâinatta en küçük bir tesadüfe rastlamak, asla mümkün değildir.
Evet kâinat; Hikmet’in taşa toprağa bürünmüş; karşımızdaki müşahhas / somut, maddî bir hâli.
Kur’an ise, Hikmet’in binbir maddeye bürünmüş olarak karşımızda yer alan kâinatın; kelime ve harflere bürünmüş kelâmî, lâfzî ve mânevî bir kitabıdır.
Evet,
Kâinat; maddî / somut bir Hikmet yumağı,
Kur’an; mânevî / soyut bir Hikmet topağı,
Her ikisi aynı gerçeğin ikizi.
Aynı bütünün sönmez birer yıldızı.
Toparlarsak Hikmet’i;
Bir şeyin;
Efrâdını / fertlerini câmi / toplayan
Ağyârını / içinde yer almaması gerekenleri mâni / engelleyen
Bir şekilde anlamaktır.
Hikmet ne büyük bir nimet;
Aldırır, doğru bir vaziyet.
Aksi takdirde, insan için;
Ne büyük bir eziyet!
Hikmet, dünden alarak ibreti,
Sunar insana, güzel bir öğreti.