Hayatı İbadet Şuuruyla Yaşamak

85

Yüce Allah, insanı kendisine kulluk yapması için yaratmıştır. Kur’an-ı Kerim’de; “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız” (Bakara, 2/21) buyrularak, insanlara Allah’a ibadet etmeleri emredilmiş; ayrıca insanın yaratılış gayesinin kulluk olduğu bildirilmiştir. (Zâriyât, 51/56) “De ki: “(Ey insanlar!) Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin!” (Furkân, 25/77) ayet-i kerimesinde de, Allah’ın ancak kendisine ibadet ve taatte bulunanlara değer verdiği belirtilmiştir.

İbadet denilince sadece namaz, oruç, zekât ve hac gibi belli zamanlarda yapılan hususi ibadetler anlaşılmamalıdır. İbadet en geniş anlamıyla;  Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanmak niyetiyle O’nun sevdiği güzel davranışlarda bulunmak ve Allah’ın yasakladığı, sevmediği, hoşnut olmadığı düşünce, söz ve davranışlardan sakınmaktır. İbadet; kulun hayatını Allah’a adaması, bütün varlığıyla O’na bağlanması ve her işinde O’nun hoşnutluğunu aramasıdır. Bunun için niyet çok önemlidir. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) “Ameller niyetlere göre değer kazanır…” (Müslim, İmâret, 155; Buharî, İman, 42) buyurmuştur.

Müslüman, her işini, her söz ve davranışını halisane bir niyetle yaparsa bütün ömrü ibadet kıvamına ulaşır. Onun, ailesinin geçimini helalinden sağlamak için çalışması, sağlığını korumak ve ibadetlere dayanıklı olmak için yemesi, içmesi, uyuması ve dinlenmesi bile ibadet olarak değer kazanır. Çünkü onun bütün hayatı ibadettir.

Dinimizde ibadet kapsamı oldukça geniş tutulmuş ve sevap kazanma yolları son derece kolaylaştırılmıştır. Mesela başkalarına zarar vermesin diye yoldaki bir taşı kaldırıp atmak bile ibadet sayılmıştır. (Buharî, Cihad, 128) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) sevap yollarından bazılarını şöyle açıklamıştır: “(Mü’min) kardeşine tebessüm etmen bir sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman sadakadır. Kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır.” (Tirmizî, Birr, 36) Yine Efendimiz (s.a.s.), bir Müslümanın diktiği ağaçtan, insanlar ve hayvanların yedikleri şeyin onun için sadaka olduğunu (Müslim, Müsâkât, 7), susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe kuyudan su çıkararak içiren bir adamın günahlarının bağışlandığını (Buharî, Müsâkât, 9) haber vermiştir.

Bir gün adamın biri yolda giderken bir yerde su içmek için duruyor; orada atını bağlayacak bir şey bulamıyor. “Benden sonra başka biri geldiğinde atını bağlasın” diye yolun kenarına bir kazık çakıyor. Bir süre sonra başka bir adam atının üzerinde hızla oradan geçiyor; kazık gözüne ilişiyor, atını durduruyor, yere iniyor ve “buradan geçen bir atlının atının ayağı takılır da düşer” diye kazığı çıkarıp atıyor. Bu ikisinin yaptığından da Allah hoşnut oluyor ve ikisine de sevap yazıyor. Ne muazzam bir şey; biri kazık çakıyor diye sevap kazanıyor; öteki aynı kazığı çıkarıp atıyor, yine sevap kazanıyor. Gerçekten de mü’minin işine şaşılır. İşte vakit açısından da durum böyledir. Zira mü’min, ilahi irade istikametinde hayatını sürdürdüğü takdirde, bütün vakti ibadet olur. (Prof. Dr. Hidayet AYDAR, Şefkat Dergisi, Sayı: 4)

Dinimizde üç aylar, kandiller ve özellikle Ramazan ayı ve Kadir gecesi gibi bazı zamanlara özel bir önem verilmiş, mü’minlerin bu mübarek zaman dilimlerini en güzel şekilde değerlendirmeleri istenmiştir. Bundan maksat mü’minleri rehavetten ve monotonluktan uzaklaştırmak, kulluk bilincini canlı tutmak ve onlara daha çok sevap kazandırmaktır. Ancak esas olan, her vakti Allah’a ibadetle değerlendirmektir. Mü’minlere lütfedilen bu hususi durum diğer zamanları ibadetlerden uzaklaşarak gafletle geçirmelerine bahane olamaz. Bilakis bu mübarek vakitlerde kazandıkları kulluk şuuru ve ibadet disiplinini hayatın her anına yansıtmaları gerekir. Çünkü Müslüman, gecesiyle gündüzüyle, kışıyla baharıyla bütün vaktini; gençliğini, yaşlılığını kısaca ömrünün tamamını kulluk bilinci ve ibadet neşesiyle geçirmek zorundadır.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” (Hicr, 15/99) buyrulmaktadır. Ayet-i kerimede insanın hayatında ibadet disiplininin önemine dikkat çekilmektedir. Allah’a kulluk borcu ve verdiği sayısız nimetlerin şükür nişanesi olan ibadetlerin belli bir zamana has olmadığı, aksine hiç ara verilmeden devamlı olarak yerine getirilmesi ve hayatın her anının ibadete dönüştürülmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) de “Amellerin Allah Teâlâ’ya en sevimli olanı, az da olsa devamlı yapılanıdır” (Müslim, Müsâfirîn, 218) buyurarak, ibadetlerde sürekliliğin önemine işaret etmiştir.

İnsanın ecelinin ne zaman geleceğini, ömrünün nerede ve nasıl son bulacağını Allah’tan başka kimse bilemez. O halde; hayatımızın her anını ibadetlerle güzelleştirmeli, her an ölecekmiş gibi hazırlıklı olmalı, “Kendinize azık edinin” (Bakara, 2/197) emri gereği salih ameller işleyerek ebedî yolculuk için azık hazırlamalıyız.