Halen Kavrayamadık

92

Geride bıraktığımız şu 10 gün içinde yaşananlar Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihinde tanıklık ettiği tarihi olaylar arasındaki yerini aldı. Yalnızca Türkiye’nin değil tüm Ortadoğu coğrafyasının yarınını şekillendiren hadiseler arasındaki yerini aldı. Uzun zamandır dillendirilen Barış Pınarı Harekâtı için resmen düğmeye basılmasıyla birlikte ABD Başkanı Donald Trump başta olmak üzere pek çok yetkili merciden yükselen tepkilerle karşı karşıya kalmamız, bir kez daha dış politikadaki yalnızlığımızla yüzleşmemiz ve Araplardan bir kez daha kazık yememiz…

Harekâtın başlayacağına dair kesin açıklamalar sıralanmaya başlayınca kendimi benliğimle bir münazara halinde buldum. Bu harekât gerekli miydi, doğru zamanda mı yapılıyordu, kimler hedef alınıyordu, Türk ordusunun gayesi neydi? Tüm bu soruları aşağıdan, yukarıdan, sağdan, soldan irdeledikten ve dünya görüşüm çerçevesinde vaziyeti değerlendirdikten sonra bir sonuca ulaştım. İnsan hayatına değer veren bir birey olarak meselenin silahlı müdahaleye varmamasını tabii ki dilerdim, bu kangren kesi atılmadan iyileştirilebilsin isterdim lakin gelinen noktada sağlıklı ve akılcı işlemin sınırlarımızı güvence altına almak olduğu aşikârdı.

Meclisimizde temsil edilen siyasi partilerin biri hariç tamamı da üç aşağı beş yukarı aynı fikriyatta buluşarak harekâtın, ordumuzun ve devletimizin arkasında dimdik durdular. Hatta Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsını diğer liderlerden gelen sert eleştiriler karşısında savunmayı da ihmal etmediler. Bu devletin başındakini kendi içimizde yerden yere vururuz ama icap ettiğinde ele karşı kollamasını biliriz dediler.  17 Senelik AKP iktidarı döneminde belki de ilk kez muhalefet bu denli samimi, ağırbaşlı ve sağduyuluydu. Toplumumuzun kamplaşmasından fevkalade rahatsız olan ve bu sorunun çözülmesi için behemehâl adım atılması gerektiğini epey uzun zamandır savunan biri olarak vuku bulan bu büyük uzlaşıyı büyük keyifle izliyordum. Ta ki Sayın Cumhurbaşkanının oluşan bu Kuvay-i Milliye ruhunu yaptığı kifayetsiz açıklamalarla yaraladığını görene dek.

Mehmetçiğimiz memleket için sınır ötesinde cenk ederken, neredeyse memleketteki tüm siyasi partiler yekvücut olup devletimizin istikbalini gözetirken %52,7 oyla Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Erdoğan’ın, ”Adı millet olan ama milletten zerre nasibini almamış bu ittifakın en yakın zamanda parçalanması çok önemli.” , ”Tüm vatandaşlarımızı yerli ve milli duruşun tek adresi olan AKP’ye davet ediyorum.” açıklamaları devlet adabının elzem olduğu böyle bir anda beraberliğimizin atar damarına hançer misali saplanmıştır. Şahsına yazılan ama hepimizin kanına dokunan seviyesiz mektuba dahi yanıt vermeyi gerekli görmeyen Sayın Cumhurbaşkanı niçin kendi ülkesinde; kendi askerine ve kendi devletine sahip çıkan siyasi aktörlere böylesine amiyane, böylesine hakkaniyetsiz ithamları yakıştırır ? Yanıtlanmayı bekleyen binlerce soru, çözülmeyi bekleyen binlerce sorun varken, ordu teröriste kurşun atarken en yetkili ağızdan dökülen sözler kendisine oy vermeyen vatandaşları ve kendisinden farklı düşünen siyasetçileri mi hedef almalıdır? Konu dönüp dolaşıp yine oya, seçime ve genel başkanlığını yaptığı partisinin gidişatına mı gelmelidir?

Sormadan edemiyorum, iktidarda bulunanların icap eden olgunluğu göstermeyi öğrenmeleri için daha kaç badire atlatmamız gerekiyor? Dersi idrak etmek için kaç sınavdan daha çakmamız gerekiyor?

Ne yazık ki kutuplaşma havasının bizlere nasıl zarar verdiğini, bizlere neler kaybettirdiğini halen kavrayamadık. En kötüsü de bu iklimin milyonlarca gencin memleket için kurdukları düşleri boğazlayıp, öldürdüğünü halen kavrayamadık…