İnsanlar kendi seçtikleri kişilerin / partilerinin yaptıkları yanlış işler sonucu yaşadıkları kötü sonuçları duymak istemiyor.
Çünkü “suça ortaklık duygusu” içlerini kemiriyor.
Belki de bu yüzden, 17 yıl içinde yapılan bütün yanlışlarına, ülkenin ekonomi, terör, dış politika, eğitim, yolsuzluklar gibi alanlarda duvara çarpma noktasına gelmemize rağmen.. Kibir, şatafat, israf, ayrıştırıcı dil gibi tavırlarına rağmen AKP seçmeni bir ders verme tepkisi gösteremedi.
Üstelik, AKP müthiş bir propaganda gücü ile kendi seçmeninin vicdanıyla başbaşa kalmasına izin vermemek için çaba sarfediyor. “Beka sorunu” gibi kampanyalarla kitlesini konsolide etmeyi başarıyor.
Ama bu defa yaşanan olumsuzluklar çok fazla ve rakip güçlü.
Bir defa ekonomik krizin en önce ve en fazla hissedildiği şehir olan İstanbul’da seçim yapılacak.
İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ve yenilenmesine dair YSK kararının bağımsız ve tarafsız yargının eseri olmadığı, siyasi baskı ile alındığı algısı toplumda daha hâkim. Hatta AKP seçmeninin önemli bir bölümü dahi İmamoğlu’nun kazandığı seçimin “haksız şekilde gasp edildiğine” inanıyor.
AKP seçmenleri genellikle kendilerini muhafazakâr veya dindar olarak tarif eder.
Yapılan haksızlıkların dini hassasiyetler ve vicdanlar üzerinde yarattığı rahatsızlık bu defa her zamankinden daha şiddetli olduğu kamuoyu araştırmaları ile tespit edilmiş olmalı.
Bıçaksırtı giden bir seçim kampanyasında AKP’li dindar kesimden çok az bir kesimin bile vicdanlarına göre oy vermesi seçimi kaybettirebilir.
İşte bu ahval ve şerait içinde devreye Prof. Dr. Hayrettin Karaman girdi.
Karaman AKP yöneticilerini rahatlatan, gerçek dindarları şaşırtan ve üzen bir fetva verdi.
**************************************
Siyasi Rakip ve Düşman
İlahiyatçı Profesör Hayrettin Karaman Yeni Şafak Gazetesindeki köşesinde peşpeşe iki yazı yazdı. Bu yazılarında dinimiz açısından kabul edilemez, milli birlik ve beraberliğimiz açısından çok tehlikeli cümleler kullandı.
Öncelikle Karaman’ın siyasi rekabeti bir “savaş”, AKP’nin siyasi rakiplerini de “zalim düşman” olarak kabul ettiği görülüyor.
Desteklediği AKP kanadının siyasi rakipleriyle rekabetini kastederek, “biz zalimlerle savaş halindeyiz” diyor.
Adaletsizlik, haksızlık ve hukuksuzluklarına kılıf olduğu için, siyasi İslamcıların çok sevdiği “savaşta hile mubahtır” fetvasına ilaveten yepyeni açılımlar yapıyor.
AKP seçmenleri arasında “ülkeyi yönetenlerin ıslahı, hakkın yerini bulması, yanlışın düzeltilmesi” niyetiyle yanlışları, haksızlık ve hukuksuzlukları dile getiren ve şikâyetçi olanlara cevaz vermiyor.
Sakın ha böyle yapmayın, “düşmanın, zalimin, kötü niyetli kimselerin işine yarayacak doğruyu söylemek fazilet değildir, hayırlı sonuç doğurmaz” diyor.
Böylece AKP’nin yanlışlarının dile getirilmesinin dahi önüne geçmeye çalışıyor.
Karaman bazı gerçekleri inkâr edemiyor: “Bazı yöneticilerin (herhalde öncelikle Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım’ı kastediyor) yakın veya uzak çevrelerinde, iktidarın bir kısım mensuplarında ahlak, liyakat, adalet, hakkaniyet… bakımından arızalar, eksikler, çürüklükler olduğunu” kabul ediyor.
Fakat bundan yakınan “iyi niyetli insanları” da, inanılmaz bir gerekçeyle ve şiddetle uyarıyor:
“Savaş sırasında adi suçluların cezası infaz edilmez ve biz zalimlerle savaş halindeyiz. Her şeyin uygun bir zamanı vardır ve bunu gözetmek gerekir.”
“Doğrucu Davutluk adına düşmana fırsat vermek ve bindiğimiz dalı kesmek de makul ve meşrudur diyemem!”
Bu fetvaya göre bizim demokratik yarış dediğimiz, Hayrettin Karaman’ın “zalim düşmanla savaş” dediği seçimler varsa asla AKP ve liderinin “yanlışları, haksızlıkları ahlaksızlıkları, çürüklükleri, liyakatsizlikleri, adaletsizlikleri” dile getirilemeyecek ve asla şikâyet konusu edilemeyecektir.
Yoksa Hayrettin Karaman’ın dinine göre zalime hizmet eder hale gelirsiniz. (Benim dinim İslam’da asla böyle değildir.)
Bunlar dehşet verici ifadeler. Milli birlik ve beraberliği dinamitleyen sözler bunlar.
Milletin yarısını diğer yarısına düşman edebilecek böyle korkunç cümleleri bir İlahiyatçı Profesör nasıl kaleme alabilir?
Tarihte Haricilerde, günümüzde IŞİD’çi, Müslüman kafası kesen “Siyasi İslamcı” çetelerde gördüğümüz İslam anlayışını yansıtan ifadeler bunlar..
*************************************
ADayların Açık Oturum Performansı
17 yıldır unuttuğumuz bir demokratik uygulama yeniden başladı. İstanbul Belediye Başkanlığının iki favori adayı Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım çok sayıda TV kanalından canlı yayımlanan bir programa birlikte katıldılar, sorulara cevap verdiler.
17 yıldır iktidar olan AKP’nin adayları bugüne kadar orantısız propaganda gücünü adaletsiz bir şekilde kullanmayı tercih ediyor, “rakiplerimle yayına çıkmam” diyorlardı.
Bu defa İmamoğlu anketlere göre önde ve tarafların bir seçim hilesi ile kazanma ihtimali yok gibi. AKP ve adayı bu açık oturumu son çare olarak gördü.
Anketçilere göre, kararsız seçmenin kalmadığını söylediği süreçte, tarafların birbirinden artık alabileceği pek oy kalmamıştı.
Geriden gelen Binali Yıldırım için bu TV Program son fırsat olabilirdi. İmamoğlu’na büyük bir hata yaptırabilirse, AKP’ye tepki verip oy vermeyen veya başka adaya oy veren kesimden bir kısmını tekrar kazanma ümidi doğacaktı.
Genel olarak sakin geçen program, her iki tarafın temkinli tavrı, önemli hata yapmaması bu ihtimali yok etti. Kararsız seçmenin kararını değiştirecek etkili sözler olmadı. Bir kırılma noktası oluşmadı.
Her iki taraf da bilinen görüşlerini tekrarladı. Geride sadece beden dili ile bıraktıkları iz kaldı.
Daha genç ve hevesli bir adayla, biraz yorgun ve doygun bir adayın beden dili ne kadar etkili olacak? Bunun cevabını ancak 23 Haziran akşamı öğrenebileceğiz..