Gençlik yıllarımdan beri oy kullandığım
seçimlerin sonuçlarından hiç mutlu olmadım. Seçimleri kazanan, iktidar olan
partilere muhalif bir vatandaş olarak bir seçim zaferi yaşamadım. Desteklediğim
partiler iktidar olmaktan çok uzak mertebede oy alabildiler.
Ama bugüne kadar yaptığım tercihlerden de pişman
değilim.
Demokrasilerde çoğunluğun en doğru kararı
verdiği kabul edilir.
Çünkü maşeri (toplumsal) vicdan veya milletin ortak kanaatinin en
makul ve en doğru kararı verdiği bir ön kabuldür.
Ben ve benim gibi olanlar çoğunluğun verdiği kararlara saygı
duymakla (en azından katlanmakla) beraber neden görüşümüzü değiştirmiyoruz?
Mademki “çoğunluk” en akıllıca karar
veriyor, bizim de bu “akıllılar” arasına katılmamız daha mantıklı olmaz
mıydı?
Mevlana’nın düşünce evrimini yaşayarak çelişki gibi görünen
bu durumu anlayabiliriz:
“Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar
içinde düşünmeyi öğrendim. / Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak
düşünmek olduğunu öğrendim.”
21 yıldır AKP iktidarına karşı duran ve muhalefete
oy veren seçmenler kararlarından hiç sapmadan devam ediyorsa bu çoğunluğun
kararının doğru olmadığına inandıkları içindir.
Çünkü, kalıpları kırarak düşündüğümüz zaman, çoğunluğun
doğru ve isabetli karar verebilmesi için belli şartların varlığının gerektiğini
göreceğiz.
***************************
Halkın Doğru Karar Verebilmesi İçin
Gerekenler
M.Ö. 347’de ölen Antik Yunan Filozofu Eflatun’a
göre, “Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin
kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş
olması şarttır. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur.
Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar. Halk
övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa
geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği
zannedilir.”
Son seçimlerde iyi eğitimlilerin bir kısmı
seçimi kazanandan yana diğer bir kısmı ise kaybedenlerin safında. Fakat iyi
eğitimliler arasında iktidar yandaşı olanların oranı düşük.
Buna rağmen ben halkımızın, yetişkin ve
iyi eğitim görmüş olmayanları dahil, şu asgari demokratik şartları sağlarsak, en
doğru kararı vereceğine inanıyorum.
Seçimlerin, evrensel demokratik
teamüllere uygun, adil/ eşit şartlarda ve ahlaki ilkeler kapsamında bir yarış
olması lazımdır.
Adil ve eşit olması tarafların propaganda gücü ve
imkanlarının hukuk ve ahlak sınırlarının dışına çıkan bir dengesizlik içinde
olmamasıdır.
Ahlaki ilkelerden yalan, hakaret ve iftira ile rakiplerinin
“hain, dinsiz, vatansız, teröristlerden emir alan, zillet” gibi
sıfatlarla aşağılanmadığı, dini figür, değer ve mekanların hoyratça
kullanılmadığı, centilmence bir yarışı kastediyorum.
***************************
Tek Yönlü Bilgi Akışı
Bu yüzyılda bilgiye erişmek çok
kolay ama milyonlarca insanımızın tek bilgilenme kaynağı televizyonlar. Kitap
okuma oranımız çok düşük, sosyal medya kullanmayan büyük kitleler var.
TV kanallarının yüzde 90’ı iktidarın kontrolünde. Sosyal medya çok kirli
propagandalar yapan kaynağı belirsiz güçlerin etki sahası içinde.
Toplum kamplaştırılmış. Herkes kendi mahallesinin
bilgi kaynakları dışındaki kaynaklarla ilgilenmiyor.
AKP ve ortakları devletin bütün gücü ve
kaynaklarını kullanarak orantısız bir güçle, kendisini hiçbir etik ve ahlaki
kurala bağlı hissetmeden propaganda yapıyor. Muhalif sesleri kısan siyasi
ve yargısal baskılar yüzünden en tehlikeli sansür tipi oto sansür
çok yaygın.
AKP ve ortakları en zayıf olduğu alanlarda
yani terörle iş birliği yapma, özgürlükler, kadın hakları gibi alanlarda
muhalefeti suçlu gösterebilen bir propaganda makinesine sahip.
Ekonomik açıdan en çok ezdiği kitlelerin sadaka kültürüne alıştırılmasıyla en
çok oyu bu kesimlerden alabiliyorlar.
Bu fakir halk ekonomik büyüklük
açısından ülkemizi dünya sıralamasında 17. Sıradan 21. Sıraya düşüren
yönetimi başarılı zannedebiliyor.
ABD’li bir şirketin uzaya binlerce uydu
gönderdiği, uzaya tarifeli yolculuk yaptırdığı, bir başka şirketin şoförsüz
otomobil ürettiği bir dünyada yaşıyoruz. Fakat halkımız bir özel şirketimizin
otomobil yap(tır)masını büyük başarı zannediyor. TOGG marka araca
sakal-ı şerife yüz sürdükleri gibi yüzlerini sürenler var.
Halkımız Ege’de 20 adamızı Yunanistan’a
kaptıran, ülkemize 10 milyondan fazla sığınmacı dolduran iktidarı milli,
bunlara karşı çıkanları hain zannediyor. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş büyüklükteki
yolsuzluklarla milyonlarca insanımızı yoksullaştıranları vatansever ve
iyi Müslüman sanıyor.
Bu yüzden bu şartlarda düşünce ve
ilkelerime ters olanlarla aynı safta duramıyorum. Ben aynı düşünce ve
ilkelerimi savunmaya devam edeceğim.
***************************
Asıl Yürüyüş Kalabalıklara Karşı Olmalı
Aslında toplumlarda büyük değişimleri
yaratanlar çoğunluğun görüşlerine karşı çıkarak insanlık tarihine altın
harflerle yazıldılar.
Başta peygamberler olmak üzere Atatürk
gibi, Gandhi gibi, Martin Luther King gibi, Avrupa’nın aydınlanma
hareketinin öncüleri olan filozoflar ve siyasi liderleri gibi toplumsal
kanaat önderleri hep çoğunluğa karşı hareket ettikleri için insanlığa hizmette
öncü oldular.
Hz. Peygamber doğru yolu tebliğ ettiğinde yapayalnızdı.
Tebliğ sürecinde ilk 8 senede sadece 40 kişi Müslüman olmuştu. Çünkü çoğunluk peygamberimize
tepki göstermişti.
Bakara / 170. Ayette şöyle anlatılıyor: “İnkârcılara:
‘Allah’ın indirdiğine uyun’ dendiği zaman: ‘Hayır! Biz, atalarımızdan
gördüğümüze uyarız’ derler. Peki, ya ataları aklını
kullanamayan ve doğru yolu bulamayan kimseler ise!”
Kur’an’ın bize bildirdiği evrensel mesaj,
çoğunluğun da yanılabileceğini, “aklını kullanamayan ve doğru yolu bulamayan
kimselerin” yolundan gitmenin insanı felakete götürebileceğini söylüyor.
****
Bu yüzden Mevlâna Celaleddin’in
muhteşem şiirinde dediği hakikatin farkında olarak, -kalabalıklara karşı da
olsa- inandığım yolda yürümeye devam edeceğim:
“Dünyaya tek başına meydan okumayı
öğrendim genç yaşta… / Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği
fikrine vardım. / Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması
gerektiğini anladım.”
Bu sözlerim demokrasi karşıtlığı değildir;
nitelikli bir demokrasi için mücadeleye devam edeceğimin ilanıdır.