Gücünü Yalnızlığından Alabilmek

104

Freud, bilinen bir gerçeği, “Dünyaya yalnız geliriz, dünyadan yalnız ayrılırız.” cümlesiyle dillendirmiş. Yalnızlık, Yaratan’ın yasası. Yalnızlık üzerine bugüne kadar çok söz söylenmiş, türküler yakılmış. Yalnızlık, bir zayıflık mıdır, bir güç müdür? Bu, yalnızlığa nereden baktığınızla ilgili.

“Yalnızlık, hastalıkların üreyebileceği en iyi ortamdır.” diyen Breuer, “Fikirler tarihi, yalnızların kininin tarihidir.” ve “Bağlarımızı yalnızlık hevesiyle kopardığımız zaman boşluk bizi ele geçirir.” diyen M. Cloran ile “Yalnızlık tek kelime, söylenişi ne kadar kolay. Hâlbuki taşınması o kadar zordur ki.” diyen Goethe yalnızlığı madalyonun aynı yönünden bakıyorlar.

Adonis ise yalnızlığı “tek ağaçlı bahçe”ye benzetir. “Yalnızlık bana, hiçbir an eksilmeyen güç veriyor.” diyen Kafka ile “Birlikte olduğum insanlardan yalnızlığı öğrendim.” diyen Mevlana İdris’in yalnızlığa bakışı birbirine yakın olmakla birlikte madalyonun öbür yüzünü işaret ediyor. Şimdi tekrar soralım: Yalnızlıktan kaçalım mı, yalnızlığa koşalım mı?

Yalnızlığın, öğrencisi de öğretmeni de kendisi olan eğitim süreci olduğunu hep düşünmüşümdür. Söyleyecek sözü olanlar, yalnızlık mektebinin talebeliğini bir süre yapmalıdırlar. Yalnızlık mürekkebine bulanmayanların yazdıklarının kalıcılığı ve etkisi, ikindi gölgesi kadardır. Yalnızlık, insanı büker. Yalnızlık, insanı yakar. Yalnızlık, insanı eğitir. Yalnızlık, yıkılmayan iradeleri güçlendirir. Yalnızlık mıhıyla nallanan atlara, engebeli bütün yollar düzdür.

Yalnız kaldığım dakikalarda güneşin batışın veya doğuşunu seyretmek; karanlık gecelerdeki derin sessizliği, yanık sesli müezzinin okuduğu ezanı dinlemek, mezara gireceğim anda yaşayacaklarımı hissetmek istemişimdir.  Başkalarının dediği gibi, “kadın sesi, para sesi, su sesi”, yalnızlık özlemimin nedeni hiçbir zaman olmamıştır. Yalnızlık, bana göre, bu geçici değerler için, tercih edilecek bir zaman değildir.

Atalarımız, “Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür, Allah’a dayan.” derken bir taraftan niçin yalnız olunması gerektiğini, bir taraftan da yalnızlıktan nasıl kurtulacağımızı işaret etmişler.  Yalnız kalmamak adına birlikte olmak, kişiyi çok kere minnete sokmaktadır. İnsanoğlu, karakterinin zayıflığı nedeniyle, bedel ödetmeyi, başkasının sırtından geçinmeyi sever. Bu durum, diğer kişi için yüktür. Yalnızlığımızı paylaştığımız dostlar, ayaklarımızın prangası oluyorsa, fıtratına özgürlük kodlanan insanoğlunun tercihi yalnızlık olacaktır. Minnet esaretinin, insana yaşattığı mahkûmiyet, çok yorucudur.

Ruşeni bir dörtlüğünde “Kimsesiz hiç kimse yok, / Kimsenin var kimsesi, /  Kimsesiz kaldım, / Yetiş ey kimsesizler kimsesi.” derken en yalnız durumda bile yalnız kalınmayabileceğini vurguluyor. Onunki, bir üstün bilinç.

Herkesin yalnızlaşmaya ihtiyacı var. “İnsan olma hazzımı, yalnızlığımla yaşadım.” diyebilmek ne güzel!