Gerilim, Mağduriyet ve Kazanımlar

87

30 Mart 2014 seçimi mağlubu olmayan, fakat eşkazananlar arasında tek galibi olan bir seçim olarak siyaset tarihimize geçecek.  Bu galip AKP’dir. Bu galebesini de; izlediği sanal bir düşmana karşı gerilim stratejisi ve buna bağlı mağduriyet edebiyatı, halkın kazanımlarını kaybedeceği korkusu ve son çıkardığı “bütün şehir yasası”na dönüşen  Büyükşehir Yasası’dır.

SONUÇLARIN ANALİZİ

Bu seçimlerin sonucunu önce oy oranlarına göre değerlendirelim;

  • v AKP, 2009’daki yerel seçimlerde %39 olan oyunu %4 arttırmış, 2011’deki genel seçimlerde%49 olan oyunu %5-6 geriletmiş görünüyor.
  • v CHP, 2009’daki yerel seçimlerde %23 olan oyunu %4, 2011’deki genel seçimlerde %26 olan oyunu %1arttırmış görünüyor.
  • v MHP, 2009’daki yerel seçimlerde%16 olan oyunu %1, 2011’deki genel seçimlerde %13 olan oyunu %5 arttırmış görünüyor. MHP; 3 büyükşehir ve 5 ilde birinci, 29 ilde ikinci parti durumundadır. Bunun parti kurmaylarınca iyi değerlendirilmesi gerekir.
  • v BDP, 2009’daki yerel seçimlerde %5,7 olan oyunu korumuş görünüyor. Bu parti 2011’deki genel seçimlere bağımsız adaylarla katıldığı için bir mukayese yapamıyoruz.

Bu seçimlerin sonucunu bir de kazanılan büyük şehir ve il belediye başkanlıkları sayılarına göre değerlendirelim;

  • v AKP, 2009’daki yerel seçimlerde 10 büyük şehir ve 35 il belediye başkanlığı, 2014 yerel seçimlerinde ise 18 büyük şehir ve 31 il belediye başkanlığı kazanmıştır.
  • v CHP, 2009’daki yerel seçimlerde 3 büyük şehir ve 10 il belediye başkanlığı, 2014 yerel seçimlerinde ise 6 büyük şehir ve 7 il belediye başkanlığı kazanmıştır.
  • v MHP, 2009’daki yerel seçimlerde 1 büyük şehir ve 8 il belediye başkanlığı, 2014 yerel seçimlerinde ise 3 büyük şehir ve 5 il belediye başkanlığı kazanmıştır.
  • v BDP, 2009’daki yerel seçimlerde 1büyük şehir ve 7 il belediye başkanlığı, 2014 yerel seçimlerinde ise 2 büyük şehir ve 8 il belediye başkanlığı kazanmıştır. Ahmet Türk’ün kazandığı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığını da bu partinin hanesine yazarsak, toplamda 3 büyük şehrin belediye başkanlığını kazandıklarını söyleyebiliriz.
  • v 2009’daki yerel seçimlerde Bağımsızlar 1 büyük şehir ve 2 il belediye başkanlığı kazanmışlardır. Diğer partilerde 3 il belediye başkanlığı kazanmışlardır. Diğer partiler 2014 yerel seçimlerinde büyük şehir ve il belediye başkanlığı kazanamamışlardır.

AKP’NİN DEZAVANTAJLARI

AKP 30 Mart 2014 seçimlerine son beş yılda  oluşan şu sorunların dezavantajıyla girdi:

  • v Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla STK, basın ve üniversite mensuplarına yapılan hukuk dışı yargılamalar ve uzun tutuklulukların maşeri vicdanda oluşturduğu tepki; orduya kumpas kurulduğu algısı,
  • v Barış sürecinde PKK’ya verilen ana dilde eğitim dahil çeşitli tavizler, Apo ve Kandil’le görüşmeler,
  • v Başbakanın ayrıştırıcı, ötekileştirici, tahrik edici söylemleri,
  • v Sosyal medyaya uygulanan ambargolar, twitter ve you toube hesaplarının kapatılması,
  • v Basın patronlarına uygulanan baskılar, gazetecilerin ve köşe yazarlarının yazılarına sansür ve işten çıkarttırmalar,
  • v Gezi sürecinde gençlere uygulanan baskı, tazyik ve “çapulcu” gibi aşağılayıcı yakıştırmalar,
  • v Özel hayata ve yaşama tarzına aşırı müdahaleler,
  • v Cumhuriyet’in kurucuları ve değerleri ile mücadele, intikam alma eylemleri,
  • v Dış politikadaki yanlışlar, Suriye ile ilgili ülkeyi savaşa sürükleyebilecek girişimler,
  • v 17 Aralık ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, Bakan çocuklarının ve Halk Bankası Genel Müdürünün evlerinde, kasalarda ve ayakkabı kutularında bulunan milyon dolarlar, avrolar,
  • v Başbakanın birçok konuda basına, yargıya, spor dünyasına ve ihalelere müdahale ettiğini iddia eden tapeler,
  • v Dershanelerin kapatılması, Milli Eğitim Bakanlığında on binlerce personelin kıyıma uğratılma hazırlıkları,
  • v “Paralel devlet, paralel yapı” diye nitelendirilen Gülen cemaatine yönelik tahkir ve tehdit edici söylemler, baskılar, bu yapıya mensup diye yargı ve emniyetteki büyük kıyım,
  • v Spor dünyasına ve özellikle Fenerbahçe ve Beşiktaş camiasına müdahaleler.

BAŞBAKANIN SEÇİM STRATEJİSİ

30 Mart 2014 seçimlerini,  AKP adına tek başına Başbakan kurmaylarıyla oluşturduğu şu stratejiyi izleyerek ve şu argümanları kullanarak başarıya ulaştı:

  • v Seçimden dokuz ay önce gerçekleşen 80 ilde üç milyon kişinin katıldığı Gezi olaylarının “mevcut iktidarı yıkmak” için yapıldığını, bu eylemi dış güçlerin ve onlarla işbirliği yapan “Faiz Lobisi”nin desteklediğini belirterek büyük sermayeye saldırdı.
  • v Sonra Gülen cemaatini “paralel devlet” diye nitelendirerek, bu heyulaya “milli iradeye kumpas kurarak meşru iktidarı yıkmak” gibi oldukça iddialı bir misyon yükledi. Bütün seçim süreci boyunca bu nevzuhur yapıyı hedefe koydu ve kum torbası gibi sağdan soldan saldırıya geçti.
  • v Bu yapının dış güçlerle işbirliği yaparak Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla STK’ya kumpas kurduğunu, bununla ilgili yargılamalarda adil davranılmadığını, komutanların uzun tutukluluk yoluyla mağdur edildiklerini, KCK tutuklamaları ile barış sürecinin sabote edilmek istendiğini iddia etti.
  • v 17 Aralık ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarındaki Bakan çocuklarının, İranlı Rıza Zerrab’ın tutuklanmalarının bu yapının savcı ve polisleri tarafından yapıldığını ve bütün dinlemelere ait tapelerin bu yapı tarafından sızdırıldığını öne sürdü.
  • v Seçim boyunca 1940’lı yıllarda müslümanlara zulüm yapıldığını, camilerin ahıra dönüştürüldüğünü, serbest ibadet yapılamadığını öne sürerek CHP’ye saldırdı. Ayrıca 27 Mayıs 1960 İhtilalini CHP’nin yaptırdığını ve Menderes’i de CHP’nin idam ettirdiğini propaganda etti.
  • v 28 Şubat sürecinde mağdur edilen başörtülü kızların mağduriyetlerinin bu dönemde giderildiğini, başörtüsünün her alanda serbest bırakıldığını, kapatılan İmam Hatip Ortaokullarının kendileri tarafından açıldığını, bu okulların üniversite girişlerinde önlerindeki katsayı engelinin kendilerince kaldırıldığını, iktidardan giderlerse bu olumsuzlukların tekrar yaşanabileceğini vurguladı.
  • v On iki yıllık AKP iktidarında sağlık hizmetleri, eğitimde bedava kitap ve tablet dağıtılması, duble yollar, metrolar, Marmaray, Toki evleri gibi büyük projelerin gerçekleştirildiği, dar gelirlilere beyaz eşya, kömür ve koli yardımları gibi sosyal yardımların yapıldığı hatırlatıldı. Yeni dönemde sayısı binleri bulan projenin gerçekleştirileceği belirtildi.

Sözün kısası, Başbakan, MHP ve CHP’nin, meşru iktidarı devirmek isteyen dışarıyla bağlantılı “Pensilvanya” dediği paralel yapı ve onların destekçisi “Faiz Lobisi” ile ittifak halinde olduğu algısını işledi ve tutturdu. Muhalefet olarak “paralel yapı”yı seçti ve ona saldırdı, CHP ve MHP’yi unutturdu. Her seçimde kullandığı mağduriyet edebiyatını bu seçimde de yaptı ve toplumu mağdur edileceğine inandırdı. Toplumda meşru iktidarına  sahip çıkma refleksini uyandırdı. Buna bağlı bir gerilim stratejisi izledi. Dindarların ve yardımlardan yararlanan dar gelirlilerin kazanımlarını kaybedecekleri korkusunu yaydı.

MUHALEFET NE YAPTI?

30 Mart 2014 seçimleri propaganda döneminde MHP ve CHP ise, Başbakanın gerilim stratejisine uydu.     17 Aralık ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, Bakan çocuklarının ve Halk Bankası Genel Müdürünün evlerinde, kasalarda ve ayakkabı kutularında bulunan milyon dolarlar, avrolar; dinlemelere ait tapelerin içeriği üzerinde durdu. Bir karşı gerilim stratejisi oluşturmaya çalıştılar.

Halbuki Başbakan bu stratejiyi uygularken, etrafını kazandırdıkları, yaptıkları ve yapacakları ile doldurdu. İktidar ayakkabı kutularını milyon dolarlarla dolu gösterdi, muhalefet ile propaganda süreci boyunca boş ayakkabı kutularını gösterdi.Vatandaş dolusu varken boş kutunun yanına gitmez. Bu argüman, meşru iktidarı “Parelel yapı”nın kumpası kurarak devireceği argümanı karşısında zayıf kaldı. Muhalefet,  halka yeni dönemde yeni projelerin ve kazandırılacak hakların müjdesini veremedi.

 

Ayrıca, barış sürecinde ordunun ve güvenlik güçlerinin geri çekilmesiyle, PKK ve Kürtçülerin Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki şehir yapılanmaları, özerk yönetim hazırlıkları ve gerçek “paralel devlet”in kurulmakta olduğu gerçeğini yeterince halkımıza anlatılamadı. CHP bunu bazı mülahazalarla, bir kesimini rahatsız etmemek için bilinçli olarak yapmadı. MHP’nin ise böyle endişeleri olmamakla birlikte, belki de toplumu daha fazla germemek için konuyu fazla vurgulamadı. İktidar zaten bu konuya hiç temas etmemiş, bilinçli olarak gözlerden uzak tutmuştur.

Başbakan ustalık dönemi hünerlerinden en büyüğünü, 14 ili daha büyükşehir statüsüne geçirirken yaptı. Büyükşehir Yasası’nı çıkarırken, seçim bölgesini genişletti. Daha önce seçimlerde sadece büyükşehri oluşturan merkez ilçelerde oturanlar oy kullanırken, taşra ilçe, belde ve köyleri de oy verme kapsamına aldı. Çünkü AKP, şehir merkezlerinde daha zayıf, taşra ve kırsalda ise daha güçlüydü. AKP’nin siyaset mühendisleri bunun matematiksel hesabını da yaparak yasayı buna göre düzenlediler. Böylece, Büyükşehir Yasası,”Bütünşehir Yasası”na döndü. Taşra ve kırsal, büyükşehirde oturanın yerel yöneticisinin seçiminde söz sahibi oldu. Fakat muhalefet bu süreçte çok sessiz kaldı. Belki de büyükşehir olacak illerde yanlış anlaşılma korkusuyla bu tavrı sergilediler. Muhalefet birçok büyükşehri, bu uygulamadan dolayı kaybetti.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

Seçimde muhalefet istediği bir sonucu alamamıştır, fakat hezimete de uğramamıştır. Muhalefet bir önceki seçimlerde aldığı oyu korumuş, hatta 1-2 puan arttırmıştır. Ama siyasi konjonktürün bu kadar aleyhinde geliştiği ve muhalefetin bunu aşırı vurguladığı bir ortamda iktidarın aldığı bu sonuç, büyük başarıdır.  İktidar, oluşturduğu “gerilim stratejisi, paralel yapının AKP’ye ve ülkeye ihaneti, mağduriyet edebiyatı ve kazanımların kaybedilebileceği korkusu”na dayanan politikasını başarıyla uygulamıştır. Başbakan “uzun adam” ve “iyi hatip”  imajını bir defa daha iyi kullanmış ve büyük kitleyi söylediklerine ikna etmeyi başarmıştır. Bunda yandaş ve havuz medyasının ve dönem zenginlerinin de büyük payı vardır.

Şimdi muhalefet ne yapacak? Siyasete havlu mu atacak, hiçbir şey yapmadan kulağının üstüne mi yatacak, yoksa silkinip yeni oluşturacağı politikalarla mücadeleye devam mı edecek? Tutulacak yol, erenlerin hikmetindedir.Yunus Emre diyor ki: “Her gün yeniden doğarız/Bizden kim usanası”. Mevlâna ise “Dün dünde kaldı cancağızım/Bugün yeni şeyler söylemek lazım” diyor. Politika filozofumuz Süleyman Demirel de “Dün dündür, bugün bugündür” demiyor mu? Öyleyse muhalefet de dünü dünde bırakıp yola devam edecek.

Önce sonuçlara takılıp kalmayacağız. Halkı suçlayarak bir yere varamayız, kendi beceriksizliğimizi örtemeyiz. Dünden ders alıp, hatalarımızı ve yanlışlarımızı belirleyeceğiz. Yeni politikalar, bunlara göre yeni projeler ve yol haritaları ortaya koyacağız.. Halkımızı yeterince tanıyamamışız, öyleyse yeniden tanımaya koşacağız. Halkın kodlarını çözeceğiz. Bunu yapan nasıl yapıyorsa, biz de öyle yapacağız. Bunun için önce kendimize güveneceğiz. Bir gönül seferberliği üslubu içinde halkımızın gönlüne, aklına ve mantığına dokunacağız. Bizim de bir şeyler yapabilecek, mevcut iktidar gittiğinde onun yerini fazlasıyla doldurabilecek bir potansiyele sahip olduğumuza onu inandıracağız.

Yeni bir dil, yeni bir yaklaşım, yeni bir yol ve yeni bir programla, gerekirse yeni yüzlerle yola çıkacağız. Büyük Atatürk’ün dediği gibi “Dinlememek üzere yola çıkanlar asla yorulmazlar”. Durmak yok, yola devam…

Önceki İçerikSevdalara – Sevdalılara
Sonraki İçerikSeçim Sonuçları Tahminimde Yanıldım
Avatar photo
Bulgaristan göçmeni bir ailenin oğlu Sâkin Öner 05.10.1947 tarihinde Denizli ilinin o zaman Çal ilçesine bağlı bulunan Dedeköy bucağında doğdu. Bugün Dedeköy 'Baklan' adıyla Denizli'ye bağlı bir ilçedir. Babası Emniyet Komiseri merhum Celalettin Öner, (1922-16.12.1970) annesi Denizli'nin Honaz ilçesinden ev hanımı merhume Ulviye Öner (Akkuş)'dir. Annesi 1951yılında vefat etmiştir. Babası 1953 yılında Polis Memuru olarak görev yaptığı Aydın ilinin Nazilli ilçesinde Zarife Öner (Meriçoğlu) ile ikinci evliliğini yapmıştır. Sakin Öner 1951-1953 yılları arasında Dedeköy (Baklan)'da dedesinin ve babaannesinin yanında kalmıştır. İki yıl köy ortamında kalan Öner, burada kırsal kesimdeki Türk insanının yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, zengin halk kültürünü tanıma imkânını bulmuş ve bu döneme ait izler şiirlerine ve yazılarına yansımıştır. ÖĞRENİM HAYATI Babasının memuriyeti sebebiyle 1954-1955 der yılında Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde başladığı İlkokul hayatı; Manisa'nın merkezinde devam edip Afyon'un Sandıklı ilçesinde tamamlandı. 1959-1960 Öğretim yılında Sandıklı Ortaokulu'nda başlayan ortaokul tahsili, Bandırma'da devam edip Van'da tamamlandı. Lise'ye Van'da başlayıp Yozgat'ta tamamladı. 1965 Haziranında girdiği Üniversite Giriş sınavı sonunda birinci tercihi olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Burada öğretimini sürdürürken Babıâli'de Sabah Gazetesi'ne muhabir olarak çalıştı. 1966 yılında Bugün Gazetesi'ne teknik sekreter olarak transfer oldu. Bu arada Hukuk Fakültesi'nden ayrıldı. 1967'de yeniden girdiği Üniversite Giriş İmtihanı'nı kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kayıt oldu. 1967-1972 yılları arasında bu bölümde okudu. Bu süre içinde dergicilik, kitapçılık ve yayıncılık yaptı. 1972 yılı Şubat ayında diploma aldı. Babasının vefatı sebebiyle Denizli iline tâyinini istedi ve aile fertlerinin sorumluluğunu üstlendi. 1981 yılında doktora çalışmalarını başlatan Öner, 1987 yılında doktora yeterlik sınavını verdi. Ancak, idarî görevleri sebebiyle doktora çalışmalarına uzun süre ara vermek mecburiyetinde kaldığından, 2003 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Doktoru oldu. MEMURİYET HAYATI Denizli Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak memuriyet hayatına başladı. 17.02.1973 tarihinde Denizli ilinin Acıpayam ilçesi Darıveren bucağında Fidan Oymak ile evlendi. 1975 yılı Temmuz-Ekim ayları arasında İzmir-Bornova'daki Topçu Taburu'nda kısa süreli askerlik görevini yaptı ve Topçu Asteğmen olarak terhis oldu. Memuriyet hayatı; İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne Müdür Yardımcısı ve Edebiyat Öğretmeni, Tahakkuk Müdür Yardımcısı ve Türkçe Bölümü Öğretim Görevlisi, Sinop Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak devam etti. Çalışma şartlarının uygun olmaması ve ailesinin İstanbul'da kalması sebebiyle, çok sevdiği meslek hayatına Mayıs 1977 tarihinde istifa ederek İstanbul'daki günlük Hergün Gazetesi'nde önce Haber Müdürü sonra da Yazı İşleri Müdürü oldu. 01 Ocak 1980 tarihinde yeniden öğretmenlik mesleğine dönek için başvurdu. Görev emri gelinceye kadar büyük düşünür ve yazar S. Ahmet Arvasi'nin kurduğu Türk Gençlik Vakfı'nın müdürlüğünü yaptı ve bu vakfın yayın faaliyetlerini yürüttü. 23.03.1970 tarihinde İstanbul Kız Lisesi'ne tâyini çıktı. 07.04.1980 tarihinde İstanbul Şehremini Lisesi'ne Edebiyat Öğretmeni ve müdür yardımcısı oldu. 13.12.1982'de İstanbul Pertevniyal Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak nakledildi. Bu okulda 23.08.1983'te Müdür Başyardımcısı oldu. 05.12.1984'te de İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde Müdür olarak vazifelendirildi. 27.06.1987 tarihinde İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü'ne Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildi. 16.10.1992 tarihinde Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne. 29 Haziran 1995 tarihinde ikinci defa İstanbul Millî Eğitim Müdür Yardımcılığına, 01.07.1998 tarihinde Vefa Lisesi camiasının umumi isteği üzerine ikinci defa Vefa Lisesi Müdürlüğüne, 18.08.2010 tarihinde İstanbul lisesi Müdürlüğü'ne kâyin edildi. Mart 2012'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. EDEBİYATTA 50 YIL Sâkin Öner'in edebiyatla ilgisi, 1957 yılında şiir yazmakla başladı. Merakı gelişerek, dosya kâğıdından dergiler yaptı. İlk şiirini 1957 yılında, ilkokul dördüncü sınıfta iken yazdı. "Gurbet" başlıklı bu şiir aynen şöyleydi: Gurbetteyim bugünlerde Geziyorum sahillerde Oturup ağlıyorum Hicran dolu bahçelerde Sızlar gizli yaralar Gönlümde hatıralar Günler geçer de sonra Yaşlar gönlüme dolar Ayrı düştüm sıladan Kan damlıyor yaradan Gurbet ayırma beni Yurttan, eşten ve dosttan. Ortaokul 2. sınıfa Bandırma'daki dayılarının yanında okurken ilk şiiri, Bandırma Ufuk Gazetesi'nde yayınlandı. Öğretmeni Münevver Yardımsever her dersine, Sâkin Öner'e bir şiir okutarak başlardı. Böylece şiir okuma sanatını öğrendi. Şiir okuma görevi Van Lisesi'nde de devam etti. Millî bayramlar ve törenlerin değişmez elemanı idi, okul adına günün anlamına uygun şiiri o okuyordu. Şiirleri Van'da çıkan gazetelerde yayınlandı. Şiir yarışmalarına katılıp dereceler aldı. Ortaokul 3. sınıfta okul idaresinden izin alarak şahsı adına 'Doğuş' adıyla bir duvar gazetesi çıkardı. Bu gazetedeki bütün yazı ve şiirler kendisine aitti. Lise 1. sınıfa geçtiğinde Okul Müdürlüğü, okulun Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığına Öner'i getirdi. Okulun camekânlı büyük bir duvar gazetesi vardı. Artık onu o çıkarıyordu. Gazetede makale, deneme, röportaj, hikâye, şiir, haber, karikatür, bulmaca ve spor olmak üzere çok çeşitli türlere ve konulara yer veriliyordu. 15 günde bir değişen bu gazetede kendisine çeşitli haberler ve spor haberlerinde Cafer İpek, karikatür ve bulmacada da Metin Haldenbilen isimli bir arkadaşı yardım ediyordu. 1962 yazında Ağrı'da bulunan teyzesinin yanına gittiğinde orada yayınlanan günlük Mesuliyet Gazetesi ile temasa geçti. Bu gazetede de 'GÜN-KİN' isimli şiiri yayımlandı. Lise 1. sınıfta iken 1963 yılında Sakin Öner Yeşil Van gazetesinde 'Bahçemin Çiçekleri' başlıklı bir sütunda 'Bülbül' mahlasıyla günlük fıkralar yazmaya başladı. Mahlas kullanmasının sebebi, ailesinin bu tür çalışmalara, derslerini aksatacağı gerekçesiyle karşı olmalarındandı. İçindeki yazma aşkını frenleyemeyen Öner, takma isimle de olsa yazmayı sürdürüyordu. Artık yazma işini, gazetelerdeki kendisinden yaşça büyük ve deneyimli köşe yazarlarıyla polemiğe girmeye kadar götürmüştü. Bu arada Yeşil Van ve diğer gazetelerde sık sık şiirleri yayımlanıyordu. Bu arada Serhat Postası isimli gazetenin açtığı şiir yazma yarışmasında üçüncü oldu. Bir gün, yeni taşındıkları evin sahibiyle girdiği polemiği içeren 'Ev, ev, yine ev...' başlıklı bir yazıya rastlayan babası, 'Bülbül' mahlaslı yazıları onun yazdığını anladı. Fakat hayret ki, hem fazla yüzgöz olmadı, hem de kızmadı. Belki de gizli gizli gurur duydu. Bu süreç, Van'dan Yozgat'a tayin oldukları 1964 yazına kadar devam etti. Babasının 1964 yazında Yozgat'a tâyin olması üzerine Öner, Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi'nde okudu ve buradan mezun oldu. En yakın sınıf arkadaşı Cemil Çiçek'ti. Sakin Öner, ailesinden, Van ve Yozgat'taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetçi ve maneviyatçı duyguları ağır basan, fikrî ve siyasî hareketlerle ilgilenen, şiir ve nesir alanında epey deneyim kazanmış bir genç olarak İstanbul'a gelince Yine şiir, edebiyat dergi yayıncılığı ile ilgilendi. Gazetelerde, muhabir, sayfa sorumlusu ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Yayınevi kurdu, kitap yayınladı, kitaplar yazdı. Üçdal Neşriyat'ta sekreter ve musahhih olarak çalıştı. Bu arada, 1 Kasım 1966 tarihinde Ali Muammer Işın ve Ahmet Karabacak tarafından Millî Hareket adıyla Alparslan Türkeş'in lideri olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'ni destekleyen milliyetçi düşünceyi temsil eden 15 günde çıkan dergi yayımlanmıştı. Bu derginin 15 Aralık 1966 tarihli 4. sayısında Öner'n 'Bekamız İçin Birleşmeliyiz' başlıklı ilk yazısı yayımlandı. Ali Muammer Işın'ın ayrılması üzerine 8. sayıdan itibaren derginin sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. Bu sayıdan itibaren Öner de, derginin Teknik Sekreteri, 48. sayıdan itibaren derginin Genel Yayın Müdürü oldu. Dergi, Eylül 1970'de yayımlanan 50. sayısı ile kapandı. 1969 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği'nin de Genel Sekreteri olan Öner, bu dönemde, Birlik tarafından düzenlenen konferansı kitap hâline getirerek bastırdı. Erol Kılıç'ın başkanlığı döneminde de Birlik adına 'Ergenekon' adıyla bir dergi yayımladı. Bu arada, Cavit Ersin'in 'Millî Ekonomi ve Ziraat', Mustafa Eşmen'in 'Türk Köyü' ve Öncüler Dergisi'nde fikrî yazıları yayımlandı. Millî Hareket Yayınevi, 1970 yılında Cağaloğlu'na taşınınca Beyazsaray 41 numarada Öner, Ergenekon adıyla bir yayınevini kurdu ve Alparslan Türkeş'in Genişletilmiş Dokuz Işık kitabını yayımladı. 1972 yılı başında Ömer Seyfettin'in 'Millî Tecrübelerinden çıkarılmış Ameli Siyaset' isimli eserini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek sadeleştirdi. Bu çalışması Göktuğ Yayınevi tarafından 'Amelî Siyaset' adıyla bastırıldı. Bu, Öner'in basılan ilk kitabıdır. 1972 Mayıs'ında Denizli Lisesi'nde öğretmenliğe tâyin edilince Ergenekon Yayınevi'ni gençlere bıraktı. Denizli Lisesi'ndeki görevi sırasında sınıf ve okul gazetelerinin çıkarılmasına öncülük etti, Mevlana ve Âşık Veysel'le ilgili yazdığı senaryoları sahneye koydu, önemli şairlerimizin anma günlerini yaptı. Okula edebî ve kültürel faaliyetler yönünden bir hareket getirdi. Orada iken yazdığı Abdülhak Hâmit Tarhan isimli biyografi çalışması, 1974'te Toker Yayınları'nca basıldı. Ömer Seyfettin'in 'Türklük Mefkûresi' isimli eserini de Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek 'Türklük Ülküsü' adıyla 1975'te Türk Kültür Yayınları arasında yayımlattı. 1975 Kasımında İstanbul'a Atatürk Eğitim Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Öğretim Görevlisi olarak döndükten sonra, bir taraftan anarşinin at koşturduğu okulda düzeni sağlamaya ve derslere girmeye çalışırken, bir taraftan da edebî çalışmalarına devam etti. Burada görev yaptığı üç yıl içinde 'Ülkücü Şehitlere Şiirler' (1975), 'Ülkücü Hareket'in Şiirleri ve Marşları' (1976) isimli antolojileri, 'Ârif Nihat Asya' (1978) isimli biyografi kitabını, Müslim Ergül ve Osman Nuri Ekiz'le birlikte Eğitim Enstitüleri Türkçe Bölümü 2. sınıf Yeni Türk Edebiyatı (Servet-i Fünûn'dan Cumhuriyet'e kadar) isimli ders kitabını hazırladı ve yayımlattı. Ortadoğu gazetesinde de bazı edebî makaleleri yayınlandı. Bu arada, aralarında S. Ahmet Arvasi'nin de yer aldığı bu okulda görev yapan yirmi arkadaşıyla 'Dokuz Işık' adıyla bir yayınevi kurdu ve bu yayınevi iki yılda on kitap yayımladı. Öner, şimdi geriye dönüp baktığında, her gün anarşik olayların yaşandığı arada öğretmenlerin ve öğrencilerin dövüldüğü ve yaralandığı hatta öldürüldüğü saat 08.00'den 24.00'e kadar devam eden bir mesai sırasınca bu kadar çalışmanın nasıl yapılabildiğine şaşırmakta, bunu gençliğine, dâvâsına olan inancına ve heyecanına bağlamaktadır. 1978 yılı ortalarında, Sinop'a tâyin olduğu ve orada anarşi nedeniyle güvenli bir çalışma ortamı bulamadığından çok sevdiği mesleğinden istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Bu yıl içinde mezuniyet tezi olan Yusuf Akçura'nın Türk Yılı (1928)'nda yer alan 'Türkçülük' isimli 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevrilmesini, sadeleştirmesini, önemli kişi, kurum ve kavramlarla ilgili notları içeren çalışmasını Türkçülük adıyla Türk Kültürü Yayınları arasında yayımlattı. Bu arada, hayatının üçüncü gazetecilik dönemi olan Hergün Gazetesinde Haber Müdürü olarak göreve başladı. Gazetede, bir taraftan bu görevi yürütürken, bir taraftan da haftada üç gün 'Ülkücünün Gündemi' isimli köşede güncel siyasî konularda fıkralar ve önemli olaylarda 1. sahifede imzasız yorumlar yazıyordu. 'Öz Yurdumda Garibim' başlıklı yurtlardan atılan milliyetçi öğrencilerin dramını anlatan röportajı ile 1978 yılında Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti'ne 'En İyi Röportaj Yazarı' seçildi. 1979 yılında yine bu gazetede çalışmasını sürdürürken Toker Yayınları'ndan 'Nihal Atsız' isimli biyografik çalışmasını, Su Yayınları'ndan 'Köy Enstitülerinden Eğitim Enstitülerine' isimli araştırma kitabını yayımlattı. 1979 yılı başlarında gazetenin boşalan Yazı İşleri Müdürlüğü'ne getirildi. Dokuz ay bu görevi sürdürdükten sonra yıl sonunda öğretmenlik görevine dönmek için Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. 1980 yılı Mart'ında İstanbul Kız Lisesi'nde depo öğretmeni olarak göreve döndükten sonra Nisan ayına da Şehremini Lisesi'ne tâyin edildi. Sakin Öner 12 Eylül 1980 İhtilâli'den sonra, Şehremini Lisesi'nde Müdür Yardımcısı olarak yeniden idarecilik görevine başladı. Burada okulun Kültür ve Edebiyat Kolu çalışmalarını yürüttü. Doğa isimli bir okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti. Bu arada Eğitim Enstitüsü'nde iken hazırlamaya başladığı Kompozisyon Sanatı (Düzenli Konuşma ve Yazma Sanatı) isimli kitabı tamamladı. Bu kitap, 1981 yılında Veli Yayınları tarafından yayımlandı. Ortaöğretim ve Yüksek Öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan bu kitap, Öner tarafından ancak 2005 yılında güncelleştirildi ve genişletildi. Okulun Tiyatro Kolu Başkanlığı'nı da yürüten Öner, 1981 yılında 'Gün Işığı' isimli oyunla Millî Eğitim Vakfı 1. Tiyatro Yarışması'na katıldı ve başarı kazanıldı. Aynı yıl Veli Yayınları'ndan İmla-Noktalama ve Cümle Bilgisi, Örnek Açıklamalarla Atasözleri ve Özdeyişler isimli kitabını yayımlattı. 1992 yılında Prof. İskender Pala ve Rekin Ertem'le birlikte Ortaokul 1., 2. ve 3. sınıflar için Türkçe ve Dil Bilgisi kitaplarını hazırladı. Bu altı kitap Deniz Yayınları tarafından yayımlandı. Beş yıl süre ile okutulan bu kitaplar eğitim camiasında büyük ilgi gördü. 'Millî Eğitimin İçinden' adıyla bir kurum içi halkla ilişkiler dergisi çıkardı. 1997 yılında Vefa Lisesi'nin 100. kuruluş yılı anısına bir anı kitabı hazırladı. Bu kitap Vefa Eğitim Vakfı yayını olarak 'Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına' adıyla yayımlandı. 1997 yılı sonlarında seçtiği öğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı'nın talimatıyla Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Türk Dili kitaplarının yazımını sağladı ve editörlüğünü yapı. 2005 yılında da yeni öğretim programları ve tekniklerine göre hazırlan Lise 9. sınıf Türk Edebiyatı kitabının da editörlüğünü yaptı. Özlü Sözler isimli kitabı da1998 yılında Yuva Yayınları tarafından basıldı. 1998 yılı ortalarında yeniden Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne dönen Öner, Kırk yılı aşkın bir süredir yazdığı şiirlerini topladı. Değerli Şairlerimiz Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun'un beğenisi üzerine ilk şiir kitabını 2002 yılında 'İlk Dersimiz Sevgi' adıyla yayımladı. Sakin Öner, son olarak Vefa Lisesi'nin 13. kuruş yıldönümü münasebetiyle Edebiyat Öğretmenleri Hayri Ataş ve Hatice Gülcan Topkaya ile birlikte 'Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına' isimli kitabı hazırladı. Bu arada 2001 yılından bu yana Yeşil-Beyaz isimli okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti ve bu derginin her sayısında bir yazısı yer aldı. 12 Eylül 1980'den sonraki dönemde başta Güneysu, Türk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat olmak üzere çeşitli dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı.