İşçinin, memurun; çalıştığı yeri gösteren, mensubiyetini ve oraya âidiyetini belirten hüviyet ve kimlik kartı vardır. İstendiğinde, onu gösteremezse içeri alınmazlar. Öğrenciler, sırasında kayıtlı olduklarını belgelendiremezlerse, okula sokulmazlar.
Her vatandaşın kimlik kartı, hüviyet cüzdanı vardır. Gerektiğinde ibraz edemezlerse tutuklanırlar. Dış ülkelere gidenler, yeri geldiğinde pasaportlarını ilgili memura arz edemezlerse, sorgu ve suale tâbi olurlar.
Hayvanlar bile, otlaktan getirildikleri zaman, rast gele bir ahıra veya geceleyecekleri lâlettayin bir mekâna değil; sahiplerinin tâyin ettikleri barınma yerlerine doğru yönelirler.
Başta insanlar olmak üzere, her canlı varlığın yaşadığı, barındığı ve devamlı kaldığı bir mekânları vardır. Yoksa emniyet ve güvenleri olmadığından, gerekli muamele ve işleme mâruz kalır, hayatları tehlikeye girer.
Kısaca başıboş hiçbir canlı ve hayvan yoktur ki, her hususta serbest bırakılmış “Saldım çayıra, Mevlâm kayıra!” gibisinden, kendi hâline, “Başına buyruk!” bir vaziyette hayatını idame ettirebilsin, sürdürebilsin.
Özellikle insan için, mes’ûliyetini belli eden hüviyet ve kimlik cüzdanı yoksa; ne kendi yurdunda ne de yurt dışında “Keyfe ma yeşa.” / istediği gibi, bir hayat yaşaması imkânsızdır.
Bundan dolayı insan da, dünyada ancak Allah’ın ismiyle gezer ve tozarsa, emniyet ve güven içinde yaşayabilir.
Aksi takdirde her zaman, tedirgin ve şüpheli duruma düşmek gibi, bir iç huzursuzluk içinde kıvranır durur.
İnsan ve üstünde yaşadığı dünya ve içinde barındığı kâinat ve evren de, sahipsiz değildir. Yüce Allah’ın en sevgili yaratması olan insanın rahat bir kalple yaşaması için, kendisini O’nun yarattığını bilmesi, O’nun istediği doğrultuda yaşaması, O’na âidiyetinin, O’nun kulu olduğunun bilinciyle hareket etmesi lâzım geldiğini aklından çıkarmaması gerekir.
Bunun için her fırsatta ibraz edeceği ve kimliğinin ifadesi olan İlâhî sözü dilinden düşürmemesi, kalbinden silmemesi, aklından çkarmaması; her hâl ve durumda, O’nun adını zikretmesi, anması ve telâffuz edip seslendirmesi icap eder. İşte mânen sihirli bu söz: “Bismillahirrahmanirrahim” diye, her dâim yinelenen kutsal kelâmdır. Bu söz kulun, yurtta ve dünyada her zaman söyleyeceği ve bununla kendini emniyete alacağı uğurlu bir söz; âdeta sihirli bir kendini emniyete alma, kendini güvende sayma şeklidir.
Çünkü bu söz, yani “Bismillahirrahmanirrahim” kelâmı, her hayrın başıdır. Biz de her şeye onunla başlamalıyız. Zira, ancak o sözün sahibinin himayesi ve koruması altında olmanın bilinciyle, hayatta rahat bir nefes alır, doğru bir adım atar; maddeten ve mânen huzur içinde olmanın rahatlığıyla, dünya gemisinde güzel bir seyahat etmiş oluruz.
Evet, “Bismillâh” her hayrın başıdır. Biz dahi her şeye onunla başlamalıyız. Bilelim ki, bu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudatın hâl diliyle yaptıkları, Allah’ı anışlarının manevî bir ifadesidir. Evet, “Bismillâh” büyük bir kuvvet, bitmez bir berekettir! Bu kelime öyle mübarek bir definedir ki: Nihayetsiz acz ve fakr içinde bulunan insanı, sonsuz bir kudret ve rahmete muhatap kılar. Rahîm ve Kadîr olan Allah’ın Dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar.
Evet, her şey Allah nâmına hareket eder. Zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç “Bismillâh” der. Rahmet hazînesinin meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan “Bismillâh” der. Kudret mutfağından bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar “Bismillâh” der. Rahmet Feyzi’nden bir süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak / rızık verici Allah nâmına en lâtif, en nazîf / temiz, âb-ı hayât gibi bir gıdayı takdîm ediyorlar. Her bir nebat / bitki ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, “Bismillâh” der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. Allah adına, Rahman adına der, her şey onun emrine âmâde ve hazır olur.


