Lezzetin hakikî lezzet olması, ancak zevâl görmeyerek / sona ermeyerek devam eden, yani sürekli olan lezzetlerdir. Çünkü elemin zevali / bitişi lezzet olduğu gibi, lezzetin de zevali elemdir. Hattâ zevalin tasavvuru / düşünülmesi bile elemdir. Evet bütün mecazî / ilahî olmayan aşkların âh u enînleri / ah edip inlemeleri, feryâd u figanları / bağırıp çağırmaları, bu kısım elemlerdendir. Onların bütün dîvanlarında yer alan şiirlerinde yaptıkları ağlamaları, vâveylâ ve feryatları, hep mahbubları / sevdiklerinin firâk / ayrılık ve zevallerini tasavvur etmelerinden neş’et eden / meydana gelen elemlerdendir.
Evet, pek çok muvakkat / geçici lezzetler vardır ki, zevalleri; daimî acı ve elemleri netîce verdiği gibi, çok elem ve acıların da zevali / sona ermesi; lezîz lezzetlere sebep olur. Lezzet ve nimet ise, devam etmek şartıyla lezzet ve nimet sayılabilir.
Canlıların Rızıkları
“Yeryüzünde kımıldanan hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a âit olmasın!” âyet-i kerîmesiyle, rızık Allah’ın taahhüdü altına alınmıştır. Fakat rızık iki kısımdır. Birisi hakikî rızıktır, diğeri mecazî / hakikî olmayan rızıktır. Yani biri zarurî rızıktır. Diğeri zarurî olmayan rızıktır.
Evet, hayâtı muhafaza edecek kadar gıda veriliyor. Cisim ve bedenin semizliği ve zayıflığı, rızkın çokluğuna ve azlığına bakmaz. Denizin balıkları ile karanın patlıcanları buna şahittir. Mecazî olan rızık ise âyetin taahhüdü altında değildir. Ancak çalışma ve kazanmaya bağlıdır.
Dünyanın Üç Yüzü
Dünyanın üç yüzü var.
Birinci yüzü: Cenab-ı Hakk’ın isimlerine bakar. Onların nakışlarını gösterir. O isimlere, mânâ-yı harfiyle, yani onlar için değil; onların yaratanına bakan ve O’nu gösteren mânâ ve anlamlarına nazar edilip bakıldığında, o isimlere aynalık eder. Dünyanın şu yüzü, Samedanî / her şey kendisine muhtaç olduğu halde, kendisinin hiçbir kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Yüce Allah’ın; okunması gereken ve okunduğunda gereğinin yapılması istenen sayısız mektuplarıdır. Dünyanın bu yüzü gayet güzeldir. Nefrete değil, aşka lâyıktır.
İkinci yüzü: Âhirete bakar. Âhiretin tarlasıdır. Cennetin mezraası / cenneti kazandıracak olan mahsulâtın ekim yeridir. Rahmetin çiçekliğidir. Şu yüzü de, evvelki yüzü gibi güzeldir. Hakarete / hor görülmeye değil, muhabbet ve sevgiye lâyıktır.
Üçüncü yüzü: İnsanın heveslerine bakar. Gafletin gerçekleri örten, saklayıcı perdesidir. Ehl-i dünyanın heveslerinin oyun yeri olan yüzüdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü fâni / fena bulucu ve yok olucudur. Zâil / geçici ve elemli olup, aldatıcıdır.
İnsan Zayıftır
İnsan, fıtraten / yaratılışca gâyet zayıftır. Halbuki herşey ona ilişir, onu müteessir eder / üzer. Acı ve elemlere garkeder. Hem gâyet âcizdir. Hâlbuki belâları ve düşmanları pek çoktur. Hem gayet fakirdir. Oysa ihtiyaçları pek ziyadedir. Hem tembel, iktidarsız ve güçsüzdür. Üstelik hayatın yükleri gâyet ağırdır.
Hem insaniyet onu kâinatla alâkadar etmiştir. Bununla beraber sevdiği, ünsiyet ettiği / alıştığı şeylerin zeval / yokluk ve firakı / ayrılması; mütemadiyen / devamlı olarak onu incitiyor.
Yine de, aklı ona yüksek maksatlar ve bâkî meyveler gösteriyor. Eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısa olmasına rağmen.
İşte bütün bunlar sebebiyle: “Allah, (ağır teklifleri) sizden hafifletmek ister. Çünkü insan zayıf olarak yaratılmıştır.” (Nisa Sûresi: 28)