Gezi ve Topçu Kışlası Hayali

109

“Gezi Olayları”, toplumun
bütün kesimlerinin içinde yer aldığı ve ülkemizin bütün kentlerine (
Bayburt ile Bingöl hariç)  yayılan yakın tarihimizin en önemli ve em
geniş katılımlı toplumsal hareketlerindendir. 
Toplumun çevre konusundaki
duyarlılığının doruk noktasına çıktığı
bu olaylara, devletin resmi
açıklamasına göre
3,6
milyon kişi, resmi olmayan tahminlere göre 7,5 milyon kişi katıldı. Bu olaylar
sırasında biri polis olmak üzere 8 kişi hayatını kaybetti, toplamda 10 bine
yakın kişi yaralandı, yüzlerce kişi tutuklandı, bunlardan 120’den fazlası
hakkında dava açıldı.

 

         “Gezi Olayları”, 2013 yılı Mayıs ayında hükûmetin, İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan ve
sadece umumi hizmette kullanılmak koşulu ile tapuda İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’ne tahsis edilmiş olan Taksim Gezi Parkı’na İstanbul 6’ncı İdare
Mahkemesi ve 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararına
rağmen,
imar izni olmadan Topçu
Kışlası’nı yeniden inşa etmesini engelleme eylemi olarak başladı.


         Gezi
Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi’ne bakan duvarının 3 metrelik kısmı 27 Mayıs 2013
Pazartesi günü saat 22.00 civarında yıkıldı ve aynı zamanda 5 ağaç da yerinden
söküldü. Taksim Dayanışma grubunun üyeleri iş makinalarının önüne geçerek daha
fazla yıkım yapılmasını engelledi. Ardından bu gruptan 50 kişi parkta çadır
kurarak sabaha kadar nöbet tuttu.
28
Mayıs Salı sabahı parka daha fazla protestocu geldi. Öğle saatlerinde duvar
yıkımına devam etmek isteyen ekip ile protestocular tartışmaya girdi. Yıkım
çalışmalarına devam etmek için, iş makineleri tekrar ilerleyişe geçti ve gruba
büyük bir çoğunluğu zabıta önlüğü giymiş olan Kalyon İnşaat çalışanları
müdahale etti. Çeşitli partilere mensup milletvekilleri de olay yerine gelerek
yıkım ekiplerine, ruhsatlarının olmadığını belirterek yıkım çalışmalarını
tekrar durdular.


         Polisler
29 Mayıs Çarşamba günü sabahı saat 05.00 civarı parktaki kalanlara müdahale
etti. Çadırlar kaldırıldı ve inşaat ekibi çalışmalarına tekrar başladı. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan aynı gün gerçekleşen
Yavuz
Sultan Selim Köprüsü inşaatının açılışı sırasında “Ne yaparsanız yapın, orası
için karar verdik, yapacağız.” diyerek bu konuda kararlı olduklarını
belirtti. Bunun üzerine Gezi Parkı’na sahip çıkan gençlerin sayısı iyice arttı.
Gecelemek için yeni çadırlar kuruldu.

 

         30 Mayıs
Perşembe günü
polisler parkta
bulunan gençlere ikinci defa müdahale etti. Polisin sert müdahalesine rağmen
akşam saatlerinde katılım sayısı daha da arttı.
Polis tarafından
boşaltılmasının ardından Gezi Parkı, birkaç hafta boyunca kapalı tutuldu. Bu
süre içerisinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi peyzaj çalışması yaptı ve fıskiye
gibi bazı noktaları onardı. Park daha sonra yeniden halkın kullanımına açıldı. Ağaçların
kesilerek Topçu Kışlası yapılmasına karşı çıkan gençler, yeniden Gezi Parkı’nda
çadırlar kurdular. Kampta gönüllülerin çalıştığı kütüphane, revir, mutfak gibi tesisler
kuruldu. Aralarında sevgi ve saygıya dayalı, çevreye sahip çıkma hedefinde
buluşan bir dostluk oluştu. Birbirlerini destekliyor ve her şeylerini
bölüşüyorlardı.
Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı’na sahip çıkan
göstericilere “çapulcular” 
diye hitap etti. O tarihten sonra protestocu gençler de
kendilerini “
çapulcu” kelimesi ile ifade etmeye başladılar. Bu arada aşırı sol örgütlerin militanları da Taksim Meydanı’na
yerleştiler. Bu grupların olaya karışmaları, her görüşten gencin Gezi Parkı’nın
doğasına sahip çıkmak için asil duygularla yaptıkları o eyleme gölge düşürdü.
Daha
sonra meydana gelen olaylarda bu örgütlerin mensuplarının büyük rolü oldu.

         Bu eylemler 16 Haziran Pazar gününe
kadar devam etti. O gün Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nın sert müdahaleyle
boşaltılmasının ardından İstanbul’un başka noktalarında ve Türkiye’nin diğer
kentlerinde çok sayıda eylem ve çatışma yaşandı. İstanbul’da eylemler özellikle
Beşiktaş ve Şişli ilçelerinde yoğunlaşırken, birçok noktada hayat durma
noktasına geldi. İstanbul’un Okmeydanı semtinde 14 yaşındaki Berkin Elvan polis
tarafından sıkılan gaz fişeğiyle kafasından ağır yaralandı. Elvan, 9 ay yoğun
bakımda kaldıktan sonra Mart 2014’te hayatını yitirdi.

 

         Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 18 Haziran 2018 tarihinde  bir davette yaptığı konuşmada tekrar “Bak
bugün burada yine söylüyorum; Taksim’deki Gezi Parkı, oraya o tarihi eseri inşa
edeceğiz. Eğer tarihimize sahip çıkacaksak orada tarihi bir eser vardı, o
tarihi eseri oraya yeniden kurduracağız” dedi. Peki Cumhurbaşkanının Topçu
Kışlası’nı yeniden yaptırma ısrarının ardındaki gerçek nedir? Bunu anlamak için
20. Yüzyılın başlarına gitmek gerekiyor?

 

         23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra birçok
subayın İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde siyasi faaliyetlere devamda
ısrarlı olması, ordudaki disiplin ve hiyerarşi anlayışını sarstı. Ayrıca
orduda, “mektepli-alaylı” çatışmasının yoğunlaşması, ardından 7.600’den
fazla alaylı subayın ordudan atılması, bunların muhalefet safına katılmalarına
yol açtı. Askerlikten muaf tutulan medrese mensuplarının askere alınmak
istenmesi tepkilere yol açtı. Bunun sonucunda medreseliler, alaylılarla bir
araya gelerek şikâyetlerine dinî bir görüntü verdiler.  Bu şekilde kamuoyunun desteğini sağlamaya
çalıştılar.

Bunlara ek olarak İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’ni
kurmuş olan Derviş Vahdetî’nin yayımladığı Volkan gazetesi ile halkın dinî
duygularını istismar etmesi, yaptığı yayınlarla İttihat ve Terakki Cemiyeti
aleyhine suçlamalarda bulunması, yobaz kesimi de yanına çekerek toplumu cemiyet
ve orduya karşı gerginleştirmesi 31 Mart isyanının çıkmasına zemin
hazırladı. 

 

         Gezi
Parkı’nın yıkılıp yerine Topçu Kışlası’nın yapılması tartışmalarında bu
kışlanın 31 Mart Olayı dolayısıyla tarihî ve ideolojik bir simge değeri olduğu
ifade ediliyor. 31 Mart (Rumi 31 Mart 1325/13 Nisan 1909)  Olayı, Gezi Parkı’nın bulunduğu yerde yer alan
Topçu Kışlası’nda başlamıştı. Asiler tarafından 12 Nisan günü ve gecesi
Taksim’de bulunan Topçu Kışlası’nda subaylar bağlandı ve hapsedildi.  Padişahın yönetimi meclisle paylaştığı II.
Meşrutiyet yönetimine karşı yapılan bu harekete katılan alaylı subaylar ve bazı
askerler ile din adamları, ülkenin şeriata göre yönetilmesini talep etmişti. 31
Mart Olayı, Selanik’ten gelen
Hareket Ordusu tarafından bastırılmış ve II.
Abdülhamit, tahttan indirilerek Selanik’e sürülmüştü. Hareket Ordusu’nun Birinci
Mürettep Fırka’sının komutanı Ferik (Korgeneral) Hüseyin Hüsnü Paşa, kurmay
başkanı Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal; İkinci Mürettep Fırka’sının komutanı
Mirliva Şevket Turgut Paşa, kurmay başkanı da Kurmay Yüzbaşı Kâzım
Karabekir’di. Hareketin bastırılması sürecinde en yoğun direnişler, Taksim’deki
Topçu Kışlası ve şu an İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bulunduğu Taşkışla da
olmuştu.

Gezi Olayları ile ilgili dava 25 Nisan 2022 tarihinde
sonuçlandı.
Gezi Parkı davasında açıklanan kararda Osman Kavala’ya
ağırlaştırılmış müebbet verilirken 7 kişiye ise 18’er yıl hapis cezası verildi.

Daha önce
beratla sonuçlanan bu davadan bu kadar ağır cezaların verilmesi, Türk
kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı. Toplumun bu büyük tepkisini en net
yansıtan konuşmayı, 27 Nisan 2022 tarihindeki Meclis Grup Toplantısında İyi
Parti Genel Başkanı Meral Akşener yaptı. Tarihçi akademisyen Akşener,
konuşmasında hükümetin Gezi Olayları ile ilgili öfkesinin gerçek sebebini şu
veciz cümlelerle açıkladı:

         “Değerli dava
arkadaşlarım;

Türk modernleşmesinin önünde, her zaman engeller olacak. Her devirde, mutlaka
yeni Derviş Vahdeti’ler çıkacak.
Her devirde, bizi bu
hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhili ve harici bedhahlarımız olacak.

Varsın olsun. Çünkü her devirde, bu vatanın; Bekçiliğini yapacak
gençleri de olacak.
Vahdeti’lerin karşısına dikilecek, Mustafa Kemal’leri
de olacak.
Topçu Kışlası hayallerine kapılanların karşısında,
dimdik duran çapulcuları da olacak.

İşte o nedenle buradan, bir kez daha
ilan ediyorum:

Parola: Vatan, işareti; Namus!

Kahrolsun istibdat, kahrolsun zulüm!

Yaşasın hürriyet, adalet, müsavat ve
meşveret!”

Önceki İçerikSığınmacı!
Sonraki İçerikİnsanoğlu ve Salgın Hastalıklar
Avatar photo
Bulgaristan göçmeni bir ailenin oğlu Sâkin Öner 05.10.1947 tarihinde Denizli ilinin o zaman Çal ilçesine bağlı bulunan Dedeköy bucağında doğdu. Bugün Dedeköy 'Baklan' adıyla Denizli'ye bağlı bir ilçedir. Babası Emniyet Komiseri merhum Celalettin Öner, (1922-16.12.1970) annesi Denizli'nin Honaz ilçesinden ev hanımı merhume Ulviye Öner (Akkuş)'dir. Annesi 1951yılında vefat etmiştir. Babası 1953 yılında Polis Memuru olarak görev yaptığı Aydın ilinin Nazilli ilçesinde Zarife Öner (Meriçoğlu) ile ikinci evliliğini yapmıştır. Sakin Öner 1951-1953 yılları arasında Dedeköy (Baklan)'da dedesinin ve babaannesinin yanında kalmıştır. İki yıl köy ortamında kalan Öner, burada kırsal kesimdeki Türk insanının yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, zengin halk kültürünü tanıma imkânını bulmuş ve bu döneme ait izler şiirlerine ve yazılarına yansımıştır. ÖĞRENİM HAYATI Babasının memuriyeti sebebiyle 1954-1955 der yılında Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde başladığı İlkokul hayatı; Manisa'nın merkezinde devam edip Afyon'un Sandıklı ilçesinde tamamlandı. 1959-1960 Öğretim yılında Sandıklı Ortaokulu'nda başlayan ortaokul tahsili, Bandırma'da devam edip Van'da tamamlandı. Lise'ye Van'da başlayıp Yozgat'ta tamamladı. 1965 Haziranında girdiği Üniversite Giriş sınavı sonunda birinci tercihi olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Burada öğretimini sürdürürken Babıâli'de Sabah Gazetesi'ne muhabir olarak çalıştı. 1966 yılında Bugün Gazetesi'ne teknik sekreter olarak transfer oldu. Bu arada Hukuk Fakültesi'nden ayrıldı. 1967'de yeniden girdiği Üniversite Giriş İmtihanı'nı kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kayıt oldu. 1967-1972 yılları arasında bu bölümde okudu. Bu süre içinde dergicilik, kitapçılık ve yayıncılık yaptı. 1972 yılı Şubat ayında diploma aldı. Babasının vefatı sebebiyle Denizli iline tâyinini istedi ve aile fertlerinin sorumluluğunu üstlendi. 1981 yılında doktora çalışmalarını başlatan Öner, 1987 yılında doktora yeterlik sınavını verdi. Ancak, idarî görevleri sebebiyle doktora çalışmalarına uzun süre ara vermek mecburiyetinde kaldığından, 2003 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Doktoru oldu. MEMURİYET HAYATI Denizli Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak memuriyet hayatına başladı. 17.02.1973 tarihinde Denizli ilinin Acıpayam ilçesi Darıveren bucağında Fidan Oymak ile evlendi. 1975 yılı Temmuz-Ekim ayları arasında İzmir-Bornova'daki Topçu Taburu'nda kısa süreli askerlik görevini yaptı ve Topçu Asteğmen olarak terhis oldu. Memuriyet hayatı; İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne Müdür Yardımcısı ve Edebiyat Öğretmeni, Tahakkuk Müdür Yardımcısı ve Türkçe Bölümü Öğretim Görevlisi, Sinop Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak devam etti. Çalışma şartlarının uygun olmaması ve ailesinin İstanbul'da kalması sebebiyle, çok sevdiği meslek hayatına Mayıs 1977 tarihinde istifa ederek İstanbul'daki günlük Hergün Gazetesi'nde önce Haber Müdürü sonra da Yazı İşleri Müdürü oldu. 01 Ocak 1980 tarihinde yeniden öğretmenlik mesleğine dönek için başvurdu. Görev emri gelinceye kadar büyük düşünür ve yazar S. Ahmet Arvasi'nin kurduğu Türk Gençlik Vakfı'nın müdürlüğünü yaptı ve bu vakfın yayın faaliyetlerini yürüttü. 23.03.1970 tarihinde İstanbul Kız Lisesi'ne tâyini çıktı. 07.04.1980 tarihinde İstanbul Şehremini Lisesi'ne Edebiyat Öğretmeni ve müdür yardımcısı oldu. 13.12.1982'de İstanbul Pertevniyal Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak nakledildi. Bu okulda 23.08.1983'te Müdür Başyardımcısı oldu. 05.12.1984'te de İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde Müdür olarak vazifelendirildi. 27.06.1987 tarihinde İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü'ne Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildi. 16.10.1992 tarihinde Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne. 29 Haziran 1995 tarihinde ikinci defa İstanbul Millî Eğitim Müdür Yardımcılığına, 01.07.1998 tarihinde Vefa Lisesi camiasının umumi isteği üzerine ikinci defa Vefa Lisesi Müdürlüğüne, 18.08.2010 tarihinde İstanbul lisesi Müdürlüğü'ne kâyin edildi. Mart 2012'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. EDEBİYATTA 50 YIL Sâkin Öner'in edebiyatla ilgisi, 1957 yılında şiir yazmakla başladı. Merakı gelişerek, dosya kâğıdından dergiler yaptı. İlk şiirini 1957 yılında, ilkokul dördüncü sınıfta iken yazdı. "Gurbet" başlıklı bu şiir aynen şöyleydi: Gurbetteyim bugünlerde Geziyorum sahillerde Oturup ağlıyorum Hicran dolu bahçelerde Sızlar gizli yaralar Gönlümde hatıralar Günler geçer de sonra Yaşlar gönlüme dolar Ayrı düştüm sıladan Kan damlıyor yaradan Gurbet ayırma beni Yurttan, eşten ve dosttan. Ortaokul 2. sınıfa Bandırma'daki dayılarının yanında okurken ilk şiiri, Bandırma Ufuk Gazetesi'nde yayınlandı. Öğretmeni Münevver Yardımsever her dersine, Sâkin Öner'e bir şiir okutarak başlardı. Böylece şiir okuma sanatını öğrendi. Şiir okuma görevi Van Lisesi'nde de devam etti. Millî bayramlar ve törenlerin değişmez elemanı idi, okul adına günün anlamına uygun şiiri o okuyordu. Şiirleri Van'da çıkan gazetelerde yayınlandı. Şiir yarışmalarına katılıp dereceler aldı. Ortaokul 3. sınıfta okul idaresinden izin alarak şahsı adına 'Doğuş' adıyla bir duvar gazetesi çıkardı. Bu gazetedeki bütün yazı ve şiirler kendisine aitti. Lise 1. sınıfa geçtiğinde Okul Müdürlüğü, okulun Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığına Öner'i getirdi. Okulun camekânlı büyük bir duvar gazetesi vardı. Artık onu o çıkarıyordu. Gazetede makale, deneme, röportaj, hikâye, şiir, haber, karikatür, bulmaca ve spor olmak üzere çok çeşitli türlere ve konulara yer veriliyordu. 15 günde bir değişen bu gazetede kendisine çeşitli haberler ve spor haberlerinde Cafer İpek, karikatür ve bulmacada da Metin Haldenbilen isimli bir arkadaşı yardım ediyordu. 1962 yazında Ağrı'da bulunan teyzesinin yanına gittiğinde orada yayınlanan günlük Mesuliyet Gazetesi ile temasa geçti. Bu gazetede de 'GÜN-KİN' isimli şiiri yayımlandı. Lise 1. sınıfta iken 1963 yılında Sakin Öner Yeşil Van gazetesinde 'Bahçemin Çiçekleri' başlıklı bir sütunda 'Bülbül' mahlasıyla günlük fıkralar yazmaya başladı. Mahlas kullanmasının sebebi, ailesinin bu tür çalışmalara, derslerini aksatacağı gerekçesiyle karşı olmalarındandı. İçindeki yazma aşkını frenleyemeyen Öner, takma isimle de olsa yazmayı sürdürüyordu. Artık yazma işini, gazetelerdeki kendisinden yaşça büyük ve deneyimli köşe yazarlarıyla polemiğe girmeye kadar götürmüştü. Bu arada Yeşil Van ve diğer gazetelerde sık sık şiirleri yayımlanıyordu. Bu arada Serhat Postası isimli gazetenin açtığı şiir yazma yarışmasında üçüncü oldu. Bir gün, yeni taşındıkları evin sahibiyle girdiği polemiği içeren 'Ev, ev, yine ev...' başlıklı bir yazıya rastlayan babası, 'Bülbül' mahlaslı yazıları onun yazdığını anladı. Fakat hayret ki, hem fazla yüzgöz olmadı, hem de kızmadı. Belki de gizli gizli gurur duydu. Bu süreç, Van'dan Yozgat'a tayin oldukları 1964 yazına kadar devam etti. Babasının 1964 yazında Yozgat'a tâyin olması üzerine Öner, Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi'nde okudu ve buradan mezun oldu. En yakın sınıf arkadaşı Cemil Çiçek'ti. Sakin Öner, ailesinden, Van ve Yozgat'taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetçi ve maneviyatçı duyguları ağır basan, fikrî ve siyasî hareketlerle ilgilenen, şiir ve nesir alanında epey deneyim kazanmış bir genç olarak İstanbul'a gelince Yine şiir, edebiyat dergi yayıncılığı ile ilgilendi. Gazetelerde, muhabir, sayfa sorumlusu ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Yayınevi kurdu, kitap yayınladı, kitaplar yazdı. Üçdal Neşriyat'ta sekreter ve musahhih olarak çalıştı. Bu arada, 1 Kasım 1966 tarihinde Ali Muammer Işın ve Ahmet Karabacak tarafından Millî Hareket adıyla Alparslan Türkeş'in lideri olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'ni destekleyen milliyetçi düşünceyi temsil eden 15 günde çıkan dergi yayımlanmıştı. Bu derginin 15 Aralık 1966 tarihli 4. sayısında Öner'n 'Bekamız İçin Birleşmeliyiz' başlıklı ilk yazısı yayımlandı. Ali Muammer Işın'ın ayrılması üzerine 8. sayıdan itibaren derginin sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. Bu sayıdan itibaren Öner de, derginin Teknik Sekreteri, 48. sayıdan itibaren derginin Genel Yayın Müdürü oldu. Dergi, Eylül 1970'de yayımlanan 50. sayısı ile kapandı. 1969 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği'nin de Genel Sekreteri olan Öner, bu dönemde, Birlik tarafından düzenlenen konferansı kitap hâline getirerek bastırdı. Erol Kılıç'ın başkanlığı döneminde de Birlik adına 'Ergenekon' adıyla bir dergi yayımladı. Bu arada, Cavit Ersin'in 'Millî Ekonomi ve Ziraat', Mustafa Eşmen'in 'Türk Köyü' ve Öncüler Dergisi'nde fikrî yazıları yayımlandı. Millî Hareket Yayınevi, 1970 yılında Cağaloğlu'na taşınınca Beyazsaray 41 numarada Öner, Ergenekon adıyla bir yayınevini kurdu ve Alparslan Türkeş'in Genişletilmiş Dokuz Işık kitabını yayımladı. 1972 yılı başında Ömer Seyfettin'in 'Millî Tecrübelerinden çıkarılmış Ameli Siyaset' isimli eserini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek sadeleştirdi. Bu çalışması Göktuğ Yayınevi tarafından 'Amelî Siyaset' adıyla bastırıldı. Bu, Öner'in basılan ilk kitabıdır. 1972 Mayıs'ında Denizli Lisesi'nde öğretmenliğe tâyin edilince Ergenekon Yayınevi'ni gençlere bıraktı. Denizli Lisesi'ndeki görevi sırasında sınıf ve okul gazetelerinin çıkarılmasına öncülük etti, Mevlana ve Âşık Veysel'le ilgili yazdığı senaryoları sahneye koydu, önemli şairlerimizin anma günlerini yaptı. Okula edebî ve kültürel faaliyetler yönünden bir hareket getirdi. Orada iken yazdığı Abdülhak Hâmit Tarhan isimli biyografi çalışması, 1974'te Toker Yayınları'nca basıldı. Ömer Seyfettin'in 'Türklük Mefkûresi' isimli eserini de Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek 'Türklük Ülküsü' adıyla 1975'te Türk Kültür Yayınları arasında yayımlattı. 1975 Kasımında İstanbul'a Atatürk Eğitim Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Öğretim Görevlisi olarak döndükten sonra, bir taraftan anarşinin at koşturduğu okulda düzeni sağlamaya ve derslere girmeye çalışırken, bir taraftan da edebî çalışmalarına devam etti. Burada görev yaptığı üç yıl içinde 'Ülkücü Şehitlere Şiirler' (1975), 'Ülkücü Hareket'in Şiirleri ve Marşları' (1976) isimli antolojileri, 'Ârif Nihat Asya' (1978) isimli biyografi kitabını, Müslim Ergül ve Osman Nuri Ekiz'le birlikte Eğitim Enstitüleri Türkçe Bölümü 2. sınıf Yeni Türk Edebiyatı (Servet-i Fünûn'dan Cumhuriyet'e kadar) isimli ders kitabını hazırladı ve yayımlattı. Ortadoğu gazetesinde de bazı edebî makaleleri yayınlandı. Bu arada, aralarında S. Ahmet Arvasi'nin de yer aldığı bu okulda görev yapan yirmi arkadaşıyla 'Dokuz Işık' adıyla bir yayınevi kurdu ve bu yayınevi iki yılda on kitap yayımladı. Öner, şimdi geriye dönüp baktığında, her gün anarşik olayların yaşandığı arada öğretmenlerin ve öğrencilerin dövüldüğü ve yaralandığı hatta öldürüldüğü saat 08.00'den 24.00'e kadar devam eden bir mesai sırasınca bu kadar çalışmanın nasıl yapılabildiğine şaşırmakta, bunu gençliğine, dâvâsına olan inancına ve heyecanına bağlamaktadır. 1978 yılı ortalarında, Sinop'a tâyin olduğu ve orada anarşi nedeniyle güvenli bir çalışma ortamı bulamadığından çok sevdiği mesleğinden istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Bu yıl içinde mezuniyet tezi olan Yusuf Akçura'nın Türk Yılı (1928)'nda yer alan 'Türkçülük' isimli 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevrilmesini, sadeleştirmesini, önemli kişi, kurum ve kavramlarla ilgili notları içeren çalışmasını Türkçülük adıyla Türk Kültürü Yayınları arasında yayımlattı. Bu arada, hayatının üçüncü gazetecilik dönemi olan Hergün Gazetesinde Haber Müdürü olarak göreve başladı. Gazetede, bir taraftan bu görevi yürütürken, bir taraftan da haftada üç gün 'Ülkücünün Gündemi' isimli köşede güncel siyasî konularda fıkralar ve önemli olaylarda 1. sahifede imzasız yorumlar yazıyordu. 'Öz Yurdumda Garibim' başlıklı yurtlardan atılan milliyetçi öğrencilerin dramını anlatan röportajı ile 1978 yılında Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti'ne 'En İyi Röportaj Yazarı' seçildi. 1979 yılında yine bu gazetede çalışmasını sürdürürken Toker Yayınları'ndan 'Nihal Atsız' isimli biyografik çalışmasını, Su Yayınları'ndan 'Köy Enstitülerinden Eğitim Enstitülerine' isimli araştırma kitabını yayımlattı. 1979 yılı başlarında gazetenin boşalan Yazı İşleri Müdürlüğü'ne getirildi. Dokuz ay bu görevi sürdürdükten sonra yıl sonunda öğretmenlik görevine dönmek için Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. 1980 yılı Mart'ında İstanbul Kız Lisesi'nde depo öğretmeni olarak göreve döndükten sonra Nisan ayına da Şehremini Lisesi'ne tâyin edildi. Sakin Öner 12 Eylül 1980 İhtilâli'den sonra, Şehremini Lisesi'nde Müdür Yardımcısı olarak yeniden idarecilik görevine başladı. Burada okulun Kültür ve Edebiyat Kolu çalışmalarını yürüttü. Doğa isimli bir okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti. Bu arada Eğitim Enstitüsü'nde iken hazırlamaya başladığı Kompozisyon Sanatı (Düzenli Konuşma ve Yazma Sanatı) isimli kitabı tamamladı. Bu kitap, 1981 yılında Veli Yayınları tarafından yayımlandı. Ortaöğretim ve Yüksek Öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan bu kitap, Öner tarafından ancak 2005 yılında güncelleştirildi ve genişletildi. Okulun Tiyatro Kolu Başkanlığı'nı da yürüten Öner, 1981 yılında 'Gün Işığı' isimli oyunla Millî Eğitim Vakfı 1. Tiyatro Yarışması'na katıldı ve başarı kazanıldı. Aynı yıl Veli Yayınları'ndan İmla-Noktalama ve Cümle Bilgisi, Örnek Açıklamalarla Atasözleri ve Özdeyişler isimli kitabını yayımlattı. 1992 yılında Prof. İskender Pala ve Rekin Ertem'le birlikte Ortaokul 1., 2. ve 3. sınıflar için Türkçe ve Dil Bilgisi kitaplarını hazırladı. Bu altı kitap Deniz Yayınları tarafından yayımlandı. Beş yıl süre ile okutulan bu kitaplar eğitim camiasında büyük ilgi gördü. 'Millî Eğitimin İçinden' adıyla bir kurum içi halkla ilişkiler dergisi çıkardı. 1997 yılında Vefa Lisesi'nin 100. kuruluş yılı anısına bir anı kitabı hazırladı. Bu kitap Vefa Eğitim Vakfı yayını olarak 'Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına' adıyla yayımlandı. 1997 yılı sonlarında seçtiği öğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı'nın talimatıyla Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Türk Dili kitaplarının yazımını sağladı ve editörlüğünü yapı. 2005 yılında da yeni öğretim programları ve tekniklerine göre hazırlan Lise 9. sınıf Türk Edebiyatı kitabının da editörlüğünü yaptı. Özlü Sözler isimli kitabı da1998 yılında Yuva Yayınları tarafından basıldı. 1998 yılı ortalarında yeniden Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne dönen Öner, Kırk yılı aşkın bir süredir yazdığı şiirlerini topladı. Değerli Şairlerimiz Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun'un beğenisi üzerine ilk şiir kitabını 2002 yılında 'İlk Dersimiz Sevgi' adıyla yayımladı. Sakin Öner, son olarak Vefa Lisesi'nin 13. kuruş yıldönümü münasebetiyle Edebiyat Öğretmenleri Hayri Ataş ve Hatice Gülcan Topkaya ile birlikte 'Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına' isimli kitabı hazırladı. Bu arada 2001 yılından bu yana Yeşil-Beyaz isimli okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti ve bu derginin her sayısında bir yazısı yer aldı. 12 Eylül 1980'den sonraki dönemde başta Güneysu, Türk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat olmak üzere çeşitli dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı.