“Gezi Olayları”, toplumun
bütün kesimlerinin içinde yer aldığı ve ülkemizin bütün kentlerine (Bayburt ile Bingöl hariç) yayılan yakın tarihimizin en önemli ve em
geniş katılımlı toplumsal hareketlerindendir.
Toplumun çevre konusundaki
duyarlılığının doruk noktasına çıktığı bu olaylara, devletin resmi
açıklamasına göre 3,6
milyon kişi, resmi olmayan tahminlere göre 7,5 milyon kişi katıldı. Bu olaylar
sırasında biri polis olmak üzere 8 kişi hayatını kaybetti, toplamda 10 bine
yakın kişi yaralandı, yüzlerce kişi tutuklandı, bunlardan 120’den fazlası
hakkında dava açıldı.
“Gezi Olayları”, 2013 yılı Mayıs ayında hükûmetin, İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan ve
sadece umumi hizmette kullanılmak koşulu ile tapuda İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’ne tahsis edilmiş olan Taksim Gezi Parkı’na İstanbul 6’ncı İdare
Mahkemesi ve 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararına
rağmen, imar izni olmadan Topçu
Kışlası’nı yeniden inşa etmesini engelleme eylemi olarak başladı.
Gezi
Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi’ne bakan duvarının 3 metrelik kısmı 27 Mayıs 2013
Pazartesi günü saat 22.00 civarında yıkıldı ve aynı zamanda 5 ağaç da yerinden
söküldü. Taksim Dayanışma grubunun üyeleri iş makinalarının önüne geçerek daha
fazla yıkım yapılmasını engelledi. Ardından bu gruptan 50 kişi parkta çadır
kurarak sabaha kadar nöbet tuttu. 28
Mayıs Salı sabahı parka daha fazla protestocu geldi. Öğle saatlerinde duvar
yıkımına devam etmek isteyen ekip ile protestocular tartışmaya girdi. Yıkım
çalışmalarına devam etmek için, iş makineleri tekrar ilerleyişe geçti ve gruba
büyük bir çoğunluğu zabıta önlüğü giymiş olan Kalyon İnşaat çalışanları
müdahale etti. Çeşitli partilere mensup milletvekilleri de olay yerine gelerek
yıkım ekiplerine, ruhsatlarının olmadığını belirterek yıkım çalışmalarını
tekrar durdular.
Polisler
29 Mayıs Çarşamba günü sabahı saat 05.00 civarı parktaki kalanlara müdahale
etti. Çadırlar kaldırıldı ve inşaat ekibi çalışmalarına tekrar başladı. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan aynı gün gerçekleşen Yavuz
Sultan Selim Köprüsü inşaatının açılışı sırasında “Ne yaparsanız yapın, orası
için karar verdik, yapacağız.” diyerek bu konuda kararlı olduklarını
belirtti. Bunun üzerine Gezi Parkı’na sahip çıkan gençlerin sayısı iyice arttı.
Gecelemek için yeni çadırlar kuruldu.
30 Mayıs
Perşembe günü polisler parkta
bulunan gençlere ikinci defa müdahale etti. Polisin sert müdahalesine rağmen
akşam saatlerinde katılım sayısı daha da arttı. Polis tarafından
boşaltılmasının ardından Gezi Parkı, birkaç hafta boyunca kapalı tutuldu. Bu
süre içerisinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi peyzaj çalışması yaptı ve fıskiye
gibi bazı noktaları onardı. Park daha sonra yeniden halkın kullanımına açıldı. Ağaçların
kesilerek Topçu Kışlası yapılmasına karşı çıkan gençler, yeniden Gezi Parkı’nda
çadırlar kurdular. Kampta gönüllülerin çalıştığı kütüphane, revir, mutfak gibi tesisler
kuruldu. Aralarında sevgi ve saygıya dayalı, çevreye sahip çıkma hedefinde
buluşan bir dostluk oluştu. Birbirlerini destekliyor ve her şeylerini
bölüşüyorlardı. Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı’na sahip çıkan
göstericilere “çapulcular”
diye hitap etti. O tarihten sonra protestocu gençler de
kendilerini “çapulcu” kelimesi ile ifade etmeye başladılar. Bu arada aşırı sol örgütlerin militanları da Taksim Meydanı’na
yerleştiler. Bu grupların olaya karışmaları, her görüşten gencin Gezi Parkı’nın
doğasına sahip çıkmak için asil duygularla yaptıkları o eyleme gölge düşürdü. Daha
sonra meydana gelen olaylarda bu örgütlerin mensuplarının büyük rolü oldu.
Bu eylemler 16 Haziran Pazar gününe
kadar devam etti. O gün Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nın sert müdahaleyle
boşaltılmasının ardından İstanbul’un başka noktalarında ve Türkiye’nin diğer
kentlerinde çok sayıda eylem ve çatışma yaşandı. İstanbul’da eylemler özellikle
Beşiktaş ve Şişli ilçelerinde yoğunlaşırken, birçok noktada hayat durma
noktasına geldi. İstanbul’un Okmeydanı semtinde 14 yaşındaki Berkin Elvan polis
tarafından sıkılan gaz fişeğiyle kafasından ağır yaralandı. Elvan, 9 ay yoğun
bakımda kaldıktan sonra Mart 2014’te hayatını yitirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 18 Haziran 2018 tarihinde bir davette yaptığı konuşmada tekrar “Bak
bugün burada yine söylüyorum; Taksim’deki Gezi Parkı, oraya o tarihi eseri inşa
edeceğiz. Eğer tarihimize sahip çıkacaksak orada tarihi bir eser vardı, o
tarihi eseri oraya yeniden kurduracağız” dedi. Peki Cumhurbaşkanının Topçu
Kışlası’nı yeniden yaptırma ısrarının ardındaki gerçek nedir? Bunu anlamak için
20. Yüzyılın başlarına gitmek gerekiyor?
23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra birçok
subayın İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde siyasi faaliyetlere devamda
ısrarlı olması, ordudaki disiplin ve hiyerarşi anlayışını sarstı. Ayrıca
orduda, “mektepli-alaylı” çatışmasının yoğunlaşması, ardından 7.600’den
fazla alaylı subayın ordudan atılması, bunların muhalefet safına katılmalarına
yol açtı. Askerlikten muaf tutulan medrese mensuplarının askere alınmak
istenmesi tepkilere yol açtı. Bunun sonucunda medreseliler, alaylılarla bir
araya gelerek şikâyetlerine dinî bir görüntü verdiler. Bu şekilde kamuoyunun desteğini sağlamaya
çalıştılar.
Bunlara ek olarak İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’ni
kurmuş olan Derviş Vahdetî’nin yayımladığı Volkan gazetesi ile halkın dinî
duygularını istismar etmesi, yaptığı yayınlarla İttihat ve Terakki Cemiyeti
aleyhine suçlamalarda bulunması, yobaz kesimi de yanına çekerek toplumu cemiyet
ve orduya karşı gerginleştirmesi 31 Mart isyanının çıkmasına zemin
hazırladı.
Gezi
Parkı’nın yıkılıp yerine Topçu Kışlası’nın yapılması tartışmalarında bu
kışlanın 31 Mart Olayı dolayısıyla tarihî ve ideolojik bir simge değeri olduğu
ifade ediliyor. 31 Mart (Rumi 31 Mart 1325/13 Nisan 1909) Olayı, Gezi Parkı’nın bulunduğu yerde yer alan
Topçu Kışlası’nda başlamıştı. Asiler tarafından 12 Nisan günü ve gecesi
Taksim’de bulunan Topçu Kışlası’nda subaylar bağlandı ve hapsedildi. Padişahın yönetimi meclisle paylaştığı II.
Meşrutiyet yönetimine karşı yapılan bu harekete katılan alaylı subaylar ve bazı
askerler ile din adamları, ülkenin şeriata göre yönetilmesini talep etmişti. 31
Mart Olayı, Selanik’ten gelen Hareket Ordusu tarafından bastırılmış ve II.
Abdülhamit, tahttan indirilerek Selanik’e sürülmüştü. Hareket Ordusu’nun Birinci
Mürettep Fırka’sının komutanı Ferik (Korgeneral) Hüseyin Hüsnü Paşa, kurmay
başkanı Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal; İkinci Mürettep Fırka’sının komutanı
Mirliva Şevket Turgut Paşa, kurmay başkanı da Kurmay Yüzbaşı Kâzım
Karabekir’di. Hareketin bastırılması sürecinde en yoğun direnişler, Taksim’deki
Topçu Kışlası ve şu an İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bulunduğu Taşkışla da
olmuştu.
Gezi Olayları ile ilgili dava 25 Nisan 2022 tarihinde
sonuçlandı. Gezi Parkı davasında açıklanan kararda Osman Kavala’ya
ağırlaştırılmış müebbet verilirken 7 kişiye ise 18’er yıl hapis cezası verildi.
Daha önce
beratla sonuçlanan bu davadan bu kadar ağır cezaların verilmesi, Türk
kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı. Toplumun bu büyük tepkisini en net
yansıtan konuşmayı, 27 Nisan 2022 tarihindeki Meclis Grup Toplantısında İyi
Parti Genel Başkanı Meral Akşener yaptı. Tarihçi akademisyen Akşener,
konuşmasında hükümetin Gezi Olayları ile ilgili öfkesinin gerçek sebebini şu
veciz cümlelerle açıkladı:
“Değerli dava
arkadaşlarım;
Türk modernleşmesinin önünde, her zaman engeller olacak. Her devirde, mutlaka
yeni Derviş Vahdeti’ler çıkacak. Her devirde, bizi bu
hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhili ve harici bedhahlarımız olacak.
Varsın olsun. Çünkü her devirde, bu vatanın; Bekçiliğini yapacak
gençleri de olacak. Vahdeti’lerin karşısına dikilecek, Mustafa Kemal’leri
de olacak. Topçu Kışlası hayallerine kapılanların karşısında,
dimdik duran çapulcuları da olacak.
İşte o nedenle buradan, bir kez daha
ilan ediyorum:
Parola: Vatan, işareti; Namus!
Kahrolsun istibdat, kahrolsun zulüm!
Yaşasın hürriyet, adalet, müsavat ve
meşveret!”