Geri Döndürülebilir ve Döndürülemez Tahribat

111

Geri döndürülemez tahribat” sözüyle kastettiğim ekonomimizin içinde bulunduğu vahim ve hazin tablo
değil.

Cumhurbaşkanlığı
sistemine geçtiğimizden bu yana dolar kuru 4,70 liradan 16,7 liraya çıktı. Yani
üç buçuk yılda Türk Lirası yaklaşık olarak dörtte birine düştü. Sadece son
üç buçuk ayda yüzde 100 devalüasyon oldu.
TL sadece dolar karşısında değil
bütün dünya para birimleri karşısında anormal değer kaybetti.

Enflasyondaki hızlı yükseliş yüzünden her türlü malın etiket fiyatları günlük değil, gün içinde
birkaç kere değiştirilir oldu.

Öngörülemezlik hali
yüzünden malı olan satmak istemiyor, “yarın daha pahalıya olur” diye düşünenler
ihtiyaçlarını öne alıp, bozulmayan ürünleri stoklamaya çalışıyorlar. Hiç kimse
elinde TL tutmak istemiyor. Çoğu döviz veya altın alıyor. Alabilenler otomobil,
emlak gibi alanlara yatırım yapmaya çalışıyor.

Star
TV’de döviz büfesinden bir dolar satın alan bir teyzenin videosunu
izledim. “Bu bir doları ne yapacaksın?” sorusuna, bu hanımefendi “böyle
böyle biriktirmeye çalışıyorum”
cevabını verdi. İçim yandı. Çünkü
bugün 15 liraya aldığı bir ürünün yarın 20 lira olacağını; yarın bir dolarının 20
lira olacağını görüyordu. Bu teyzemiz bile aslında 15 lirasının değerini korumaya
çalışıyordu.

Paranın
üç fonksiyonu vardır. Bunlar; Değer ölçüsü ve hesap birimi olma, mübadele
aracı olma, tasarruf aracı olma.
Türk Lirası bu üç özelliğini de
kaybediyor. Fiyatlar TL’ye göre değil dövizle belirleniyor. Ticaret dövizle
yapılıyor. Tasarruflar dövize döndü. Türkiye’deki bankaların mevduat
hesaplarının yüzde 63’ü artık döviz hesabı. Yani TL artık para olmaktan
çıkıyor.

Ekonomideki
bu savruluş, belirsizlik ve yönetemezlik halinin verdiği zararlar -mevcut
iktidar devam ettiği taktirde- düzeltilemez ve geri döndürülemez.

Ancak
bir iktidar değişikliği olur, akıl ve bilimi önceleyen, liyakatli
insanlara yetki veren bir yönetim gelirse tahribat düzeltilebilir ve bir kısım
kayıplarımız telafi edilebilir.

Bunun
için kurumlar içinde partizanlık yerine liyakatin getirilmesi, bağımsız
kurumların ehil ellerde gerektiği gibi yönetilmesi,
“söz dinleyen”
yöneticiler yerine millet menfaatini önceleyen kararlarda ısrar edebilen
yönetimlere emanet edilmesi gerekir.

Türkiye’nin
yeniden ayağa kalkmayı sağlayabilecek bir potansiyeli vardır. Eğer doğal ve insan
kaynakları iyi kullanılırsa, hukuk ve demokrasi kuralları işletilirse
kaybolan
yılların bir kısmı geri kazanılabilir. Denge ve denetim mekanizmalarını
işleten bir yönetim sistemi ile hatalar azaltılabilir.

Bahsettiğimiz
ilkelere dayalı yapılacak değişim ile birbirini olumlu olarak tetikleyen mümbit
bir ekosistem
kurulabilir.

Fakat
AKP iktidarlarının yaptığı tahribatın bir de “geri döndürülemez “ve “kısmen
geri döndürülebilir”
olanları var.

******************************

Neler Geri Döndürülemez?

Prof.
Dr. İskender Öksüz, Karar Gazetesindeki köşe yazısında, AKP iktidarının
politikalarının yarattığı geri döndürülemez kayıplarımıza örnekler
vermiş. Yazıdan alıntı yapalım:

“Mesela
beyin göçü dediğimiz insan sermayesi kaybımız! En değerli birkaç
tıp fakültemizin yıllık toplam mezun sayısından fazla hekimimizin bir yıl
içinde yurt dışına göçtü. Hekimlerimizde hâl buysa diğer alanlarda nasıldır?

Her meslekte ‘konvertible’ insan gücümüzü de kaybediyoruz.

Geri
döndürülemez (tersinmez) bir başka değişim var. Liyakatin iki paralık edildiği sözde
üniversitelerde sözde eğitim gören gençlerin yılları.
Bunlar geri
gelmeyecek.

Yazılıda
doksan- yüz alıp ilçe başkanından tezkiyesi olmadığı için sözlüde elenen
gencin kaybı ve kurumun bu genci alamadığı için kaybı…
Bunlar da geri
gelmez.

Fakat
en vahimi, yeteneklilerin, iyi yetişmişlerin dışarda kalması değil. En
vahimi, yeteneksizlerin kurumları doldurması. İşte bu sonuncusu kurumu
çökertir.

Kurum gelenektir. Liyakatlilerin
girdiği, liyakat ve başarıya göre yükseldiği, en liyakatli ve başarılının
yönettiği kurum… Bu silsile bir kere bozuldu mu bir daha eski kalitesine
dönemez.

Mühendisine,
teknisyenine, hekimine, savcısına, hâkimine güvenemeyeceğiniz ülkeler vardır
dünyada. Diplomalarının hiçbir anlam ifade etmediği ülkeler. Bunların insanları
liyakatsizdir. Anladık. Fakat şunu da anlayalım: Liyakatsiz insanların
kadrolarını oluşturduğu sistemlerden liyakat sahibi genç eleman da yetişmez.
Devre kapanmıştır. Kötü kötüyü üretecektir ve ülke alçalan bir spiral içinde
çöküşe gidecektir.

Türkiye
böyle bir felaket helezonuna düşmemeli.

İşte
palavra değil, gerçek Kurtuluş Savaşı budur.”

******************************

Liyakatsiz Kadrolar

Yeni Hazine ve Maliye
Bakanı Nureddin Nebati’nin ekonomi tahsili ve ekonomi yönetimi tecrübesi yok.

Ekonomi bilgisi Kamu Yönetimi tahsili sırasında aldığı “Ekonomi’ye Giriş”
dersinden ibaret.

“Ekonomist” olduğunu söyleyen
Cumhurbaşkanımızın hangi dersleri kimden aldığını bilmiyoruz.

Çok
bilgili ve tecrübeli uzmanların olduğu T.C. Merkez Bankası’nın başına, hiç
Merkez Bankası tecrübesi olmayan
Yeni Şafak Gazetesi ekonomi yazarı
Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu
başkan (guvernör) olarak atandı. Akabinde yönetimdeki
“söz dinlemeyen” üyeler de görevden alındı.
Sonra dövizin geldiği seviyeyi
biliyorsunuz.

Şimdi bu
üçlü
, Bakanın kendi ifadesiyle, “2010 yılından bu yana yanlış uygulanan
bir sistemi değiştiriyoruz”
diye “yeni bir model denemesi” yapıyor.

Sadece Merkez Bankası, TÜİK, YSK, BDDK gibi bağımsız kurumlar değil, Bakanlıklardan devlet bankalarına, Üniversitelerden
Milli Eğitim kadrolarına, İçişlerinden Dışişlerine, Adaletten Sağlığa, Anadolu
Ajansından TRT’ye devletin bütün birimleri liyakatsiz fakat siyasi
referanslı insanlarla dolu.

Liyakatsiz
AKP kadrolarının yaptığı tahribatın geri döndürülmesi çok zor olacak. Ama zararın
neresinden dönersek kârdır.

İdare
hukukunda “telafisi güç ya da imkânsız zarar veren” idari işlemler
hakkında, mahkeme “yürütmenin durdurulması” kararı verir. AKP
iktidarının zararlarını durdurmak için yapılacak en etkili önlem derhal
seçim kararı
alınması olacaktır. 

Önceki İçerikEkonomide Devletçi Modele Dönüş Çözüm Olur mu?
Sonraki İçerikAhde Vefa Toplantıları
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.