Hicret ve Hicri Yılbaşı

106

26 Kasım Cumartesi (1 Muharrem) günü Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicretlerinin 1433. yıldönümüdür. 

Hicret olayı Müslümanlar için çok büyük öneme sahiptir. Bu kutlu yolculuk hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkar edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, ‘Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber’ diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz bir takım ordularla onu desteklemiş, böylece inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe,  9/40)

Şu iyi bilinmelidir ki, hicret asla bir kaçış değildir; bilakis bir arayıştır. Hicret; baskı, şiddet ve her türlü insanlık dışı muamelelerle tamamen yok edilmek istenen dinin, tehdit ve tehlikelerden korunması; inançlarını en iyi şekilde yaşamak isteyen Müslümanlar için uygun ortamın aranmasıdır. Çünkü mü’minler, dinlerini yaşayabilecekleri uygun bir yer aramakla mükelleftirler. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de Allahu Teâlâ’dan aldığı izinle İslam’ı yaymak ve yaşatmak için uygun bulduğu Medine’ye (Yesrib’e) hicret etmeye karar verdi. Zorlu ve meşakkatli yolculukların ardından önce Mekkeli Müslümanlar, daha sonra da Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Hz. Ebu Bekir (r.a.) hicret ederek Medine’ye ulaşmışlardır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ve ashabının bu büyük yolculuğundan sonra Yesrib şehri, “Peygamber Şehri” manasına gelen “Medinetü’n Nebî” olarak anılmış, daha sonra da kısalarak “Medine” ismini almıştır.

Medineli Müslümanlar; evini, yurdunu, malını, mülkünü neyi varsa Mekke’de bırakıp gelen din kardeşlerine kucak açmışlar, sahip oldukları bütün imkanlarını onların hizmetine sunmuşlardır. Kısa süre içerisinde Medine’de tarihte eşine benzerine rastlanmayan muhteşem bir kardeşlik tesis edildi. Böylece Hz. Peygamber (s.a.s.)’in önderliğinde Medine’de, büyük İslam Medeniyetinin temelleri atılmış oldu.

Kur’an-ı Kerim o günlerden şöyle bahseder: “O vakti hatırlayın ki siz yeryüzünde güçsüz ve zayıf idiniz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Derken Allah sizi barındırdı, yardımıyla destekledi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı ki şükredesiniz.” (Enfâl, 8/26) 

Hülasa hicret; gerek İslam tarihi, gerekse dünya tarihi açısından büyük bir hadisedir. Müslümanların güçlenmesinin ve İslam’ın hızla yayılmasının en önemli sebeplerinden biri olan hicret, İslam tarihinde bir dönüm noktası olmuştur.

İlk Müslümanlar, imanın küfre, hakkın batıla galip gelmesinin dönüm noktası sayılan bu olaya çok önem verdikleri için Hz. Ömer (r.a.)’in halifeliği döneminde tarih başlangıcı olarak kabul etmişlerdir. Hicret, ilk Müslümanların sıkıntılarından kurtulmalarına, sevgi ve kardeşlik temeline dayalı bir toplum oluşturmalarına vesile olduğu gibi; bu kutlu hadisenin milletimizin ve tüm İslam âleminin birlik ve beraberliğine, huzur ve mutluluğuna vesile olacağını ümit ediyorum.

Bu vesileyle 1433. hicrî yılının ilimiz, ülkemiz ve tüm İslam âlemi ve insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.