Herşey Her Şey Değiştirilebilir. Ama Tarihi Gerçekler Asla

108

Hayata, hayatımıza anlam veren, renk katan değerler neler­dir?

Yaşamımıza ev sahipliği yapan, doğup büyüdüğümüz, yoğ­rulup, yoğurduğumuz ‘toprak ana’; biz insanlara ne ifade eder?

Yaşam maceramıza yön veren, bizi koruyup kollayan, bu önemli kıstaslara rağmen; günü geldiğinde onu hoyratça sor­­gulayıp, acımasızca eleştirdiğimiz, bize vermiş olduğu pek çok değeri yok saydığımız!

Ama doğasıyla, doğal güzellikleriyle hayatımızı yeşerttiği­miz, renklendirdiğimiz, bizi doyurup besleyen, bu topraklar, bu vatan değil midir?

Unutmayalım ki; doğusundan batısına, kuzeyinden güneyi­ne, bu cennet vatan, bu gazi topraklar her karışı şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu vatan bizim, hepimizindir.

Bu ülke hepimizin son yuvası, son toprak parçasıdır.

Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Arap’ıyla, Çingene’siyle, Sünni’si, Alevi’siyle; Türkiye Cumhuriyeti Devle­tini hep birlikte kurduk. Devletimizin kuruluş destanını, bu coğ­rafyaya kan ve can bedeli ödeyerek kazıdık.

Ortak dilimiz, ortak dinimiz, ortak ülkümüz, ortak gelenek­lerimiz, ortak göreneklerimiz ve tarihsel birikimimizle ataları­mızdan yadigâr bu aziz vatan topraklar; birlik ve beraberliğimi­zin, bölünmez bütünlüğümüzün imzasını taşıyan misak-ı milli sınırlarıyla çevrelenmiş bu vatan; sonsuza değin bizimle yaşa­yacaktır.

Dünya var olduğu sürece, bu coğrafyada adeta kan çanağın­da hep birlikte kurduğumuz bu devlet, sonsuza kadar yaşaya­cak, vatan bellediğimiz bu topraklarda; bir ve beraber olmamızın gücüyle, bugüne kadar her olumsuzluğun üstesinden nasıl gel­diysek, bundan sonra da öyle gelinecektir.

Tarih sayfaları;

Türk Milletinin tanımını asırlardan beri böyle yaptı, böyle anlattı. Bundan sonrada böyle yazıp, böyle belleyecektir.

Özellikle son dönemde vatanın ne ifade ettiği konusunda kavram kargaşası yaşayanlara, yaşadığı toprakların değerini kü­çümseyenlere, önemini görmezden gelenlere; seslenmek istiyo­rum:

İnsanoğlu kendi iradesinin dışında, Allah’ın o mucizevî gü­cüyle doğar, hayatını yaşar, sonunda yine yüce yaratana döner.

Her birey milliyetine, inancına, yaşam tercihlerine hür, öz­gür iradesiyle karar verir. Hiçbir güç insanoğlunun aklına, vic­danına hükmedemez.

Hükmedildiği/hükmedileceği sanılsa bile bu aldatıcı görün­tüden, aldanmaktan başka bir şey değildir.

Çünkü önünde, sonunda insanın özgür iradesine, be­yin gücüne vurulmak istenen prangalar; paramparça olmaya mahkûmdur.

Devletsiz yaşayan insanlar olabilir ama milletsiz yaşayan insanlar olamaz! Her Milletin kendi özellikleriyle yoğrulmuş, ona yuva olmuş, yaşama sevincini, acısını tattırmış, tasada ve kıvançta ona kucak açıp; sarıp sarmalamış bir ‘toprak anası’ vardır…

O Toprak Ana ki;

Doğasıyla, doğal yaşamı süsleyen bitkisi, çiçeği, ağaçları, doğayı süsleyen güzellikleri, bu güzelliklere ayrı bir anlam katan doğa canlılarıyla birlikte insanlığa eşlik, ona hizmet eder.

Doğanın o eşsiz armağanları içinde; güneşin sıcaklığı, rüzgârın esintisi, yağmurun suyu, kar tanelerinin o kendine has görüntüsü, denizlerin bereketi, kısacası yaşamımıza renk katan, anlam veren bunca güzellik olmasa!

Yaşamımız nasıl anlam bulur, neye yarar? Yukarıda sıraladığım bu güzellikleri, yaşantısına katık ya­pan Türk Milleti:

Kendisine yaşam alanı seçtiği bu topraklar uğruna kanını, canını, malını, kısacası kendine has bütün değerlerini feda ettiği, tüm mukaddesatı üzerine ant içerek, burası benim anayurdum Anadolu’m, 780 bin metrekarelik özümün toprağı, benim ‘top­rak anam’ dediği bu coğrafyayı:

”Vatanım” diye bellemiş, her yeni doğan çocuğuna, vatanı olduğunu ezberletmiştir.

Devletimizi sarıp sarmalayan bu ‘Gazi topraklar’ bizim son yurdumuzdur. Mazlum devletlere örnek olan, bizden olup da bizden ayrı düşen; yâd ellerde yaşayan evlatlarımızın özlemle andığı, rüyalarında saklı kalan anavatanıdır bu topraklar.

Toprak ananın buram, buram tarih kokan Gazi Toprakları­mızın, vatanımız Türkiye’mizin güzel insanları:

Unutulmasın ki,

Vatan:

Kimi zaman canımıza can katan, kimi zamansa; uğruna can verdiğimiz topraktır. Şühedanın türbedarlığını yaptığı bu top­raklar, atalarımızdan yadigârdır.

Dünya var olduğu sürece Türk Milletinin önceliği daima va­tan olacak, ülkemiz ne zaman dara düşse; nice yiğitlerin:

”Önce Vatan” sesleri duyulacaktır.

Ey Vatan:

Uğruna veremediğimiz canı, bağrında yaşatmaya hakkımız yok.

”Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.”

”Ne Mutlu Türküm Diyene”

 

 

Önceki İçerikGüzelin En Güzel Yanı
Sonraki İçerikBulgar Zulmü Nedir Bilir misiniz? Bulgaristan’dan Türkiye’ye Göç Eden Op. Dr. AHMET YÜCETÜRK Anlatıyor.
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.