Günün Kutlu Olsun Öğretmenim

79

Millet hayatımızda ‘öğretmen’ hep vardı ama batıdan esinlenip hayatımıza kattığımız “Öğretmenler Günü” yeni sayılır.

12 Eylül İhtilalinin Milli Eğitim Bakanlarından Hasan Sağlam’ın tasarruflarından olan bu gün, Harf İnkılâbının yapıldığı 24 Kasım 1928 tarihine denk getirilmiştir.

Hep yararsız taraflarına dikkat çektiğimiz 12 Eylül’ün öğretmenlere yönelik bir başka yararlı hizmeti, ‘Öğretmen Evleri’dir.

Yurdun dört bir yanına kısa zamanda yayılan bu evler, öğretmenlerin hayatında sosyal, kültürel ve ekonomik manada devrim niteliğinde değişiklik sayılmasalar da, öğretmenleri kahvehanelerden alan, şehirlerarası seyahatlerinde onlara uygun şartlarda konaklama imkânı sunan, statülerine katkı sağlayan önemini inkâr edemeyiz.

Öğretmenler Gününün tıpkı Anneler Günü gibi bir tüketim yaratmaya yönelik olduğunu söylemek zor. Buna rağmen öğretmenlerin toplumdaki statüsünü yükseltmeye katkı sağladığını da şimdiye kadar görmedik.

Gün kutlamaları bizde maalesef rahmetliyi anmak şeklinde gerçekleşir. Kutlamalar, o konuda bir yıl boyunca yapılan çalışmaların somut sonuçlarının kamuoyu ile paylaşıldığı günler olarak algılanmaz.

Daha ziyade canına okuduğumuzun gününü kutlamak şeklinde ve övücü ifadelerin bolca kullanıldığı demeçlerle geçiştirilir. Hiç şüphesiz bu gün de öyle olacaktır.

Birkaç övücü söz, birkaç mısra dökülecek dillerden ve sonra her şey aynı hamam aynı tas…

Esasında öğretmen deyince orada durup düşünmek lazım; toplumun, aileden sonra esas mimarı olan bu güzide meslek mensuplarının, her Öğretmenler Gününde, bir sorunu halledilseydi, ilk kutlamadan bu güne ortada sorun diye bir şey kalmazdı.

Bir öğretmen olarak bu mesleğin nankör bir meslek olduğunu söyleyemem, 35 sene önceki öğrencimden kusursuz saygı ve sevgi görüyorum. 45 sene önceki öğretmenime sevgi, saygı ve vefalı olmada kusur etmiyorum.

Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, sorun çözecek yüksek bürokratlar hepsi birer öğrenciydi ama öğretmenlerin sorunları ortada…  Bu toplumda vefasız olanlar mı yükseliyor diye insan sormadan edemiyor!

Altın pahalıdır, demir ucuz. Her iki maddenin fiyatını belirleyen ana unsur birinin azlığı, diğerinin çokluğudur ve çok olan ucuza gidiyor.

Türkiye Cumhuriyeti 700 bin askerle savunmasını karşılıyor, eğitim ordusunda 700 bin öğretmen var.

Sorunların temelinde kamu ekonomisinin yattığını söyleyebiliriz ama ekonomik sorunlar içinde kaderine terk ettiğiniz öğretmene, toplumu imar etme görevini verdiğimiz gerçeğini ne yapacağız?

Öğretmenlerin sorunlarının sürüncemede kalmasında, kendilerinin sorumluluğunu inkâr edemeyiz. Her mesleğin bir meslek hastalığı var. Öğretmenlik mesleğinin meslek hastalığı; ‘verici olmaktır’. Beyin programlarının hepsini öğrenciye tahsis ettiklerinden kendilerine ne lazım geldiğini sorgulamıyorlar. İnanmıyorsanız, önünüze ilk çıkan öğretmene; öğretmenlerin başlıca beş sorununu sayar mısınız diye sorun. Bir çırpıda asla düzgün bir cevap alamazsınız. Çünkü onlar bu soruyu kendilerine hiç sormadılar ki…

Bunu meslek örgütlerinin yapması gerekir ama hatırı sayılır şekilde örgütlendikleri söylenemez. İdeolojilerin ahtapot gibi kuşatma altına aldığı öğretmenlerin, meslek örgütleri de ideolojik esaslara göre farklılaşırlar.

Bizde ideoloji, bilimden ve hayatın gerçeğinden önce geldiği için öğretmen sorunları da bilimsel olarak ele alınmaz. Çözümüne bilim desteği bulamayan sorunlar, bu yüzden ve daima siyasilerin vaatlerini süsler.

Bir öğretmen sendikamız, öğretmenlerin sorunları hakkında yaptığı çalışmada öğretmenlerin sorunlarını;

% 47 sinin mesleğinde mutsuz,

% 93 ünün emeğinin karşılığını alamadığına inandığını,

% 93 ünün öğretmenlik haklarına ilişkin düzenlemelerden şikâyetçi olduğunu,

% 86 sının MEB’nın adil olmadığına inandığını,

% 65 inin ev ve arabası olmadığını,

%55 inin 5 bin TL den fazla borcu olduğunu,

% 82 sinin okulların derslik, donanım, temizlik ve güvenliğinden şikâyetçi olduğunu,

% 7 sinin eğitim sisteminin gelecekte daha iyi olacağına inandığını açıklıyor…

Oysa bunlar esas sorun değil, esasın doğurduğu sonuçlar… Bunun bile farkında değiliz.

Günün nasıl kutlu olsun istersin? Öğretmenim! (Nasipse bundan sonra ‘Eğitim ve Öğretmen’ konusunda birlikte olacağız.)