16.6 C
Kocaeli
Salı, Kasım 4, 2025
Ana SayfaGenelGörünmeyen Yük ve Sessiz Direniş

Görünmeyen Yük ve Sessiz Direniş

Çevremizde kanserle, başka ciddi ya da ölümcül hastalıklarla mücadele eden yakınlarımız, dostlarımız vardır. Bu mücadele belki de farkında olmadığımız bir durum aslında.

Hastalık sadece bedensel bir sorun değil, aynı zamanda insanı çevresinden koparan, kimliğini ve ilişkilerini dönüştüren bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür ciddi hastalıklar genellikle beden üzerinde etkiliymiş gibi düşünülür, çünkü ağrılar vardır, halsizlik vardır, tedavi sürer, ilaçlar kullanılır. Ancak gerçekte hastalık, insanın duygusal dünyasını ve sosyal bağlarını da kökten sarsar. Korku, umutsuzluk ve endişenin getirdiği kırılganlık kimi zaman en yakınlarımız tarafından bile yanlış anlaşılabilir. Bazı insanlar, özellikle güçlü ya da “dayanıklı” olarak bilinen bir aile üyesinin ağlamasına, korkmasına, duygusal olmasına tahammül edemezler. Onun üzülmesini görmektense, “güçlü ol, pes etme” diyerek aslında duygularını bastırmasını isterler. Bunun sonucunda hasta olan kişi şunu hisseder:  “Ben üzülürsem onları üzerim. O halde susmalıyım.” Yani, hem hastalığın fiziksel yükünü taşır, hem de duygusal acısını paylaşamamanın yalnızlığı içinde kalır. Fiziksel acı gözle görülür, ölçülür. Ama duygusal acı, sevilmek isterken anlaşılmamak, konuşmak isterken susturulmak, çok daha derin ve gizli bir yaradır.

Burada toplumsal rollerin, özellikle de “güçlü olma zorunluluğunun” birey üzerindeki yıkıcı etkisi görülmektedir. Bazı insanlar, özellikle erkekler, babalar, aile reisleri, liderler ya da “herkesin güvendiği” kişiler, hayatları boyunca dayanıklı, duygusuz, güçlü görünmeleri gerektiği düşüncesiyle yetişirler. Toplum onlardan “her koşulda dik durmalarını”, “ağlamamalarını”, “herkese moral vermelerini” bekler. Ancak bu, insanın doğasına aykırı bir beklentidir. Çünkü acı çekmek, korkmak, kırılmak da insan olmanın parçasıdır. Ancak toplumsal roller kişinin, çevresindekileri korumak için, onların yıkılmaması için kendi acısını gizlemesini ister. Böylece, herkesin dayandığı “sütun” aslında içten içe çatlar. Bu stoik (duygusuz, dayanıklı, sarsılmaz) duruşun arkasında aslında sessiz bir çığlık vardır. Bu “stoik duruş”, toplum tarafından alkışlanır ama aslında insanı tüketir.

Bu yüzden bu kişilere “saygı” duyarken, onların yükünü de “görmek” gerekmektedir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Seçtiklerimiz

spot_img