Halk Doğruyu Bilir ve Bulur

80

Bir akşam bir TV programının sonuna yetişebildim. Emekli Büyükelçi Sayın Gündüz Aktan ile dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel konuşuyorlardı.

Sayın Gündüz Aktan’ı Japonya Büyükelçiliği görevlerinden tanırım. Tokyo’da birkaç kez görüşmüştüm. Sayın Aktan uzunca bir süredir, TV programlarına, yapımcı, konuşmacı vb çeşitli şe­kilde çıkıyor. Kendilerini gerçekten sever ve sayarım. Görüşlerine de saygı duyarım.

Bu akşamki röportajın son bölümü gerçekten son derece ilginç oldu. Sayın Aktan, Sayın Demirel’e, çok kapsamlı, çok iyi hazırlanmış, çok da ustaca bir soru yönelttiler. Çok özet olarak alırsak, Sayın Aktan diyordu ki;

“Halk mütecanis bir kitledir. Belli bir eğitim düzeyindedir. Acaba her zaman doğruları, en doğruları görebilir mi? En iyileri, en ehilleri seçebilir mi?”

Sayın Demirel’den bomba gibi bir cevap geldi.

“1924’de bu halk 12 milyon kişiydi ve bunun sadece 2 milyonu okuma yazma biliyordu. Bu gün 70 milyonuz, bunun 65 milyonu okuma yazma biliyor. Üniversite mezunumuz 1-2 kişiydi. Bu gün her yıl 300.000 kişi üniversiteden mezun oluyor. Bu halk her şeyi en iyi görecektir. 100 yıl önceki, 200 yıl önceki İngiltere’ye, Fransa’ya bakınız. Kuruluş yıllarındaki Amerika’ya bakınız. Bugün biz on­ların durumundan daha mı gerideyiz? Demokrasi oralarda nasıl gelişti ise, bizde de bundan daha uygun bir ortam bulacaktır. Ben, halka gittiğim hiçbir meselede yanılmadım!..”

Sayın Demirel ile de Türk Japon Dostluk Derneği Başkanlığı­mız süresince birçok kez doğrudan konuşma fırsatımız olmuştur. Olayları anında teşhis eden ve üstün zeka sergileyen teşhis ve tespitlerini yakından bilirim. Ama bu akşamki cevap o kadar güzel oturdu ki, Türkiye’yi o kadar güzel anlattı ki, bu satırları kaleme alma gereğini duydum.

Bu bir tecrübe ve vizyon işidir. Sayın Demirel bu ülkeyi ve bu milleti çok iyi tanıyor. İşte olay budur. İşte Türkiye budur.

Allah imkân verdi, sağlık verdi, ömür verdi ve Türkiye’min son 40 küsur yılda geçirdiği evreleri, demokrasi hamlelerini, yönetim bunalımlarını, seçim çarelerini, çözümlerini görme, yaşama fırsatı buldum. Şimdi birkaçını sizlere de hatırlatmak istiyorum.

Evvela, 1950’lerdeki Demokrat Parti hareketi, demokrasiye geçişin çığır açan bir göstergesi değil midir..?

Sonra, 1960’larda inkıtaa uğratılan bu hareket için, önce ihti­lale bile destek veren, sonra sessiz bir süreç olan, Sayın Demirel’e, “Gel bakalım göreve,” diyebilen bu millet, bu halk değil midir? Aynı Demirel’i 7 defa gönderen, 7 defa geri getiren yine bu millet değil midir?

1980’lerde, otorite eksikliğinden bıkıp usanmışken, yine bir askeri müdahaleye kahır ekseriyetle destek veren ama hemen sonrasında, Turgut Özal ve hareketi kisvesinde yine de Demirel anlayışına prim veren, Sevgili Paşalara, “Durun bakalım,” diyen yine bu millet, bu halk değil midir?

Yedi defa geri gelen Sayın Demirel, neden yedi defa gitmiştir?

 

96 96 | Doğan Sofracıoğlu 97 ZOR ASLINDA ZOR DEĞİL! | 97

İşte bu akşam kendileri söylüyorlar:

Ben ne zaman halka gittiysem, hangi meselede halka gitmişsem hiç yanılmadım!..” diyorlar. Demek ki, bu halk, bu millet aynı insanı da gitmesi gerektiğinde göndermiş, sonra yeniden görev vermiştir.

Hatırladığınız bütün genel seçimlere bakınız;

“Her defasında bu halk en doğru, en uygun kararı vermiş ve hiç de yanılmamıştır.”

Bir şey tartışılabilir. Gelenler hata yapabilirler. Eee, işte bunun içinde adamı yedi defa gönderir yedi defa geri getirirler…

Belki, belki şu nokta tartışılabilir: Her zaman yönetime geti­rilenler, kendilerine yönetim erki verilenler, bu erki kullanmaya muktedir olamayabilirler. Veya -daha doğru bir ifade ile- bir diğer grup tarafından böyle görülebilirler. Bu bile halkın yanlış tercihini göstermez. Halk mevcutlar içinde en iyileri bulup çıkarmaktadır. İşte bu en iyiler, kendilerine verilen değerin farkına varmazlar ve halka beklediği en mükemmeli vermezlerse, halk onları geri de gönderebilmektedir.

Bu olguyu kesin çizgileri ile görmek ve kesinlikle saygı duy­mak gerekir.

Ülkesini ve milletini seven insanların, bu ülkeye ve bu millete güvenmeleri gerekiyor. Bu milletin kararlarına da güvenmeleri gerekiyor.

Bu millet bu halk -varsa- kendi yanlışlarını düzeltir. Getirir ve gönderir de. Yedi defa getirir, yedi defa gönderir.

Şimdi çok çoook büyük bir lafımız olacak:

“Herkes bu milletin tercihlerine lütfen kesin saygı duysun. Ve asla merak ve endişe etmesin ki; milletin, halkın kararı her zaman, her zaman en doğrusudur.

Her konuda ama her konuda en doğrusudur.”

Kimse halkı hor görmesin. Kimse halkın doğru değerlendirme yapamayacağını filan, asla düşünmesin.

Önceki yazımızdan iki satırı tekrarlamak istiyorum.

Anadolu damlarında bulunan “Loo taşı” hareket etmiştir. Artık durduramazsınız. Büyük Türkiye oluşumu, derin bir birlik ve beraberlik özlemi ile, kardeşlik ve kenetlenme arzusu ile hareket etmiştir. Artık durduramazsınız.

“Bir tane Türkiye vardır ve bir Türk Milleti vardır.”

Ve başkalarından bize fayda olamayacağını herhalde artık iyice anlamış olmalıyız. Biz, biz kendimiz, bu ülkeyi ve birbirimizi seveceğiz ve başaracağız, mutlak başaracağız.

Herkese, selam sevgi ve saygılar sunuyorum