Prens Sabahattin; Sultan Abdülmecid Han’ın damadı, annesi ise Sultan İkinci Abdülhâmid Han’ın kız kardeşi Seniha Sultan’dır. Gençliğinde çok iyi öğretim-eğitim gördü. Arapça, Farsça, Fransızca öğrendi. Piyano ve resim dersleri aldı. Gençlik yıllarında iken Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü felâketlere çâre bulma arayışlarına girişti. Babasının İkinci Abdülhâmid Han ile arası açılınca, babası ile birlikte Pâris’e kaçtı. Orada Jön Türklerle birlikte Sultan Abdülhâmid Han aleyhinde çalıştı. Jön Türklerle anlaşmazlığa düşünce; ‘Ferdî teşebbüs ve Adem-i Merkeziyet’ olarak anılan merkez teşkilatına bağlı olmayan yerinden yönetim birimlerinin bağımsız karar almasını mümkün kılan bir alt idâre şeklini savunan bir cemiyet oluşturdu. Terakki Gazetesi’ni yayınladı. 1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilân edilince, diğer arkadaşları gibi İstanbul’a döndü. 1909-1918 yılları arasında hüküm süren Sultan Mehmed Reşad Han’a hitâben yazdığı makalede; düşmanın dışarıda değil içeride olduğunu, merkeziyetçi yönetimin devleti yok edeceğini belirttiği ve Sadrazam Mahmud Şevket Paşa’nın öldürülmesiyle neticelenen suikaste adının karıştığı için tefkif edildi. Serbest kalınca 1913 yılında yine Paris’e gitti. Birinci Dünya Savaşı’nın ve İttihat Terakki yönetiminin sona ermesi üzerine 1919 yılında İstanbul’a döndü. Millî Mücâdele’ye destek vermesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, Osmanlı Hânedânı mensuplarının tamamı ile birlikte yurt dışına sürgün edildi. Sürgün hayatı çok ağır şartlarla devam etti. 1948 yılında İsviçre’nin ücra bir köyünde vefat etti. Naaşı İstanbul’a getirilerek Eyüpsultan Kabristanı’nda toprağa verildi.
Târihçi yazar Doç. Dr. Ramazan Erhan Güllü, Prens Sabahattin’in hayat hikâyesini ve savunduğu fikirleri Hakîki Türk Milliyetçilerine ithaf ettiği 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 368 sayfalık eserinde bütün teferruatı ile anlatıyor. Eserdeki bölüm başlıklarından seçmeler:
*Osmanlı Aydınında Devleti Kurtarma Refleksi. *Fikir Akımları ve Liberalizm. *Liberalizm ve Milliyetçiliği Uyuşturma Çabaları. *Mütâreke Dönemine Kadar Prens Sabahattin’in Hayatı ve İlmî/Siyâsî Faaliyetleri. *Muhalif Bir Hânedan Mensubu Olarak Prens Sabahattin. *Jön Türk Hareketi İçerisinde Bir Sultanzâde. *Meşrutiyet Dönemi Siyâsî Hayatında Prens Sabahattin. *İlmî ve Amelî Programı: Meslek-i İçtimaî. *Prens Sabahattin’in Paris Barış Konferansı Sırasında Türkiye Lehine Çalışmaları.*Mondros Mütârekesi Sonrası Prens Sabahattin’in Talep, Beklenti ve Siyâsî Söylemleri.
Siyâsî Hayatta Prens Sabahattin Etkisi:
*Prens Sabahattin Yanlısı Basın, Cemiyet ve Fırkalar. *Prens Sabahattin ve Meslek-i İçtimâî Taraftarı Gazete ve Dergiler. *Osmanlı Sulh ve Selâmet Cemiyeti. *Selâmet-i Osmâniyye Fırkası. *Sulh ve Selâmet-i Osmâniyye Fırkası. *Hürriyet ve İtilaf Fırkası ve Dâmat Ferit Hükümetiyle İlişkiler. *İzmir’in İşgali Sonrası Fırkanın Siyâsî Tutumu. *1919 Seçimlerinde Sulh ve Selâmet-i Osmâniyye Fırkası ve Fırkanın Sonu. *Trabzon ve Havâlisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti. *İttihat ve Terakki Muhalifi ve Liberal Milliyetçi Bir Fırka: Millî Ahrar. *Fırkanın Kuruluşu ve Temel Fikirleri. *Millî Ahrar ve Heyet-i Temsiliye Arasındaki İlişkiler. *Fırkanın Dağılışı
Prens Sabahattin’in İstanbul’a Dönüşü Sonrası Faaliyetleri ve Anadolu Hareketi ile İlişkileri
*Dönüşündeki Siyâsî Beklenti, Söylem ve Tavrı. *Dönüşü Hakkında Kamuoyundaki Tartışmalar İstanbul’a Dönüşü. *Dönüşüne Kamuoyunda Tepkiler ve Mebus Adaylığı. *Alemdar Gazetesi’nde Prens Sabahattin ve Meslek-i İçtimâî. *Siyâsî Durum Hakkında İlk Beyanları. *Güncel Durumla İlgili Görüşlerini Açıkladığı Muhtıra/Beyannâme: Vicdân-ı Millî’ye Hitâb. Prens Sabahattin’in 3 Şubat 1920 Târihli Muhtırası/Beyannâmesi… *Beyannâmeye Kamuoyunda Tepkiler. *Millî Mücâdele’nin Başarıları ve Zaferi Karşısında Prens Sabahattin. *Sürgün Yılları ve Vefatı.
‘Sonuç’ başlıklı bölümde Doç. Dr. Ramazan Erhan Güllü’nün görüşleri: (Özetlenmiştir)
Prens Sabahattin’in görüşleri çoğunlukla ‘liberal’ olarak tanımlanmakla birlikte klasik liberal fikirlerle uyuşmayan birçok görüşünün olduğu da görülmektedir. Bu açıdan Prens Sabahattin’in siyâsî ve sosyal görüşünün kendi ifâdesiyle ‘adem-i merkeziyet ve teşebbüs-i şahsi’ düşüncesinin ilmî programı kabul ettiği Meslek-i İçtimaî taraftarlığı olarak tanımlanması daha doğrudur. Ancak destekçilerinin çoğu kendilerini ‘liberal’ olarak tanımlamışlardır. Literatürde de Prens Sabahattin liberal düşüncenin savunucusu hatta Türkiye’de bu fikrin öncüsü olarak yer almıştır.
Onu ön plâna çıkaran tek şey aslında İngiltere taraftarlığıydı. Dayısı Sultan Vahdettin’in mütârekeden hemen sonra kendisini İstanbul’a çağırmasının arkasında İngiltere ile olumlu bir siyâset arzusu olduğu gibi, Sultan sonradan siyâseten güvenmediği yeğenine karşı -başka bir İngiltere yanlısı olarak- bir defa daha Dâmat Ferit’i tercih etmişti. İlk döneminde Dâmat Ferit Paşa’nın ülkede her geçen gün etkisini artıran Millî Mücâdele hareketi karşısında otorite kuramaması Prens Sabahattin’i bir alternatif hâline getirmişti. Bununla birlikte döndüğü dönemde İstanbul’da dahi rüzgârın Millî Mücâdele’den yana esmesi sebebiyle Prens Sabahattin ve taraftarları son derece etkisiz kaldılar. İstanbul seçimlerinde mebus seçilebilecek kadar oy alamayarak bir heyecan dalgası oluşturamayan, sosyal programını siyâsîleştiremeden ve teşkilatlanmada problem yaşayan Prens Sabahattin ve kadrosu, bir anlamda Sultan Vahdettin’in beklentilerini de boşa çıkarmıştı. Ayrıca önceki yıllardan beri devam ettirdiği darbeci ve saldırgan siyâset Prens’i hanedan için güvenilmez bir konuma taşımıştı. Sultan’ın bu tutumunun son derece haklı olduğu da anlaşılıyor. Zira Prens Sabahattin’in gençlik yıllarından beri devam ettirdiği darbe teşebbüsleriyle dolu politik mücâdelenin, sâdece Sadâret’i değil Sultanlığı da hedeflediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Görüşleri itibâriyle Prens’in, hânedana son verecek bir ‘Cumhuriyet’ taraftarlığından ziyâde doğrudan kendisinin Saltanatla geçtiği bir yönetim beklentisi içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Prens unvanını ısrarla kullanması ve Avrupa’daki faaliyetlerinde kullandığı ‘Abdülmecit’in torunu’ imzası dahi bunu imâ etmektedir. 1903 darbe teşebbüsünden beklentisi de muhtemelen İngiliz destekli bir darbe ile Sultan İkinci Abdülhamid Han’ı devirip yine İngiltere desteğiyle tahtın vârisi ilan edilmekti. Bu yüzden darbe teşebbüsünün beklenmedik başarısızlığı Prens Sabahattin’i siyâsî olarak büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Hatta ısrarla Meşrutiyet döneminden itibâren kurdurduğu siyâsî fırkalarla ilişkisinin olmadığını vurgulaması da siyâset üstü bir konumda durarak Saltanat varisliği iddiasını devam ettirmek istemesi şeklinde değerlendirilebilir.
Prens Sabahattin, siyâsî alana hiçbir zaman bir lider olarak çıkmaması gibi, kendisinin hiçbir zaman hiçbir açıklamasında dile getirmediği ‘liberal milliyetçilik’ söylemini taraftarları aracılığıyla etkin hâle getirerek kendi lehine çevirmeye çalışmıştı. Kendisi, Meslek-i İçtimaî’sinden asla vazgeçmeyen, siyâsî bir yöne evrilmesi kaçınılmaz olan idârî bir adem-i merkeziyet müdafaasıyla kendi Sadâretinde -veya işin sonunda kendi Saltanatında- yönetilen bir Türkiye hayalindeydi. Ancak Mütâreke dönemi şartlarında siyâsete hâkim olmak için bu söylem tek başına yeterli değildi. Ortaya çıkan Kuva-yı Milliye hareketinin İstanbul siyâsetindeki en önemli etkilerinden birisi, İttihat ve Terakki muhalefetinin milliyetçilik eleştirisiyle yürütülemeyeceğiydi. İstanbul’un resmen işgaline kadar bu söylemin siyâsetteki etkisi çok açıktı. Kuva-yı Milliye ve Mustafa Kemal Paşa ile de temas hâlinde olma arzusundaki Prens’in milliyetçilik söyleminden uzak durması beklenemezdi. Artık Prens’in politik hedefi, millî Türk devleti sınırları içerisinde bir adem-i merkeziyetti. Ancak bu millî devletin sınırları, gayrimüslim unsurların konumları ve idârî durumları her zamanki gibi belirsizdi ve Prens’in birliktelik söylemi içerisinde bu hususlar geçiştirilmekle yetiniliyordu. Liberal milliyetçiliğin Prens Sabahattin taraftarlarınca bir geçiş süreci söylemi olarak kullanıldığı söylenebilir. Dönemin şartları ıskalanmayarak milliyetçilerin alınabildiği kadar desteği alınacak, sonrasında oluşacak şartlarda temel fikir yine Meslek-i İçtimâî olacaktı. Söz gazetesi ve Müşahede Dergisi’ndeki yazılarda, Türk Ocaklarının İttihat ve Terakki ile ilişkileri eleştirilirken Ocak’ın siyâsî konumunun nasıl olması gerektiğine dâir öneriler, gerçek bir milliyetçiliğin nasıl olması gerektiği hususunda tanımlamalar, milliyetçi aydınlarca hayrette karşılansa da dönemin şartlarına uygun hamlelerdi.
Siyâsî alanda ise Prens’in kurdurduğu cemiyet ve fırkalarda liberal milliyetçilik söylemini en fazla kullanan ve açıkça böyle bir iddiayla ortaya çıkan oluşum Millî Ahrar Fırkası’ydı. Cemiyetten fırkaya dönüşen Sulh ve Selâmet-i Osmâniyye Fırkasında Prens Sabahattin taraftarları büyük oranda cemiyetten fırkaya intikal eden ekibi oluşturuyorlardı. Siyâsî süreç de fırkaya tamamen hâkim olmalarına elvermemiş, oradan koparak fikirlerini daha net savunabildikleri bir fırka teşkil etmişlerdi.
Kendisiyle birlikte hareket eden Mâhir Said Bey ve diğer arkadaşlarının 1919 seçimleri sonrası fırka içerisindeki tavırları, Millî Ahrar’ın da Prens Sabahattin’in yanında olmaya devam edenler ve etmeyenler şeklinde bir bölünmeye gittiğini göstermektedir. Aynı süreçte kendisi de Ankara ile birlikte hareket etmek için teşebbüslerde bulunsa da başarılı olamamıştır. Bu yüzden de Sabahattin Bey’in İstanbul merkezli bir siyâset arayışını devam ettirdiği görülmektedir.
İstanbul’a dönüşü sonrası söylem ve faaliyetleri, Prens Sabahattin’in başlangıçtan itibâren İstanbul merkezli bir siyâset arayışını doğrulamaktadır. İlgi çekici olan bir husus, destekçilerinin Cumhuriyet döneminde yazdıkları hâtıra, kitap ve yazılarda ısrarla Prens Sabahattin’i en baştan itibâren Millî Mücâdele yanlısı ve Ankara Hükûmeti’ni destekleyen bir siyâsî figür olarak lanse etmek istemeleridir. Bunun esas sebebi, 1924 yılında hanedânın sürgünüyle Sabahattin Bey’in de ülkeden çıkarılmış olmasının yanlış olduğunun vurgulanmak istenmesidir. Destekçilerine göre Prens Sabahattin ömrünü sürekli haksız sürgünlerde geçirmiş ancak hepsinde gerek fikirleri gerek şahsî ve siyâsî tutumuyla haklı ve mağdur olan bir düşünce adamıdır. Hânedanla birlikte sürgünü de aynı âkıbete sebep olmuştur. Özellikle Nezahet Nurettin Ege ve Ahmed Bedevî Kuran’ın yazdığı yazılarda bu hususta yanlış ve karmaşık bilgilerin yayılmasına sebebiyet vermiştir. Sabahattin Bey’in söylemleri ve tavrı açıkça göstermektedir ki baştan itibâren Millî Mücâdele karşısındaki tutumu ‘orta yolcu’dur. İstanbul’un resmen işgaline kadar olan dönemde, Millî Mücâdele’nin başarılı olma ihtimalini yok saymamış ve açıktan olmasa da Kuva-yı Milliye ile temas kurmuştu. Bu tavır kendisine karşı olumlu bir tavra da dönmüştü. Ancak Millî Mücâdele tarafında olduğunu gösterecek bir hamlede bulunmamıştı. Ülkedeki farklı unsurlara dâir beyânları ve ‘her milletin kendi kaderini tâyin etme mücâdelesini’ destekleyen ifâdeleri, Rumlarla ilgili düşünce ve yaklaşımları dikkate alınırsa Millî Mücâdele’yi yürüten kadro ile aynı anlayışla hareket etmediği görülecektir. Elbette Millî Mücâdele’nin başarıları ve en sonunda kazandığı zaferle Sabahattin Bey’in söylemleri de değişmiştir. Ancak Ankara Hükûmeti’nin bu son söylemleri samîmi bulmaması da haksız bir durum gibi görünmemektedir.
Ayrıca yine destekçilerinin sürekli vurguladıkları, Prens Sabahattin’in Meşrutiyet döneminden itibâren savunduğu fikirlerin haklı çıktığı ve sürecin onun savunduğu görüşleri doğruladığı tezi de yanlıştır. Bu aktarımda özellikle Meşrutiyet döneminde Prens’in politikaları eksik ve taraflı zikredilmektedir.
Prens Sabahattin üst düzey bir devlet adamı veya fikirleriyle sosyal meselelere çözüm getirecek önemli bir entelektüelden ziyâde, İttihat ve Terakki muhalifi entelektüelleri ve bazı devlet adamlarını çevresinde toplamayı başarmış bir siyâsetçidir. Elbette doğrudan kendisine ve fikirlerine bağlı bir kadrosu da vardır ancak sayıca az ve sosyal tabandan mahrum bu kadronun Prens’i destekleme gerekçelerinin de Prens’in çok önemli görüşlerini hayata aktarma çabasından ziyâde ekonomik ve siyâsî birtakım gerekçelere dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Yakın arkadaşı, husûsi kâtibi ve siyâsî faaliyetlerini kendisi adına organize eden kişi olan Satvet Lütfi Tozan’ın kişiliği ve iktisâdî/siyâsî ilişkileri bu konuda yeterli bir fikir verecek mâhiyettedir. Prens’in İngiltere taraftarlığının sâdece Anglo-Sakson medeniyetlere hayranlığından kaynaklanmayıp, babasından itibâren İngilizlerle recam ettirdiği ekonomik ilişkiler ağının siyâsî desteğe dönüşmesi arzusunun da bu taraftarlıkta etkisinin olması gibi.
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr
RAMAZAN ERHAN GÜLLÜ 1981 yılında Gaziantep’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gaziantep’te tamamladı. 2004 yılında Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Târih Bölümü’nden mezun oldu. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü, Türkiye Cumhuriyeti Târihi Anabilim Dalı’nda başladığı yüksek lisans eğitimini, 2009 yılında ‘Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Gaziantep Ermenileri’ başlıklı teziyle tamamladı. Bu tez 2010 yılında ‘Antep Ermenileri: Sosyal, Siyâsî ve Kültürel Hayat’ başlığıyla yayımlandı. 2009 yılında yine aynı anabilim dalında doktora eğitimine başladı. Doktora çalışmasını 2013 yılında ‘Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkış ve Gelişim Sürecinde İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Tutumu (1878-1923)’ başlıklı teziyle tamamladı. Doktora tezinin genişletilmiş hâli 2015 yılında ‘Ermeni Meselesi ve İstanbul Ermeni Patrikhanesi (1878-1923)’ adıyla Türk Târih Kurumu tarafından yayımlandı. Bu kitap 2018 yılında Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından ‘Kayda Değer İlmî Telif Eser’ ödülüne lâyık görüldü. 2017 yılında, ‘Patrik Meletios Metaksakis ve İstanbul Rum / Ortodoks Patrikhanesi (1921-1923)’; 2018 yılında, ‘Türkiye’de Gayrimüslimlerin Yönetimi – Osmanlı’dan Cumhuriyet’e’ 2021 yılında ise ‘İstanbul Türklüğünün Muhafazası: İstanbul’un Kimlik ve Güvenlik Endişesi (1918-1941)’ başlıklı eserleri Ötüken Neşriyat tarafından yayımlandı. 2009 yılında doktora çalışmalarına devam ettiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü, Türkiye Cumhuriyeti Târihi Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi oldu. Hâlen aynı anabilim dalında ‘Doç. Dr.’ unvanıyla öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda Atatürk Kültür, Dil ve Târih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Bilim Kurulu aslî üyesidir. |