Yurtlarını, yuvalarını, mallarını ve yakınlarını terk ederek Medine’ye hicret eden Mekkeli Müslümanlara “Muhacir” denilmiştir. İmanlarını korumak, inançlarının gereğini yerine getirebilmek ve İslam’ı yeryüzüne yayabilmek için türlü fedakârlıklara katlanan muhacirler hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” ﴾Âl-i İmrân, 3/195﴿ .
Başka bir ayet-i kerimede ise; Allah yolunda canlarıyla, mallarıyla mücahede eden Muhacirlerin Allah katında üstün mertebelerinin bulunduğu bildirilmiştir: “İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.” ﴾Tevbe, 9/20﴿
Medineli Müslümanlar da bütün mal varlıklarını Mekke’de bırakarak göç edip gelen Muhacirlere kucak açmışlar, sahip oldukları evlerini, mallarını onlarla paylaşmışlardır. Bundan dolayı onlar da yardım edenler anlamına gelen “Ensar” adıyla anılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de Ensar’ın ortaya koyduğu yardımseverlik ve fedakârlıklardan övgüyle bahsedilmiştir. Muhacirler ve Ensar’ın faziletleri zikredilerek şöyle buyrulmuştur: “İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velileridir…” ﴾Enfâl, 8/72﴿ “İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.” ﴾Enfâl, 8/74﴿ “İslam’ı ilk önce kabul eden Muhacirler ve Ensar ile iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.” ﴾Tevbe, 9/100﴿
Kısa süre içerisinde Medine’de tarihte eşi ve benzeri görülmemiş muhteşem bir kardeşlik tesis edildi. Böylece Hz. Peygamber (s.a.s.)’in önderliğinde Medine’de, büyük İslam Medeniyetinin temelleri atılmış oldu. Kur’an-ı Kerim o günlerden şöyle bahsetmektedir: “O vakti hatırlayın ki siz yeryüzünde güçsüz ve zayıf idiniz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Derken Allah sizi barındırdı, yardımıyla destekledi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı ki şükredesiniz.” (Enfâl, 8/26)
Hicret; gerek İslam tarihi, gerekse dünya tarihi açısından büyük bir hadisedir. Müslümanların güçlenmesinin ve İslam’ın hızla yayılmasının en önemli sebeplerinden biri olan hicret, İslam tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Hz. Ömer (r.a.)’in halifeliği döneminde, imanın küfre, hakkın batıla galip gelmesinin dönüm noktası sayılan bu olay, öneminden dolayı tarih başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Müslüman, Allah’a kulluk vazifelerini yapmak konusunda engellerle karşılaştığında şartların olumsuzluğunu bahane ederek mazeretlere sığınmamalı, şartların müsait olduğu uygun ortamları arayıp bulmalı ve oraya hicret etmelidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de imkanı olup da hicret etmeyenlerin sorumlulukları hatırlatılmış ﴾Nisâ, 4/97﴿, Allah için hicret etmek isteyenlere yeryüzünün geniş olduğu haber verilerek şöyle buyrulmuştur: “Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de…” ﴾Nisâ, 4/100﴿
Hicretin esas gayesi İslam’ın en iyi şekilde yaşanması, bunun için uygun şartların oluşturulmasıdır. Hicret; imanı, küfür ve şirke tercih etmek, haramlardan uzaklaşıp helallere, günahlardan sakınarak iyilik ve güzelliklere yönelmektir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Şirkten uzak dur” (Müddessir, 74/5) buyrularak hicret kavramı Allah’a eş koşmak ve puta tapmak gibi çirkin davranışlardan kaçınmak anlamında da kullanılmıştır.
Hicret, haramları terk edip Hakk’a yönelmektir. Geçici dünya zevklerine sırt çevirip, ahiret nimetlerini istemektir. Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Gerçek Muhacir, Allah’ın yasakladığı şeyleri terk eden kimsedir.” (Buharî, İman, 4-5) Başka bir hadis-i şeriflerinde ise; “Fitne ve bozgun zamanında ibadet, bana hicret etmek demektir” (Müslim, Fiten, 130) buyurarak zor zamanlarda günahlardan uzak kalarak ibadetlere sarılmanın hicret sevabı kazandıracağını bildirmiştir.
Bu vesileyle; Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicretlerinin 1434. yıldönümünü ve 24 Kasım Cumartesi günü idrak edeceğimiz “Aşura Günü”nü tebrik ediyor, bu kutlu günlerin, milletimizin ve tüm İslam âleminin birlik ve beraberliğine, huzur ve mutluluğuna vesile olmasını diliyorum.