Küreselleşen ve globalleşen dünyamızda insanın toplum içindeki yaşama şartlarını insanın eşref-ül-mahlûkat olma vasfına uygun biçimde geliştirmek ana hedef olmalıdır. Çağımızın tabirleriyle mevzu ele alındığında, demokrasi , insan hakları , toplum kalkınması , halkın gönüllü teşekküller eliyle yönetime ve kalkınmaya katılması gibi mefhumların ön plana çıktığı görülmektedir.
Toplumların huzur içinde yaşayabilmesi için, bir yandan çalışma ve çalıştırma hürriyetine sahip olarak maddî refahını elde etmesi , diğer yandan manevî ihtiyaçlarını tatmin etmek için inanç , din ve dinine göre yaşama hürriyeti gibi demokrasinin temel haklarına dayanarak terbiye ve eğitim yoluyla ahlâk ve fazilet duygularını geliştirmesi gerekir.
Bu temel hakların saklandığı bir ortamda insanlar teşkilâtlanarak, baskı grupları oluşturarak hukuk sistemi içinde meselelerinin çözümüne katkıda bulunabilirler. Kısaca kendi kendilerini yönetme imkânına kavuşabilirler. Çağımızdaki yeni dünya düzeninin, küreselleşmenin sosyal boyutlarını , kanaatimce böyle anlamak gerekir.
Bunun için , yerleşim düzeninde , gittikçe sayıları ve vüs’atleri artan şehirlerin yönetiminde , bir yanda resmî plânda seçilmişler tarafından yönetilen mahalli idarelerin fonksiyonlarını arttırıp onları güçlendirirken , diğer yandan gayriresmî olarak , halkın kendi kendini teşkilâtlayıp vakıf , dernek , birlik , sendika ve benzerlerini kurmasını teşvik etmek lâzımdır. Bu kabil gönüllü teşekküller marifetiyle mahalli idarelere hem yardımcı olmak , hem de onları bir nevi otokontrole davet etmek mümkün olur.
Toplumlar artık , yönetim sistemlerinden , deruhte ettikleri hizmetleri , kaynakları israf etmeden , maksimum verimle üretmesini beklemekte , aynı zamanda bu hizmetleri demokratik kaidelere uygun biçimde , halkın iştirakiyle gerçekleştirmesini istemektedir. Bundan dolayı , mahalli seviyede ve mahalli karakterli kamu hizmetleri üzerindeki icra yetki ve sorumluluğunun, atanmışlara değil , seçilmişlere bırakılması , çağımızın ihtiyaçlarına cevap verebilecek gerçekçi bir yaklaşım olur.
Bu sebeple , bir yandan devlet yönetimlerinde mahalli idarelerin önemi ve tesiri artarken diğer yandan gönüllü teşekküllerin de sayısı ve fonksiyonları çoğalmaktadır.
Bu temayülün sonucu olarak Birleşmiş Milletler kuruluşları içinde gönüllü teşekküllerin faaliyetleri ve tesirleri artmıştır ve Habitat II programı içinde bu kuruluşlara önemli bir yer ayrılmıştır.
Bunlara İngilizce ifadeyle non-governmetal organizations veya kısaca NGO adı verilmektedir. NGO’ lar bütün dünyada hızla gelişmektedir. Hollanda’ da otuz bin , İsviçre’ de yirmi bin , İngiltere’ de yüzon bin , ABD’ de elli iki bin , Almanya’ da yüz bin NGO’ nun mevcut olduğu bildirilmektedir. Bu yapı , insan hak ve hürriyetleri ile ve demokratikleşmeyle gönüllü teşekküller arasında doğru orantılı bir bağ’ın mevcudiyetini göstermektedir. Türkiye’de 1967’den sonra hızla gelişen vakıfların sayısı 2131’i yeni , 914’ü sosyal yardımlaşma ve dayanışma , 73’ü çevre koruma ve 191’i eski olmak üzere 3309’a ulaşmıştır. Bu gibi müesseselerin gelişmesi ancak demokratik bir rejim içinde mümkün olabilir. Bugün hem ülkemizde , hem de bütün dünyada zahiren de olsa , demokratik bir rejim içinde insan haklarına saygılı bir hukuk devleti herkesin benimsediği ideallerdir. Bu müesseselere ve mefhumlara açıkça kimse karşı gelemez. Ülkemizde de demokrasinin tam olarak teessüs etmesi , insan haklarına riayet edilmesi ve bunların hukukî esaslara dayandırıldığı bir hukuk devletinin varlığı temel hedefimiz olmalıdır. İnsan hakları denince hatıra gelen hususlar ; yaşama güvenliği , fikir ve düşünceyi ifade hürriyeti , inanç ve inancına göre yaşama özgürlüğü , çalışma ve teşebbüs hürriyeti ile malı ve nesli idame hürriyetleri akla gelmektedir.
Batı dünyasında 1789 Fransız ihtilâli ve 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesiyle benimsenen prensipler , esasında İslâmiyetin temel rükünleri arasında daha yedinci asırdan itibâren belirtilmiş ve benimsenmiştir. Yani , bunlar esasında bizim inanç ve kültürümüzde mevcut olan , bize yabancı olmayan mefhumlar ve değerlerdir.
Fakat bu zahiri kabule rağmen , hem dünyada , hem de ülkemizde insan hakları ihlâl edilmektedir ve bundan en fazla inançlı ve muhafazakâr kesimler mutazarrır olmaktadır. Buna karşı yapılacak iş , başta da belirtildiği gibi halkın gönüllü teşekküller etrafında teşkilâtlanarak hak ve hukukunu muhafaza etmeye çalışması , her türlü demokratik platformda , hukukî yollardan haklarını aramasıdır. Bir söz vardır. Denir ki , “insan hakkını aramaya mecbur değildir. Fakat medenî insanın görevi hakkını kullanmasıdır…” İnsanımız , bu haklarını millî ve milletlerarası bütün mehafillerde aramalı ve kurulacak gönüllü teşekküller vasıtasıyla halkımız bu hususta şuurlandırılmalıdır.
Türkiye’de gönüllü teşekküllerin taazzuv ve tekevvün etmesi 1950’den sonra , yani çok partili döneme geçilmesiyle başlar. Ondan önce tek parti döneminde inançlı kesimler ilim ve servetten yoksundu. Yani fakir ve cahildi. Bazı hayırlı çalışmalar da idarecilerin baskıları sebebiyle yer altına inmişti ve gizli eğitim çalışmaları olarak devam ediyordu. 1940’lı yıllarda fikir sahasında aleni olarak görülen başlıca faaliyetler, rahmetli Necip Fazıl’ın Büyük Doğu mecmuası ile yine rahmetli Nurettin Topçu’nun Hareket mecmuası etrafında teşekkül eden halkalardı .
Esasında Osmanlı devletinde ve diğer islâm toplumlarında gönüllü teşekküller çok gelişmişti. Bunların başında üçüncü sektör denen vakıflar geliyordu. Vakıf müessesesi Hz. Peygamber ( SAS ) in bizzat kendisi tarafından teşvik edilmiş , bilâhare sahabiler ve arkadan gelen bütün müslümanlar tarafından benimsenmiştir. Bunun sebebi peygamberimizin bir hadis-i şerif ile bizlere yaptığı tebşirattır. O da şöyle ifade edilmiştir : Bilindiği gibi insan ölünce amel defteri ( defter-i a’mâl’i ) kapanır. Yani ölümden sonra o deftere ne sevap, ne de günah yazılır.
Sadece üç halde amel defteri açık kalır :
1- İnsanların istifade edebileceği hayrat, yani cami, hastahane, okul, çeşme, hamam vs. eserler bırakanların , o eserlerden insanlar faydalanıp hayır dua ettikçe , sanki hayatta imiş gibi ilâ yevm-il kıyame, amel defterine sevap yazılmaya devam eder.
2- İnsanlara faydalı eserler , kitaplar yazıp bırakanların da , insanlar onlardan faydalandığı sürece , sevapları işlenir.
3- Hayrül-halef , yani hayırlı evlat bırakanların , defterlerine ve o evlatların hasenatı , yani hayırlı işlerin sevabı yazılır. Böylece insanlar bu üç halde sanki yaşıyormuşçasına , Allah indinde olumlu ve müsbet puanlar kazanmaya devam eder.
İşte bu tebrişat sebebiyle bütün İslam Dünyasında ve tahsisen Osmanlı Devleti zamanında bu kabil vakıflar , yani gönüllü teşekküller çoğalmış , şahikasına erişmiştir. 1530-1540 arasında Batı Anadolu Sancaklarını ihtiva eden Anadolu eyaletinin genel varidatının yüzde 17’sinin vakıfların elinde olduğu söylenir. 1527-1528 yılı bütçesine göre Osmanlı devletinin toplam bütçe gelirlerinin yüzde 12’sinin vakıflara ait olduğu belirtilir.
Cumhuriyet döneminde sivil toplum örgütlenmesi yönündeki ilk hareket 1951 yılında İlim Yayma Cemiyeti’nin kurulmasıyla başlamıştır. Bir avuç inançlı insan tarafından kurulan bu dernek, -İlim Yayma- adının da ifade ettiği gibi eğitim sahasına yönelmiş, milletin ihtiyacı olan imam-hatip liselerinin kurulmasına öncülük etmiştir. İlim Yayma Cemiyeti’nin yaktığı meşalenin aydınlığında, arka arkaya birçok hayır cemiyetleri kurulmuştur. 1960’tan sonra 24 Mayıs ihtilalinin getirdiği durgunluğu müteakip “Aydınlar Ocağı” kurulmuş ve meşaleyi devralmıştır. Necip Fazıl Kısakürek merhumun verdiği bu isimle inançlı kesimde, ilim adamları ve iş adamları bir aydınlar hareketini başlatarak toplum kalkınmasına öncülük etmişlerdir. Bunu takiben birçok cemiyet kurulmuştur. 1967’de vakıfların kurulmasına izin verilince gönüllü teşekküller vakıf statüsü içinde serpilmeğe başlamıştır. Giderek sayıları artan bu teşekküller arasında zamanla organik bağların kurulması zarureti hissedilmiştir. Bu ihtiyaç sonunda gelişmeler şöyle bir seyir takip etmiştir.
A- 10-12 Şubat 1967 tarihinde Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) nin öncülüğünde BİRİNCİ MİLLİYETÇİLER KURULTAYI toplanmıştır. Toplantı başkanı Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ve yardımcıları Doç. Dr. Saffet Solak olan bu kurultayın hazırlık çalışmalarını MTTB ve 48. dönem Kongre Divanı Başkanı Niyazi Özdemir, Nevzat Köseoğlu, Dursun Ali Çemberci ve kültür ocağı idarecileri yürütmüşlerdir. Çeşitli tebliğlerin sunulduğu Kurultay’ın neticesinde bir icra kurulu oluşturulmuş ve bu kurula Prof. Dr. Sabahaddin Zaim, Rasim Cinisli, Dr. Enver Esenkova, Tarık Buğra ve Avukat Fazlı Akkaya seçilmişlerdir.
a) Bu arada Milli Türk Talebe Birliği Türkiye çapında öğrencileri teşkilâtlama faaliyetlerine girişmiş ve 16 Ağustos 1967’de Van’da Van Birinci Milliyetçiler Kurultayını toplamıştır.
b) Merhum İlhan Darendelioğlu’nun başkanlığında kurulan Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği Genel Merkezi (TKMD) 28 Ağustos 1967’de İzmir’de Milli Ahlâk ve Kültür Semineri tertip etmiştir.
c) Yine Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği Eskişehir Şubesi (Eskişehir TTMD) 17 Mart 1968’de Birinci Milliyetçiler Kurultayı adıyla bir toplantı yapmıştır.
d) Prof. Dr. Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri beyin başkanlığında “Türkiye Muallimler Birliği” tarafından, 27-28 Nisan 1968 tarihlerinde İstanbul’da bir Dil Kurultayı tertip edilmiştir.
e) 23 Mart 1968’de Bursa’da MTTB tarafından Milliyetçi Teşekküller İstişare Kurultayı Tertip Komitesi toplantısı yapılmıştır.
f) Milliyetçi Öğretmenler konfederasyonu 14 Mayıs 1968’de Ankara’da Milliyetçi Öğretmenler kurultayını toplamıştır.
B- Müteferrik toplantılar yanında yukarıda belirtilen BİRİNCİ MİLLİYETÇİLER KURULTAYI ‘ndan iki yıl sonra 10-11 Mayıs 1969’da MİLLİYETÇİLER İKİNCİ BÜYÜK KURULTAYI MİLLİYETÇİLER İLMİ SEMİNERİ İstanbul’da toplanmıştır. Başkanlığını yine Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun yaptığı bu kurultayın tertip komitesi bir önceki Kurultay’ın İcra Kurulu’ndan Prof. Dr. Sabahaddin Zaim, Rasim Cinisli ve Fazlı Akkaya ile MTTB’den Ekrem Özer, Ufuk Şehri, Hanefi Polat, Milliyetçiler Derneğinden Metin Eriş, Kültür Ocağı’ndan Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Dr. Mustafa Kafalı, Altan Deliorman, Necati Bozkurt, Nihat Bozkurt vr ayrıca davet edilen Nihat Sami Banarlı, Prof. Dr. Selçuk Özçelik, Prof. Dr. Ayhan Songar, Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Prof. Dr. Süleyman Yalçın, Ahmet Kabaklı, Doç. Dr. Haluk Karamağralı ve Aydın Bolak’tan oluşmuştu. Çeşitli komisyonlar halinde çalışmalarını tamamlayan bu seminere takdim edilen tebliğler ve komisyonlarda varılan sonuçlar “Milliyetçi Türkiye’ye Doğru” adı ile 1969’da İstanbul’da bir kitap halinde basılmıştır.
C- Bundan takriben on yıl sonra Aydınlar Ocağı’nın öncülüğünde 26-28 Mayıs 1978 tarihlerinde İstanbul’da ÜÇÜNCÜ MİLLİYETÇİLER BÜYÜK İLMİ KURULTAYI İstanbul’da toplanmıştır. Hazırlık Komitesi Metin Eriş’in başkanlığında Altan Deliorman, Nihat Bozkurt, İsmail Kanyılmaz ve Aydınlar Ocağının diğer mensuplarından oluşmuştur. Başkanlık Divanı Prof. Dr. Süleyman Yalçın, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ve Prof. Dr. Muharrem Ergin’den müteşekkil olup, Kurultay çalışmalarını sekiz komisyon halinde İstanbul Büyük Tarabya Otelinde yapmıştır.
D- Yine aradan bir onyıl geçtikten sonra 23-26 Nisan 1987’de Aydınlar Ocağı tarafından organize edilen DÖRDÜNCÜ MİLLİYETÇİLER BÜYÜK İLMİ KURULTAYI İstanbul’da toplanmıştır. Bir önceki kurultay gibi geniş bir katılımın olduğu ve üç gün süren bu toplantıda, komisyonlar halinde kapsamlı çalışmalar yapılmıştır.
E- 1990’lı yıllara gelindiği zaman, Türkiye’deki siyasi, sosyal ve kültürel alanda gelişen siyasi partiler ve Cemaatlerin oluşturduğu gönüllü teşekküller öylesine çoğalmıştı ki, bunlara artık “Milliyetçiler Kurultayı” etiketi dar geliyordu. Bu Sebeple yine Aydınlar Ocağı tarafından 31 Mayıs 1991’de İstanbul’da TÜRKİYE GÖNÜLLÜ TEŞEKKÜLLERİ BİRİNCİ İSTİŞARE TOPLANTISI tertiplenmiş ve Türkiye’deki bütün milliyetçi, muhafazakâr, sağcı, dernek, vakıf ve sendikalar davet edilmiştir. Toplantının ana mevzuu: “DEĞİŞEN DÜNYA ve TÜRKİYE” adını taşıyordu. Oturum Başkanlıklarını Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. Süleyman Yalçın, Prof. Dr. Muharrem Ergin ve Prof. Dr. Salih Tuğ’un yaptığı toplantıda, müzakereler ele alınan ana mevzu etrafında cereyan etmiştir. Bu toplantıda bundan böyle her yıl bu istişare toplantılarının yapılması ve üye kuruluşlardan birinin bu toplantıları organize etmesi kararlaştırılmıştır. Divan heyetinin de o yılki toplantının ev sahipliğini üstlenen kuruluşun başkanlığında bir evvelki ve bir sonraki toplantıların ev sahibi başkanlarından oluşması kabul edilmiştir.
F- Bu esaslara dayanılarak TÜRKİYE GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKKÜLLERİ İKİNCİ İSTİŞARE TOPLANTISI, Birlik Vakfı tarafından organize edilerek 14-15 Aralık 1991 tarihlerinde Ankara’da toplanmıştır. Ele alınan ana mevzu; TÜRKİYENİN KÜLTÜR , EĞİTİM, HUKUK ve DIŞ POLİTİKA meseleleri olmuştur. Bu toplantıya katılan dernek ve vakıf sayısı 232 yi bulmuştur. Toplantıda sunulan tebliğler ve yapılan konuşmalar, Birlik Vakfı tarafından ” Türkiye Gönüllü Teşekküller II. İstişare toplantısı ” adıyla İstanbul’da bastırılmıştır.
G- Üçüncü istişare toplantısı İŞ DÜNYASI VAKFI tarafından 19 Aralık 1992 tarihinde Ankara’da toplanmış ve “TÜRKİYENİN MİLLİ BÜTÜNLÜĞÜ ve GÜVENLİĞİ” ana mevzu olarak ele alınıp tartışılmıştır. 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut ÖZAL da bu toplantıya katılmış ve bir konuşma yapmıştır.
H- Dördüncü İstişare toplantısı TÜRKİYE YAZARLAR BİRLİĞİ tarafından Şanlıurfa’da organize edilmiş ve GÜVENLİK ve YÖNETİM STRATEJİLERİ konusu ele alınıp tartışılmıştır.
I- Beşinci İstişare toplantısı, MÜSİAD tarafından 19 Kasım 1994 tarihinde İstanbul’da tertiplenmiş ve YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA TÜRKİYENİN HEDEFLERİ tartışılmıştır.
J- Bu arada sayıları hızla artan gönüllü kuruluşlar arasındaki işbirliğini daha da geliştirmek için “şemsiye vakıf ” kurulması fikri geliştirilmiştir.
Birlik Vakfı Başkanı İsmail KAHRAMAN’ın gayretleriyle ve 14 kuruluşdan oluşan Gönüllü Kültür Teşekkülleri Koordinasyon Komisyonunun çalışmalarıyla 22 Aralık 1994 tarihinde , merkezi İstanbul’da olan TÜRKİYE GÖNÜLLÜ TEŞEKKÜLLER VAKFI ( TGTV ) kurulmuştur.
TGTV, İlk Kurucular Kurulu ( Genel Kurul ) toplantısını, Çanakkale Zaferinin yıldönümü olan 18 Mart 1995 günü, Marmara Üniversitesinin Sultanahmet’teki rektörlük binasında yapmıştır. TGTV’ nin 109 kurucu üyesi vardır. Bu üyeler Türkiye genelinde 700 civarında şubeleriyle vakıf,dernek,ocak,birlik ve federasyonlardan oluşan 70 kuruluşun temsilcileridir ve temsil ettikleri kuruluşlar da Tüzel Kişilikleriyle TGTV’ye bu ilk genel kurulda üye olmuşlardır. Kurucular Kurulu Başkanlığına seçilen Prof. Dr. Sabahattin ZAİM halen aynı görevi sürdürmektedir. Bu ilk genel kurulda 40 kişilik Yönetim Kurulu, 5 kişilik Denetim Kurulu ve 15 kişilik müşavere kurulu ile 4 kişilik Sosyal, Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi araştırma kurulu ( SEMA ) seçilmiştir. Yönetim Kurulu da tüzük hükümleri paralelinde ayrıca İcra Kurulu oluşturmuştur. Yönetim ve İcra Kurulu’nun ilk başkanı olarak İsmail KAHRAMAN seçilmiş ve bilahare milletvekili olması dolayısıyle bu görevlerinden ayrılınca önce Prof. Dr. Sabahattin ZAİM bu görevleri de deruhte etmiş, bir yıl sonra da Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu Başkanlığına halen bu görevi yürütmekte olan Ahmet ŞİŞMAN seçilmiştir.
K- Türkiye Gönüllü Kültür Teşekküllerinin yıllık istişare toplantılarının altıncısı 22-23 Haziran 1996 tarihlerinde Ankara’da icra edilmiş ve bu tarihten itibaren artık TGTV bu istişare toplantılarını organize etmeyi üstlenmiştir. HAK-İŞ’in ev sahipliğinde yapılan bu toplantının ana teması da “TÜRKİYE’Yİ YENİDEN DÜŞÜNMEK ” olmuş, tebliğler ve yapılan konuşmalar aynı başlıkla HAK-İŞ tarafından kitap olarak yayımlanmıştır.
L- Yedinci İstişare toplantısı, Türkiye’de ilk gönüllü kuruluşlardan olan İLİM YAYMA CEMİYETİ tarafından 8-9 Kasım 1997 tarihlerinde İstanbul’da Cemal Reşit Rey salonunda yapılmıştır. Bu toplantıda DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİNDE TEMEL HAK ve HÜRRİYETLER” mevzuu üzerinde tebliğler verilmiş ve konular tartışılarak hazırlanan sonuç bildirgesi takdim edilmiştir.
Bu izahatta görüldüğü gibi, 1951 de dernek olarak başlayan gönüllü kültür teşekkülleri hareketi milliyetçi- muhafazakar çizgide bugün on binlere doğru yol almaktadır. Bu gelişme ülkemizdeki demokratik sahada kaydedilen tekâmülün bir tezahürüdür. Milletimizin dinamik ve atılımcı yapısı sayesinde, kendisine imkân verilip önü açılınca fevkalade güzel kuruluşlar ortaya çıkmaktadır.
Kanaatimizce, demokratik hukuk devleti içinde, insan haklarına saygılı bir toplum olarak gelişmek ve milletlerarası camiadaki şerefli yerimizi daha da yükseltmek istiyorsak bu gelişme vetiresini devam ettirmek gerekir.