Güncel mi Dediniz?

79

O kadar çok şey konuşuyoruz ve tartışıyoruz ki, hiç birini
anlamıyor(uz)m!

 

Hepimiz boş konuşuyoruz…

 

Çünkü tartıştığımız ve konuştuğumuz konular nerede ise yüzyıllardır
başımızda duruyor! Öyle ise neden konuşuyoruz?

 

Hiç akıl edip “yahu durup
durup biz aynı şeyleri tekrar edip duruyoruz”
diye kendimize
sormuyoruz…

 

Hadi cahilimiz böyle yapıyor ama eğitimlimize yani mürekkep
yalamışımıza ne diyelim? Ya da en iyi niyetle demek gerekirse okumuşumuzda
cahilliğin pençesinde her halde…

 

Son aylarda mümkün olduğunca haber seyretmiyorum ve olan biteni
izlemiyorum. Nedeni ise her şeyin papağan gibi tekrar edilip durmasıdır.

 

Şimdilerde ekonomik sıkıntıları çok konuşur olduk. Maaşlar yetmiyor,
emekliler sürünüyor, çarşı pazar almış başını gitmiş, döviz uçmuş, çarşı pazar
ateş pahası gibi beylik lafları izlemek istemiyorum… Bunlar benim tabirim ile
“ekonomi geyikleri” çünkü
ben bunları yarım asırdır duyarım ama değişen bir şey yoktur.

 

Prof. Dr. Mustafa Akdağ (1913-1973)’ın bize ışık tutacak “Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai
Tarihi”
diye bir çalışması var. Akdağ bu çalışmasında, 1243-1559
yılları arasında Anadolu’nun ekonomik ve toplumsal yapısını anlatır. Yine
1550-1603 yıllarında Anadolu’da ortaya çıkan ayaklanmaları ve sonuçlarını
incelemiştir.

 

Bu çalışmalarda 16.yüzyıldan itibaren tarımsal üretimden vaz
geçenlerin Türkiye’nin toplumsal yapısını ve devlet düzenini temellerinden
nasıl sarstığını bizlere hatırlatmıştır.

 

Bunların yanı sıra medreselerde eğitim gören softaların önemli bir bölümünün
içine düşmüş oldukları ahlak dışı durumları sergileyerek bozulmaya yüz tutmuş
sistem konusunda bizleri aydınlatmıştır.

 

Hiç yabancı gelmiyor bunlar değil mi? Güncel dediklerimiz dün de var!

 

Yine eğitim sistemimizdeki çöküşü, tarım ve hayvancılıkta üretimden
vazgeçişimizi, ahlâkî yozlaşmayı, devlet hayatındaki israf ve yolsuzlukları,
vatan topraklarının talanını, siyasetin kirliliğini güncelmiş gibi konuşup
durmaya gerek yok!

 

Bırakalım sızlanmayı! Cebinizden üç kuruş eksilmese sesiniz bile
çıkmayacak yüzyıllardır sürüp giden bu kara düzen karşısında…

 

Diğer bir güncel konu Ukrayna-Rusya Savaşı!

 

Hangi haber kanalını açsanız savaş canlı olarak yayınlanıyor ve adını
ezberlediğimiz kadrolu yorumcular benzer şeyleri günlerdir tekrar ederek söylüyorlar.
Kimse çıkıp anladık demiyor!

 

Bu bir paylaşım savaşıdır. Dünyanın efendileri, güçlü devletler
üzerinden bu paylaşımı yeniden yapıyorlar. Daha da sürecek! Hatırlayın Rusların
ilk günlerde “Üçüncü Dünya Savaşı
başlamıştır”
sözlerini…

 

Ukrayna, Hitler Almanya’nın hedefinde olan bir ülke… Belki Alman
İmparatorluğu için de öyleydi! Çünkü yer altı ve üstü zenginlikleri ile çok
iştah kabartan büyük bir ülke…

 

Eğer İkinci Dünya Savaşı’nda olup bitenlere ve AB’nin lokomotifi
Almanya’nın Ukrayna’yı illa AB’ye tam üye yapma gayretlerini bilsek (Keza buna
ABD’nin Ukrayna’yı NATO üyesi yaparak işgal etmek istemesini eklesek) bugün
Ukrayna bizim için bir güncellik değeri taşımayabilirdi! Keza Rusya Çarlığı ile
Sovyet dönemi Ukrayna-Rus ilişkilerini dinsel boyutuda dahil olmak üzere analiz
edebilseydik bu savaşı anlar ve önümüze bakardık…

 

Bu işle bir vatandaş olarak öyle uzun boylu ilgilenmeye ve konuşmaya
gerek yok. Konunun diğer kısmı devleti yönetenleri ilgilendiriyor.

 

Suriyeli, Iraklı, Afganlı, Afrikalı sığınmacılar konusu ile Türkiye
ilk defa karşılaşmıyor. Ama Osmanlı ama Cumhuriyet dönemlerinde bu ülkeye gayrı
Türk göçleri sıklıkla olmuştur. Bu yolla demografik yapımız sayısal ve kültürel
olarak değiştirilmeye çalışılmıştır. Onun için endişeye mahal yok! Zaten
Türkiye’ye gayrı Türkler hâkim, biraz daha gelse ne olur ki?

 

Süleyman Paşa türbesi terk edildi diye ortalığı ayağa kaldıranlar her
halde Türkiye’nin yarısından fazla bir yüzölçüme sahip vatan topraklarının
Balkanlarda terk edildiğini unuttu? Onun için 20 Türk adası Yunan’a terk
edilmiş benim için her hangi bir güncel değer taşımıyor!

 

Bu demografiyi bozma ve vatan topraklarını bırakma konularında tek
suçlu dışarıyla irtibatlı olan gayrı millî “müesses
nizam”
dır. Öyle ise güncel olanları düşünmeye ve konuşmaya ne gerek
var? Zaten bizden olmayan birileri bizim adımıza karar vermiş ve uyguluyor!

 

Diğer bir önemsiz güncel konu da, kimin cumhurbaşkanı adayı ve
Cumhurbaşkanı olacağı konusudur. Boşuna konuşuyor ve temcit pilavı gibi yazıp
duruyorsunuz! Türkiye’de cumhurbaşkanlığı konusu hep tartışılır ancak halkın
dediği hiç bir zaman olmaz. O zaman niye tartışıyorsunuz? Esas konuşmamız
gereken konu kimin cumhurbaşkanı olup olmayacağı değil bir Türk’ün
cumhurbaşkanı olup olmayacağıdır! Bunu konuşamıyoruz / konuşturmazlar bile!!!
Gayrı Türk siyaset (iktidar-muhalefet) elbette bir gayrı Türk’ün
cumhurbaşkanlığını bu konunun farkında bile olmayan Türklere yine kabul
ettirecekler gibi gözüküyor.

 

Eğer biz Türklerin hafıza sorunu olmasaydı (Türk’ün Hafıza Sorunu –
Fuat Yılmazer / BilgeOğuz Yayınevi) güncellik bu kadar bizi esir alır mıydı?

 

Bunlara rağmen bu kadar değersiz (!) bir güncellik var iken nasıl olur
da, Türk olarak varlığımızı sürdürüyoruz derseniz oda ünlü tarihçi Hammer’in “Türk tek başına bir kuvvettir. Azmini
ve iradesini kanından alır”
saptamasının doğruluğundan dolayıdır
derim…

 

Onu için güncelle değil geçmişten beri gelen güncelle kendini su
yüzüne çıkartan temel konularla ilgileniyorum! Bana ne hayat pahalılığından…