Amacım, muzırlık yapmak değil, dinde reform hiç değil. Bu işler beni aşar, haddimi bilirim.
Rahatsız olduğum bir konuyu da söylemek durumundayım. Konu, cıs yanarsın kabilinden.
Şu hac meselesi.
Nedir, demeyin. Hac ibadetinin ne olduğunu, nasıl yapıldığını bilmiyor değilim. 1991’de ben de bu ibadet için Suudi Arabistan’da bulundum.
Yazıma konu olan hac ibadetinde gelinen son noktayla ilgili rahatsızlığımı biraz sonra paylaşacağım, siz zihni çalışma da diyebilirsiniz buna. Önce hac’ın ibadet olarak emredilmesinin sebepleri üzerinde duralım:
Hac, hem bedeni hem nefsi hem mali bir ibadettir. Gidip gelecek kadar paraya sahip olan her Müslüman ömründe en az bir kez bu ibadeti yapmak zorundadır? Niye?
Hac, tevhit (Allah’ın birliği) inancını haykırır ve pekiştirir. Hac bir mekteptir; sevgiyi, hoş görüyü, fedakarlığı, dostluğu, tevazuyu öğretir, tesis eder talebelerine. Yolculuk ve ibadet sırasında pek çok sıkıntıya tahammül eden Müslüman, nefsini terbiye eder, sabrını test eder, güçlendirir. Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Hacer’in Allah’a teslimiyetini, Hz. Muhammet’in duruşunu ve siyasetini yerinde öğrenir, kendisi için istikamet belirler, giydiği ihram ile ölüme iyice yaklaşır, böylece dünyevileşme kirinden kendini arındırır ve takvasını yükseltir.
Hac, bireyselin ötesinde sosyal ibadettir. Dili, rengi, ırkı, statüsü, geleneği, kültürü farklı insanlar aynı kıbleye yönelir, Kâbe etrafında dönerek her zaman ve mekânda bir ve beraber olmanın sözleşmesini yaparlar. Hac, aynı zamanda ortak sıkıntıların ve çözüm yollarının konuşulduğu istişare dönemidir. Birer zenginlik olan kültür farklılıkları üzerinde yeni medeniyet inşa etmenin yolları aranır, anlaşılan ortak dille projeler geliştirilir. İstenen odur ki hac’a giden bir Müslüman, orada yaşadığı manevi atmosferi ve öğrendiği değerleri, döndüğünde toplumuna yansıtsın, vatandaşı olduğu toplumun ahlaki olarak yükselmesine ve sosyal olarak daha bilinçli bir hale gelmesine katkıda bulunsun.
Sonuç olarak hac; aslında bir eğitim, bir arınma, bir teslimiyet ve bir ümmet bilincini tazeleme yolculuğudur. Bu çok yönlü faydalarından dolayı hac, güç yetiren her Müslüman’a farzdır. Hac, sosyal eşitliği, kardeşliği, dayanışmayı, barışı ve kültürel paylaşım işlevini yerine getirdiği sürece önemli bir ibadettir, bunun için de hem bireysel hem toplumsal iyileşme ve bilinçlenme mevsimidir. Hac; çalıştaydır, Müslümanların yıllık kongresidir. Her ibadette olduğu gibi, Hac, Allah tarafından farz kılınsa da buna ihtiyacı olanlar, İslam’ın müntesibi Müslümanlardır.
2024 yılında Hac ibadetine, dünyanın dört bir yanından toplam 1.883.164 Müslüman katılmış. Hacıların 184.130’u Suudi Arabistan vatandaşı, geri kalan 1.699.034 kişi ise diğer 150 ülkeden gelen yabancı hacılardan oluşuyormuş. Türkiye’den ise 2024’te kontenjan kapsamında 83.430 hacı adayı kutsal topraklara giderek ibadetlerini yerine getirmiş.
Suudi Arabistan’a her yıl hac ve umreden yaklaşık 12 milyar dolar para girmekteymiş. 2025 yılında Suudi Arabistan ile Amerika Birleşik Devletleri arasında toplam değeri 600 milyar doları aşan kapsamlı bir anlaşma paketi imzalanmış. Bu anlaşmanın 142 milyar doları savunma sanayiinde kullanılacakmış.
Dünyanın en yoksul insanları İslam ülkelerinde. Haksızlığa, zulme uğrayanlar, hep Müslümanlar. Filistin’de, terör devleti İsrail’in zulmüne bir buçuk yıldır direnen ve yüz bine yakın insanını kaybedenler de Müslüman, bu zulme sessiz kalanlar da Müslüman.
Hac, oruç ve namaz gibi zorunlu bir ibadet. İbadetin amacı Allah’a kulluk ve insanda olgunlaşma. İnsanda davranış değişikliği oluşturmayan, onu iyiye, güzele terfi ettirmeyen bir ibadet Allah katında makbul, insan nazarında da muteber değildir, gösterişten ibarettir.
Kabe’nin karşısında uygun mekân bulmuş, namaz vaktini beklemek için oturuyordum. Yanımdakine laf attım. Mısırlı olduğunu anladım. Önce gözlerimizle sonra sözlerimizle birbirimize bir şeyler anlatmaya çalıştık. Sohbetimiz bir türlü ilerleyemedi. İngilizce konuşmaya başladım, baktım o benden daha iyi konuşuyor İngilizceyi. Bana “Ne kadar acınacak haldeyiz, değil mi?” dedi. İkimizin de içi acımıştı. Hüzünlü gözler, çaresiz bakışla namaza kalktık. Ortak istikametimiz Kabe’ye yöneldik. Elde kalan, şimdilik bu.
Hac’ın, olması gereken bireysel faydalarından hangisi veya kaçı üzerimizde, sosyal faydalarından ne kadarı toplumda gözlenebiliyor? Müslümanlar arasında kardeşlik, hoşgörü, dayanışma, yardımlaşma var mı? Kaç Müslüman, hac için gittiği Arabistan’da harcadığı paraların, riyakar Amerika’ya, katil İsrail’e gittiğinin, kendisine silah olarak döndüğünün farkında? Hac, Müslümanlarda uyanışa, dayanışmaya, yeni projeler oluşturmaya, zalimlere karşı tavır geliştirmeye yol açmayacaksa ibadet olarak ne kadar anlamlıdır, gereklidir? Hac, sizce bireysel ve sosyal işlevini yerine getiriyor mudur?
Mazeret halinde namaz cem edilebiliyor, oruç ertelenebiliyor. Bunların her birinin ruhsatı var. İslam ülkelerinde gafil ve korkak Müslüman idarecilerin yönetimde bulunduğu, Siyonist ideoloji bütün dünyaya kafa tuttuğu sürece hac ibadetinin şartlarının oluşmadığını düşünmekteyim. Açlıktan, hastalıktan ölen çocuklar, zulme uğrayan anneler, evlatlarını bombalardan koruyamayan babalar, inanıyorum ki, konforundan vazgeçmeyerek umreye ve hac’a giden Müslümanlardan şikâyetçidirler, onlardan hak iddia edeceklerdir.
Evde yangın varken konforun hesabı yapılmaz. Ev, yanıyor. Mazlumun feryatları evreni sarmış vaziyette. Yeni bir hal çaresi bulmak gerekiyor. Temel değerlerdeki çürümüşlük, kokuşmuşluk tedavi edilemeyecek kadar ilerlemiş. Birileri çıkıp “Kral Çıplak” demeli, “Durun, gafil kalabalıklar, burası çıkmaz sokak.” demeli. Ya devlet başa ya kuzgun leşe, demeli.
Benimkisi bir zihni çalışma, kimseyi mutlu etmek veya üzmek değil. “Hiç akletmez misiniz?” uyarısı burası için de geçerli.