Hâkimlerin Vicdan Sahibi Olması Gerekir

100

“Hâkimler bakımından, vicdan hüküm verirken dikkate alınması gereken son derece önemli bir kavramdır.

Anayasamıza göre, hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasa’ya, kanuna, hukuka ve vicdanlarına göre hüküm verirler. Bu nedenle hâkimin anayasayı, kanunu ne derece iyi bilmesi gerekiyorsa vicdani süreçleri de o derece iyi bilmesi ve en önemlisi de VİCDAN SAHİBİ olması gerekir.

Bir yargı mensubunu üstün kılan, onu kendi istek ve hırslarından kurtararak, sadece hukuku uygulamasını emreden vicdanıdır.”

Bir hukukçu olarak her kelimesine katıldığım bu sözleri, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit‘in yeni yargı yılı açılışında yaptığı konuşmasından aldım.

Bu sözler sadece birer temenniden ibaret kalmamalı. Çünkü “Halkın yargıya duyduğu güven ve memnuniyetin artması gerekir.”

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül‘ün ifade ettiği beklentisi bizim de beklentimizdir:

“Yargı camiamızdan beklentimiz, aziz milletimizin bir tek ferdinin dahi adaletsizlik hissine kapılmaması için titizlik ve gayret gösterilmesidir.”

Ülkemizin 15 Temmuz 2016 da yaşadığı Darbe Teşebbüsü ağır bir travma idi. Bu travma sonrası Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile görevden almaları, gözaltılar, tutuklamalar, yargılamalar izledi. Bu işlemlerin arasında elbette hatalar da yapıldı.

Bunların sayısı o kadar fazla ki gittiğimiz her yerde mağduriyetinden yakınan insanlar veya yakınları ile karşılaşıyoruz.

****************************************

KHK İle Uzaklaştırılanlar

Bir yandan Yargıtay Başkanının teorik olarak dile getirdiği, belki de temennisi olan “teröre karşı mücadele ülkemizin en doğal ve meşru hakkıdır. Devletimiz, hukuk kurallarından vazgeçmeden terörle mücadeleyi sürdürecektir” sözleri…

Diğer taraftan yandaş gazetelerde bile yakınma konusu olan mağduriyetler… Mesela Yeni Akit‘te yazan Abdurrahman Dilipak‘ın anlattıkları.

Dilipak, “KHK ile ilk uzaklaştırılanlardan” bir örnek veriyor. “Adamın bu yapı ile ilgili tek bir bağlantısı var, o da Afrika’da açlık çekilen bölgelerle ilgili bir kampanya ve telefondan SMS yolu ile 5 lira göndermiş.

‘KHK ile görevden uzaklaştırılmışsın’ diye savcı gözünün yaşına bakmıyor, tutuklama talebi ile nöbetçi mahkemeye gönderiyor, nöbetçi mahkeme de ne olur ne olmaz, asıl mahkemesi değerlendirsin diye tutuklama veriyor. İdareye ‘bir yanlışlık oldu galiba’ diyorsun, bu defa onlar da ‘Mahkeme kararı var, yargıya intikal eden bir konuda biz bir şey yapamayız, bekleyeceksin’.

Bir kısır döngü içine giriyorsunuz.”

“Hani bunun hukuk neresinde, vicdan neresinde?” diye sormadan edemiyoruz.

Bunun gibi örnekler, “Cemaatle mücadele hukuk zemininde yapılır. FETÖ yargılamaları Hukuk zemininden çıktı” diye yakınan Hanefi Avcı‘yı haklı kılmakta.

Hanefi Avcı gibi, FETÖ mağduru da olan, usta bir istihbaratçıyı ciddiye almak gerekir.

****************************************

Bylock’da Şüpheler

Sadece KHK ile uzaklaştırılanlarda değil, ByLock sanıklarında da benzer durumlar yaşanıyor.

Birçok sanığın ByLock raporlarında eksiklikler, çelişkiler ve şüpheler var. 6 ayrı raporda “bylock yok” denen sanık hakkında 7. Raporda “bylock var” çıkabiliyor. Üstelik kim/kimlerle görüştüğü belli değil,  içerikleri çözümlenmemiş.

Yeni Akit yazarı Sabri Balaman‘ın verdiği bilgilere göre, MİT’in hazırladığı ByLock raporlarının kaynağı FETÖ’cülerin hâkim olduğu TİB’in verdiği bilgiler imiş.

Yani FETÖ’nün raporu ile insanlar terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyormuş.

Çünkü 17 Kasım 2014 öncesi erişim logları silinmiş, MİT, FETÖ’cülerin kontrolünde olduğu için kapatılan BTK’dan/TİB’den aldığı listelere göre raporlarını yeniden düzenlemiş. TİB‘deki FETÖ’cü uzmanlar dijital kayıtlar ile oynamış, masum insanları listelere dâhil etmişler. Gerçek kullanıcılar için de hakkında şüphe uyandıracak teknik müdahaleler yapmışlar.

Başbakan Binali Yıldırım’ın, “ByLock’a bile montaj yapmışlar. Gözlerine kestirdikleri bazı isimleri ByLock kullanıyor gibi gösterdiklerini biliyoruz” sözü bu yüzden.

Var olan başka teknik sebepler de ilave edilirse, ByLock listelerinin “her türlü şüpheden uzak” bir delil olma vasfı taşımadığı anlaşılıyor.

Sabri Balaman, haklı olarak, “TİB’in (yani FETÖ’nün) değiştirilmiş kayıtları esas alınarak insanlar terörist ve hain ilan edilemez” diyor.

Peki, ByLock gibi böyle önemli bir “delilden” vaz geçebilir miyiz?

İlave verilerle delil olma vasfı kazanabilir.

Nitekim Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi “ByLock indirilmiş ve kullanılmış olması tek başına delil sayılamaz. İletişimin kimlerle yapıldığı ve içerikleri incelenmeli, ancak suç teşkil eden örgütsel iletişim varsa terör örgütü üyeliğinden ceza verilmelidir” şeklinde karar verdi. Bence bunlar doğru kararlardı.

Böyle karar veren hâkimler hemen görevden alınıp pasif görevlere tayin edildiler. Bundan sonra hiçbir mahkeme benzeri karar veremedi.

Bir kısır döngü daha böylece yaratıldı.

****************************************

Kurunun Yanında Yaş da Yanmasın

Hâkimlerin, savcıların üzerinde baskı yaratan bir atmosfer var. Bu atmosferin dağıtılmasını sağlayacak tek şey hâkimlerin ve savcıların yalnızca hukuka ve vicdanlarına göre davranma iradesi göstermesidir.

Elbette darbeye karışan, Ceza Kanununda suç olarak sayılmış eylemleri yapanlar, yine kanunda sayılmış cezalara mahkûm edilmelidir, edilecektir.

Ancak aklın yolu birdir. Abdurrahman Dilipak da, benim gibi, hukuk ve vicdan gözüyle bakanların söylediklerimizin aynısını ifade ediyor:

“Bu yanlışlıklar FETÖ’yü yıpratmıyor, aksine onların istismarlarına zemin hazırlıyor.

FETÖ sıradan bir sorun değil. Kökü derinlerde olan bir baş belası. Sınırımızda savaş var, bu arada terör ve darbe, hepsi bir arada geldi. Bir takım yanlışlıklar olabilir. Tamam da, bu iş teknik bir yanlıştan değil, bir FETÖ komplosuna döndü/dönüyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu alçakça iş aileleri zor durumda bırakıyor. Suçlu cezalandırılsın ama ‘kurunun yanında yaş da yanar’ diye bu işi geçiştiremeyiz.”

 

Önceki İçerik13 Eylül – Viyana’dan Sakarya’ya
Sonraki İçerikKur’an’da Ne Var
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.