Rica ediyorum, lütfen kimse ve hiç bir kuruluş Mehmet Akif Ersoy’un vefat yıldönümü olan 27 Aralık’da(1936) değil de doğum günü olan 20 Aralık’ta(1873) hafta boyunca daha fazla program gerçekleştirsin. Çünkü bizim geleneğimizde ölüm sene-i devriyelerinde değil, doğum yıldönümlerinde anmak daha geneldir. Fakat Akif için hep alışılmış, sürekli 27 Aralıkta etkinlik düzenlenir. Zannımca 2011’de de böyle oldu.
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (Burdur) Senotosu’nun iki yıldan beri Akif’in Edirnekapı Şehitliğinde kabri başındaki programı bir vefa örneği. Eskişehir’den iki otobüs lise öğretmenleri de konuğumuzdu bu yıl. Sabah erkenden akşam karanlık kavuşuncaya kadar şehitlik doldu taştı. İlim Yayma Cemiyeti irmik helvası dağıttı mezarı başında. Tefekkür Bahçesi (Eyüp) yöneticisi Dr. Muhammed Emin de herkes ile yakından ilgilendi. Ekibine de izci elbisesi yakışıyor doğrusu.
Gün Yerine Hafta
27 Aralık programlarında Mehmet Akif Ersoy’un doğum gününün pek fazla bilinmemesi yatıyor zannımca.
Denilecek ki “Toplum, genelde Mehmet Akif Ersoy programlarını 27 Aralık için gelenekselleştirmiş. Herkes bugünü biliyor ve bir program bekliyor, Öyleki şartlanmış.” Bunlara bir itirazım yok ama mümkün ise en azından Mehmet Akif Ersoy için programlarımızı haftaya yayalım ve “20-27 Aralık Mehmet Akif Ersoy Haftası “biçiminde düşünelim. Daha etkin olur. Bunun güzel örneğini Bayrampaşa Belediyesi verdi. Akif’in doğum yıldönümünde başlattığı haftayı yıl sonunda tamamladı. Sanatçımızın doğum yıldönümü konuşmasını da liseli öğrencilerimize ve öğretmenlerine ben yaptım.
Geçenlerde İstanbul Bağcılar Belediye Başkanlığı’nın Mehmet Akif Ersoy Kültür ve Sanat Kompleksi Tanıtım ve İstişare Toplantısı’na davet edildim. Konuk sayısı çok fazla idi ve benim evim de uzakta olduğundan tereddüt ettimse de Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Kenan Gültürk beni konutumdan aldırma nezaketini gösterdi, dolayısıyla Osmanlı Konağı’ndaki bu toplantıya iştirak ettim.
Taceddin Dergahı
Davete icabet edenler arasında Mehmet Ertuğrul Düzdağ’ın olmasına hem şaşırdım ve hem de sevindim. Genelde Ertuğrul Bey hiç bir toplantıya katılmıyor, Ümraniye Bulgurlu’dan Beylikdüzü’ne taşındığı evinde çalışmalarını sürdürüyor diye biliniyor. Nasıl ikna edildiyse daha sonra bir de sohbet toplantısı yapmış Ertuğrul Bey. Bu daha da güzel. Toplantıya ayrıca ilçe ve belediye yönetiminin yanında ayrıca Prof. Dr. Mustafa Uzun, Prof. Dr. Mustafa Kara, Beşir Ayvazoğlu, Vehbi Vakkasoğlu, Yavuz Bahadıroğlu, M. Rüyan Soydan, Ahmet Yenilmez ve Abdurrahman Şen iştirak ettiler. Bir o kadar da davetli aydınımız gelmemiş veya gelememişti.
Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı teşrif etti, genel bir “hoş geldiniz” dedi ve yerine oturdu. Pahalı cep telefonuyla meşgul oldu bizler yemek sofrasında iken. Yemek sonrasında program akışı içinde slayt sunumu yapıldı. Buna göre ilçeye 1445 metrekare üzerine İstiklal Marşı’mızın yazıldığı mekan Taceddin Dergahı’nın aynısı inşa ediliyor. Aldığımız bilgilere göre burada Mehmet Akif Ersoy Kütüphanesi oluşturulacak, dergi yayınlanacak, yerli ve yabancı yüksek lisans ve doktora çalışmalarına katkı verilecek. Çok amaçlı salonun yanında Safahat Atölyesi hizmete girecek. Mehmet Akif ve Safahat ile alakalı çalışmalara yardımcı olacaklar. Açılışı da 12 Mart 2012’de İstiklal Marşı’mızın TBMM’nde kabul edildiği 91. yıldönümünde gerçekleşecek.
Akif Dostları Konuşuyor
Bağcılar Belediyesi 50 bin adet Safahat’ı İstanbul’da, 20 bin kadarını da taşrada dağıtmış. Galiba bazı kitapçıların bir kitap alana bedava bir Safahat vermesi veya sahaflarda Safahat’ın bir-iki liraya kadar satılmasının nedenini galiba çözdüm. Çünkü başka belediyeler ve bazı kamu kuruluşları da böyle yapıyor. Üstelik söz konusu kurumun başkanı da kendi kocaman fotoğrafını Atatürk, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan’ın yanına iliştiriyor. Eskiden de böyle yapılırdı, şimdi de bir öncekini aratacak kadar öyle.
Toplantıda Beşir Ayvazoğlu, kurulacak Mehmet Akif Ersoy Araştırma Merkezi veyahut atölyesinde sanatçının muhitinin de önemli olduğunu, bu konuda bir çalışma yapılması gerektiğini belirtti.
Yazar Niyazi Birinci ise bir külliyeye ihtiyaç duyulduğuna işaret etti.
Tiyatro Sanatçısı Ahmet Yenilmez ise Akif’in Beyoğlu Mısır Apartmanı’ndaki vefat ettiği dairenin hala müze yapılmamasını eleştirdi, sanat merkezlerinin İstiklal Caddesi olduğuna işaret ederek bölgede Akif etkinliklerinin olması gereği üzerinde durdu. Akif Yılı’nda önemli bir etkinliğin gerçekleştirilmemesini de eleştiren Ahmet Yenilmez ülke genelinde tek başına oynadığı Akif temsillerini başarı ile götürüyor. TRT’ye de bir dizi yapacağını anlattı.
Yaşayan Müze Kavramı ve Akif’in Hatıraları
Türkiye’de Mehmet Akif Ersoy ve Safahat ile alakalı çok önemli bir arşive sahip olan, yatırım yapan, bu konuda koşturan ve uğraş veren Mehmet Rüyan Soydan ise sanatçının yazarı olduğu Sebilürreşad dergisinin Osmanlıca sayılarının günümüz alfabesiyle yayına hazırlanmasını ve ötekilerin de tıpkı basım ile çoğaltılmasını önerdi.
Prof. Dr. Mustafa Uzun ile yanyana oturmuştuk. Dedi ki “Taceddin Dergahı yaşayan müze kavramı ile örtüştürülmeli. Yapmak için yapılmamalı. İzleyicisi olmalı, alakalısı sürekli gelebilmeli.”
Abdurrahman Şen senaryosunu yazdığı bir Akif filmi için bekliyor. Bir türlü imkan bulamamasından yakınıyor 2011 Akif Yılı’nda. Abdurrahman Şen bu filmde Mehmet Akif’in istiklal savaşı için İstanbul’dan Ankara’ya gidişini konu ediyor. Sıra bana geldi.
Akif’in Dostları ve Dostluğu
“-İstanbul’daki Mehmet Akif Okulları, semtleri ve bulvarı sakinlerinin sahip çıkabileceği, istifade edebileceği bir yer olmalı bu merkez. Safahat çeşitli dillere tercüme ettirilmeli ve böylece ülkemizin ve sanatçımızın tanıtılmasına katkı verilmiş olur. Mehmet Akif’in mesajına bugün için bütün dünyanın ve özellikle mağdur, mazlum milletlerin ihtiyacı var. Safahat milletlerarası boyutta ele alınmalıdır. Akif’in en yakın dostları olan insanlar ve Safahatta ismi geçen maruf kişiler de artık öne çıkarılmalıdır.”dedim.
Gerçekten Akif’in çetin ceviz dostluğu ve dostlarıyla eserinde ismi geçenler çok önemli. İşte bunlardan bir kaç isim; Abbas Halim Paşa, Muhammed Abduh, Ahmet Naim, Cemaladdin Afgani, Ahmet Paşa, Ali Ekrem Bolayır, Ali Haydar Paşa, Ali Şevki Hoca, Archibald Bullok Roosevelt, Arif Hikmet Hersekli, Ataullah Bahaeddin, Hasan Basri Çantay, Bismark, Şeyh Sadi, Oyuncu Burunsuz Hasan, Recaizade Ekrem, Fahreddin Razi, Eşref Edip, Emire Fahrü’n-Nisa, Ferid Kam, Fuad Şemsi, Hatice Hanım, Hafız, Hamdi, Hoca M. Fahreddin, Hüsam Efendi, Hüseyin Avni Ulaş, Hüseyin Kazım, Miralay İbrahim Bey, M. İkbal, İpekli Hoca Tahir Efendi, Trabzon Valisi Kadri Bey, Kılıç Aslan, Ali Şevki Hoca, Kutbiddin, Mehmet Ali, Mithat Cemal Kuntay, Molla Necmettin, M. Kocataş, Neyzen Tevfik, Şehzade Ömer Faruk Efendi, Ömer Lütfi, Rahmetullah, Süleyman Nazif, Şerif Muhyiddin Targan hemen hatırlananlar.
Mehmet Ertuğrul Düzdağ’ı Tanımak
Mehmet Ertuğrul Düzdağ (Bursa-1941) Safahat üzerinde en fazla çalışan bir müellif, önemli bir entelektüelimiz. Kendisini 1966 yılında Fatih Koleji’nde öğretmen olduğundan bu yana tanırım. Muallimlikten sonra kendisini tamamen bu tür çalışmalara hasretti. Osmanlıcadan yaptığı sadeleştirmelerle tanındı. Muallim Naci’den Ömer’in Çocukluğu, Said Halim Paşa’dan Buhranlarımız, Barbaros Hayrettin Paşa’nın Hatıraları, Hüseyin Raci Efendi’den Zağra Müftüsü’nün Hatıraları, Başımıza Gelenler, Süleyman Nazif’ten Mehmet Akif hemen akla gelenler. Mehmet Akif Araştırmaları üç cilt yayınlandı. Tıpkı Ali Ulvi Kurucu’nun Hatıraları gibi. Safahat’ı açıklamalar ekleyerek yeniden yayına hazırladı. Büyük ve önemli hizmetler verdi.
Eserleri’nden bildiklerim Şeyhülislam Ebussud Efendi’nin Fetvaları Işığında XVI Asır Türk Edebiyatı, Türkiye’de İslam ve Irkçılık Meselesi, Türkiye’de Masonluk Meselesi, Türkiye’de Dönmelik Meselesi, Yakın Tarih Yazıları, Tarafsız Değilim, Başörtülü Melekler, Aman İrtica Olmasın ve Yakın Tarihimizde Gizli Çehreler.
Yazarlıkla Türkiye’de kim geçinebilmiş ki Ertuğrul Bey geçinebilsin? Maalesef 15 bin ciltlik kütüphanesini satmış!? İşte anlattıkları;
-Kütüphanemi bir üniversiteye sattım. 15 bin ciltlik kütüphanem artık üniversitede. Sebilürreşad’ı günümüz harflerine çeviriyordum. İlk cilt tamam oldu. Ancak hiç kimse ilgilenmedi ve kimsenin de böyle bir endişesi yok. Artık bıraktım.1950 yılından bu yana Safahat sohbetleri yapıyordum. Akif ile alakalı konferanslar verdim. Takdimimi de o yıllarda öğrenci olan Recep Tayyip Erdoğan yapardı. Bu yaştan sonra artık ölümü bekliyorum. Ancak vefat edene kadar da çalışmamı sürdüreceğim.
Kültürel Yerel Yöneticilik
Mehmet Ertuğrul Düzdağ, Akif’in çocukları Feride Hanım ve Tahir Bey’i de yakından tanıdı. Mehmet Akif Ersoy’un kadim dostlarından Eşref Edip Fergan’ı da öyle. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde kurulan Mehmet Akif Ersoy Araştırmaları Enstitüsü’nde de yıllarca dersler verdi, çalışmalar yaptı.
Toplantıdan hüzünlü ayrılmamak elde değil. Çünkü Mehmet Ertuğrul Düzdağ’lar kolay yetişmiyor. Öyle bir emare de yok görünen. Yerel yönetimlerin yapısal olmanın yanında kültürel belediyecilik yapmaları bir zaruret. Yoksa batılı prototipine uygun çok sayıda insan yetiştiririz. Evlenmeyen, evlense bile çocuk yapmayan, yeşil alanlarda köpeklerini gezdiren, meselesiz, gerçeksiz, düşünme yetenekleri yemek içmek üzerine kurulmuş bir nesil olur ki, özel bütçeler gerekecek bunların telafisi ve tedavisi için. Asımın Nesli bunun için önemli. Asımın Nesli için uğraş verenler bundan dolayı ehemmiyete haiz. Kitap basmak, bedava dağıtmak yetmiyor okuyan, algılayan ve gereğini yerine getiren bir nesil özlemi içinde olunmazsa vay halimize.
Diş Kirası
Bağcılar Belediyesi bizi yolcu ederken bir poşet içerisinde diş kirası da verdi. İçinden iki kalem, bir Safahat, bir Uluslararası Aliya İzzet Begoviç Sempozyumu kitabı, aşırı lüks baskılı 260 sahifeli 2010 Yılı Faaliyet Raporu( ilk sahifelerinde Atatürk, A. Gül, R.T. Erdoğan, K. Topbaş ve L. Çağrıcı’nın posterlik resimleri var), Uluslararası Etkinlikler, Avrupa Birliği Projeleri, kültür etkinlikleri kitapçıklarıyla belediye hizmet bülteni çıktı.
Akşamın geç saatinde Anadolu yakasına geçmek üzere Mehmet Rüyan Soydan ile birlikte İstanbul trafiğine girdik. Birbirimize rastgele dedik.