Son birkaç ay bayağı hengameli geçti. Genel (14 Mayıs 2023) ve cumhurbaşkanlığı seçimi (28 Mayıs 2023) sonrası siyasi kozlar paylaşıldığından “ortam biraz daha rahatlar” diye düşünürken daha da ciddileşti rahatsızlık. Siyasetin bizatihi kendisinde mi var bu rahatsızlık, yoksa ülkemizde üretilen ve uygulanan politikalarda mı tartışılır doğrusu. Bir defasında Arap ülkelerinin birindeki seçimlerini takip etmiştim de çok kirli bir dil kullanıldığını gördüm. Enver Sedat ve Muammer Kaddafi birbirlerine söylemediklerini bırakmıyorlardı. Oysa seçim Mısır’da gerçekleşiyordu ve sivri dil savaşı belden aşağıya indikçe inmişti!.
Maalesef ülkemizde de sivri ve kirli dilli bir seçimi de geride bıraktık. Türkiye’de ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal sıkıntılar ve sorunlar iktidar aleyhine had safhada olmasına rağmen muhalefet bu işin üstesinden gelemedi, beceriksiz oldu. Üstelik 21 yıldır iktidarda bulunanlar dünyeviliğinin ışık hızıyla arttığı; ekonomik krizi, yükselttiği enflasyonu, hayat pahalılığının seçim propagandasını ”Bu sorunları da yine biz çözeceğiz” diye toplumu inandırarak ipi göğüsledi. Başarılı oldular. Çünkü iktidar partisinin güçlü propagandasında kendileri giderse devletin çökeceğini, dinin elden gideceğini, bayrağın indirileceğini, camilerin kapanacağını ve ezanın susturulacağını iddia ediyorlardı.
Gri Listedeki Ülkem
Bizim gelenekçi söylemlerimizden birinde “her toplum kendi layığıyla idare olunur” ölçüsü yine haklı çıktı. Görüldü ki en büyük düşman cehalet.
O günden bugüne en önemli hususlara şöyle bir göz atacak olursak, eski bakanların tümü milletvekili oldu. Yeni hükümet kuruldu; en dikkat çeken isimler ise MİT Başkanlığına İbrahim Kalın’ın, Dışişleri Bakanlığına da Hakan Fidan’ın gelmesi yanında Maliye Bakanlığına Mehmet Şimşek’in İngiltere’den ve Merkez Bankası Başkanlığına Hafize Gaye Erkan’ın Amerika’dan gelmeleri dikkat çekti. Mehmet Şimşek “Tek amaç gri liste utancına son vermek” derken ne demek istemişti? Türkiye 21 Ekim 2021 günü OECD’ye bağlı Mali Eylem Görev Gücü(FETF) tarafından gri listede yer almıştı. Sebep “kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksiklikler” olmasıydı. Böyle bir resmi düşünebiliyor musunuz?
Hükümetin “müjde” diye duyurduğu memur zamları daha cebe girmeden iğneden ipliğe artan vergilerle buharlaştı. Akar yakıttan beyaz eşyaya birçok kalemde KDV arttı. Pasaport, noter harçları yüzde elli zamlandı. Oluşan tablo kaşıkla verileninin kepçeyle alındığını gösterdi. Uzmanlar da “devlette tasarruf pas geçildi. Seçim ekonomisinin ağır faturası 85 milyon insanın sırtına yüklendi” dedi. Kurt politikacılar, duayen siyasetçiler bunu “IMF’yi bile aratan acı reçete” derken hükümetin IMF’ye borç verildiğini belirten açıklamalara hatırlatmalarda bulundular. “İMF’de gelse aynısını yapardı” denildi. Emekliye gelince “bütçe yok” diye geçiştirildi. Yerel seçim öncesi ücretli ve memur için açılan ‘torba’ sıra emekliye gelince kapandı. Enflasyona yenilen milyonların seyyanen zam talebi karşısında iktidar sus pus. Madem öyle yapılacaktı Şimşek ve Erkan’ın yurtdışından getirilmesine ne gerek vardı, zammı siz yapardınız olur biterdi. Geniş bir halk kesimi böyle düşünüyor.
Can Yücel Mi, Şebnem Mi?
Eğitimin kalitesi de gittikçe bozuldu. Yeni Bakan Yusuf Tekin’e “eğitimin kalitesine kafa yorun” diye hatırlatmalarda bulunurken, sayın bakan karma eğitime karşı kız çocuklarının okul sayısının artmasını gündeme taşıdı ve tepki gördü. Ayrıca ÖSYM de sınıfta kaldı. Liyakat sınavında milyonların bilgi birikimini test eden ÖSYM adayların girdiği KPSS’de görülmemiş bir liyatsızlığa imza attı. Elif Şebnem Akal’ın şiiri, Can Yücel’e aitmiş gibi soruldu. “Giderlerse gitsinler”in neticesi 20 Tıp Fakültesi mezunu kadar doktorumuz yurt dışına gidiyor, gitti. Bundan büyük kayıp olur mu? Millet ekmeğinden, devlet kırtasiyeciliğinden bir türlü vaz geçmedi . Bütçe tarihi açık verince fatura vergi artışlarıyla millete çıkarıldı. Vah ki ne vah. Sofra küçülten acı reçete “Ya Devlet” tepkilerini doğurunca kamu kurumlarından tasarruf istendi. Asıl yükü oluşturan seçim ekonomisi, garanti ödemeleri pas geçilerek kırtasiyenin, temsil giderlerinin azaltılacağı vaad edildi. Ama inandırıcılığı olmadı. Fedakârlık yine vatandaşa kaldı. Ekonomi, patlayan kur (Euro ve dolar fırladı, her gün yükselerek değişiyor), iğneden ipliğe zam, yerinde durmayan enflasyon döngüsüne hapis olurken Merkez Bankasının rezerv satışının oluşturduğu yüke işaret eden ekonomistler, tek tercihin etkili faiz artışı olduğunu ileri sürüyorlar. Merkez Bankası 2.5 kadar faizi artırdı ama bu gidişle dolar 30 da olur 40 da olur.” Türk lirası son bir yılda üç kat daha eriyince Bulgarlar ucuz alış veriş için Edirne’ye akın akın geliyorlar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri seyahatinden mutlu döndü. KKTC’ye giderek büyütülen, ancak henüz tamamlanmayan Ercan Havaalanının açılışını yaptı ve yakında yeni gelişmelerin beklendiğini söyledi.
Acı Da Olsa Tebessüm İhtiyacı
Bu arada CHP’de seçim yenilgisi sonrası tartışmalar bir türlü bitmiyor. Ana muhalefet ülke gündemi olan ekonomiyi, hayat pahalılığını ve enflasyonu görmezden geliyor, kendi iç meselelerine döndü.
Tabii ki bu ara 18 yaşındaki Fenerbahçeli Arda Güler’in Real Madrit’e transferi yüzümüzü güldürdü.” Sonra A Milli Kadın Voleybol Takımımızın Milletler Ligi’nde finale girerken önce ABD’yi sonra Çin’i 3-1 yenerek dünya şampiyonu olması kadar gurur verici oldu. Duyma engelli Milli Voleybol Takımımız da Avrupa Şampiyonu. Oh be nihayet. “Böyle de olmaz ki” diyen mütebessim yüzü ile bizlere yıllardır unuttuğumuz tebessümü öğreten Usta sanatçı Özkan Uğur’un vefatı içimizi acıttı. Bir başka acılı haber de günlerdir Mehmet Şimşek’in de hocası olan ünlü ekonomist Prof. Dr. Korhan Berzeg’in tatil için gittiği memleketi Balıkesir’in Gönen ilçesinde kaybolması ve hala bulunamaması! Böyle bir gelişme yaşanır mı, demek ki yaşanıyormuş.
NATO ve AB Bize Sıcak mı ki?
Bu ara Rusya, Ukrayna’yı ve özellikle Odessa’yı bombalamaya, sivilleri öldürmeye devam etti. Karadeniz’den dünyaya buğday, mercimek ve tahıl taşıyacak gemilere müsaade etmedi Moskova. Rus ve Ukraynalı gençler ve aileler bu savaştan kaçarak başta Türkiye olmak üzere sığınacak ülkelere koşuyorlar. Hatta söz konusu ülkelere yerleşiyorlar. Fakat bu defa da nüfus artışından dolayı konutlar kâfi gelmiyor, ülkeler buna hazır değil. Fiyatlar patlıyor. NATO ise kendi emeli peşinde. Hiçbir zaman Türkiye’ye hakiki müttefik ülke gözüyle bakmayan NATO’ya bu defa da Türkiye tavır koydu; yeni olacak üyeler İsveç ve Finlandiya da teröre kesin tavır almalı diye. Finlandiya buna yanaştı, Ankara’nın olumlu rızasını aldı, İsveç’in durumu ise hala gündemde tartışılıyor. Hele Danimarka’da Türk Bayrağından sonra Stockholm’de Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’in yakılması gerilimi daha da artırdı. Rusya savaşın gölgesinde toplanan NATO, ülkelerinin önündeki en kritik gelişme İsveç’in katılım sorununu sıcak tutmaya çalışıyor. Ankara ise “Stockholm’ün teröre sıfır tolerans göstermesi şartını ileri sürüyor. Ayrıca Ankara “Siz Avrupa Birliği’ni açın, biz de İsveç’in önünü açalım” diplomasisi yürütüyor. Yürütüyor ama garp cephesinde yeni bir şey olmayacak gibi. Hükümetin Avrupa Birliğine iktidara ilk geldiği 2002 yılındaki gibi sıcak bakması toplumu şaşırttı. Çünkü epeyi süredir köşeli tavır almıştı. Hızlı bir dönüş toplumu hayrette bıraktı. Gelinen noktada ise gözlemciler NATO’nun alacağı tavrın örgütün geleceğini şekillendireceğini savunuyorlar. Bana göre de bu çok doğru. NATO, ABD güdümünden, üyelerin güdümüne daha fazla girmeli. Vilnius Zirvesi’nde ise Ankara’nın yeşil ışığı ile batının terörle kapsamlı mücadele vaadi altına alındı.
Gelişmeler Işık Hızında
Öte yandan İsrail ise bir yandan Filistin’i ve sivil halkı vuruyor, bir yandan da işgal ediyor.
Türkiye’ye gelmesi ertelenen ve kalbine pil takılan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Yüksek Mahkemeye ilişkin tasarısı parlamentoda birinci oylamadan geçince İsrailliler sokaklara döküldü. Körfez Ülkeleri ise İhvana karşı para yağdırdı. BAE, Belçika İklim Bakanı dâhil Avrupa’da binden fazla kişiyi Müslüman Kardeşlerin parçası gibi göstermek için sahte belge hazırladığı ortala çıktı. Abu Dabi’nin bir özel istihbarat şirketini kişi başı 50 bin Euro ödediği sızdırıldı.
Bu ara Akdeniz’de Afrikalı göçmenleri taşıyan teknelerin batması sonucu onlarca masum insanın denizde boğulduğu haberleri 21 yüzyıl için yüz karası bir gelişme. Üstelik bu haberlerin ardı arkası da kesilmiyor.
Dünya dönerken gündem de dönüyor.
Rusya ile arasında balayı yaşan Çin elini kolunu her tarafa uzatıyor. Şanghay İşbirliği Örgütüne en son İran da dahil oldu. Sanırım bu gidişle Rusya nükleer silahlarını kullanıp üçüncü dünya savaşı çıkarmazsa, iki kutuplu bir dünya yeniden inşaya doğru gidiyor. Çünkü artık doğu da zenginleşti.
Yeniden başa ve bize dönersek Hükümetin zamları içimizi ve dışımızı morarttı. Biraz da devlet kemer sıksın demeye kimse cesaret edemiyor. Çünkü yönetim hukuk devleti olma özelliğini unuttu. “İtibardan taviz olmaz” diyerek en büyük israfı ve hovardalığı kendisi yapıyor. Memur zamlarıyla aynı torbadan vergi artışları çıkınca iğneden ipliğe zam üstüne zam geldi. Bütçe açığı için önce kamudaki yani devletteki kara deliklerin kapatılması konusunu hiç tartışılmadı bile.