Güneşler Güneşi

75

Peygamberler; irşatları ve yol göstermeleriyle insanları Hakk’a davet etmişler, Tanrı’ya çağırmışlar. Halklar arasında güneş gibi aydınlatıcı insanların yetişmesine vesile olmuşlardır.

İşte Hz. Muhammed, böyle manevi Güneşler Güneşi hükmündedir. Aynı zamanda her Peygamber bir mânevî Güneş’tir. Hayatı anlatır. İnsana yol gösterir. İşte Hz. Muhammed, Hatemü’l-Enbiya / Nebilerin sonuncusu olması hasebiyle Güneşler Güneşi’dir.

Değil sadece dünyamızı, tüm kâinatı aydınlatan en parlak Güneş’tir. Hz. Muhammed Güneşler Güneşi’dir. Çünkü  “Levlâke”  sırrına mazhardır. Yâni  O’nun için “Sen olmasaydın, Sen olmasaydın kâinatı / evreni yaratmazdım.” demiştir Hz. Allah.

Zât-ı Ahmediyye yâni Hz. Muhammed  ” Tevhidin bir bürhan-ı nâtıkı” / “Konuşan delîli”dir. Çünkü  “Nübüvvet beşerde zarurîdir.” / yâni”İnsanların peygambere şiddetle ihtiyacı var.” Tıpkı gözün ışığa ihtiyacı / gereksinimi olduğu gibi.

Peygamber gönderilmesi; insanın olmazsa olmazıdır. Cehalet karanlığını ancak Peygamber ışığı dağıtır. Çünkü kitap varsa, hocası yâni öğreteni ve öğretmeni de olmalı. Kitap, öğretmenin varlığından; öğretmen kitabın varlığından haber verir.

Birbirini gerektirirler. Kitap varsa öğretmen; öğretmen varsa kitap da olacaktır. Olmalıdır da. Nitekim kâinat da büyük bir kitaptır. Öğrencisi insan, öğretmeni Fahr-i Kâinat Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz’dir.

Kitabı okumak veya okutmak, kitap için değil; kitapda bahsedilen içindir. O’nu yâni söz konusu Zâtı bilmek, O’nu bulmak, O’nu sevmek, O’nun istediği gibi olmak maksadiyledir. Ki bu; kısaca  “Mârifetullah”  diye adlandırılan hedef, gaye ve maksattan;  yâni Allah bilgisi edinmekten başka bir şey değildir.

İşte bunun için yazılan bir kitap varsa, onu okuyacak biri de olmalı. Aynı zamanda onu okutacak birisi de lâzımdır ki, işte bu Nebiyy-i Zişan / şanlı bir Nebî olan Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’dır. Ve o kişi Tevhid’in bir Bürhan-ı Nâtıkı, yâni Allah’ı birlemenin O’nu bir bilmenin konuşan bir delili ve kanıtıdır.

Evet Güneşler Güneşi olan Hz. Muhammed; Rabbimizi bize târif eden / tanımlayan üç büyük küllî / kapsamlı târifçiden ikincisidir. Birincisi Kâinat Kitabı , üçüncüsü ise Kur’an-ı Kerim’dir. Üstelik Hz. Muhammed, şu Kitâb-ı Kebîr’in / Kâinat denilen Büyük Kitâb’ın / Evren’in Âyet-i Kübrâsı / En Büyük Âyeti yâni En Büyük Delîli’dir.

Çünkü yeryüzü bir mescit hükmündedir. Mekke mihrabı, Medîne minberidir. O  “Bürhan-ı Bâhir” / O “Açık Delil” olan Peygamberimiz, bütün mü’minlerin / inananların İmamı / Önderi’dir. Bütün insanlara hitabeden / seslenen Hatip ve Konuşmacıdır.

Tüm nebîlerin reisi / başıdır. Bütün evliyanın / velilerin seyyidi / efendisidir. Bütün nebî ve velîlerden oluşan bir zikir / Allah’ı anış halkasının; Hz. Muhammed ser-zâkiri / baş zikredicisidir.

Çünkü bütün enbiya ve nebîler; O’nun canlı kökleridir. Tüm evliya ve velîler; O’nun taze meyveleridir. Onlar bir ağaç gibidir. Ki, O’nun her bir dâvasını; mûcizelerine dayanan bütün nebîler, tasdîk edip / onaylayıp imza ediyorlar.

Ki, O’nun her bir dâvasını; kerametlerine itimat edip güvenen tüm evliyalar / velîler kabul edip / onaylıyorlar. Çünkü O  “Lâ ilâhe illallah” / “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.” diyor. Ve bunu dâvâ ediyor.

2472

Bütün mâzi / geçmiş zaman ve müstakbel / gelecek zaman taraflarında saf tutan o nurlu zâkirler / Allah’ı zikredici / anıcı kişiler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icma / fikir birliği ile mânen diyorlar ki:

“Sadakte ve bi’l-Hakkı natakte.” / “Doğru dedin ve söylediğin haktır.”

X

Hz. Peygamber’i, (hâşâ) küçük düşürücü karikatürleri çizdirenler ve çizenler; nasıl bir güneşi karartmak istediklerini bilseler; bu densizliği / bu saygısızlığı yapar ve buna âlet olurlar mıydı acaba?

X

Güneş balçıkla sıvanmaz duymadın mı hiç?
Behey mânâ gözünden yoksun hiç oğlu hiç!

Önceki İçerikAtatürk’ümü karşımda görünce
Sonraki İçerikİslam’da Kardeşlik Hukuku ve Ahlakı – 3
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.