Gerçek Yiğit Öfkesini Yenendir

182

Öfke, fıtrî bir duygudur, bu itibarla her insan öfkelenebilir, ama önemli olan öfkeyi kontrol edebilmektedir. Kızgınlık anında sabretmek, öfkesini yenmek ve insanların hatalarını affetmek takva sahibi olgun müminlerin özelliğidir.

 

Öfke, kontrol edilemediği zaman ferdî ve toplumsal pek çok zarara sebebiyet veren bir davranıştır. Öfkenin din ıstılahındaki karşılığı “gazap”tır. Sözlükte “kızmak, öfkelenmek; kızgınlık, öfke duygusu” anlamına gelen gazap genellikle rızâ ve hilim kavramlarının karşıtı olarak kullanılmaktadır. Bir ahlâk kavramı olarak ise acı veren kötü bir davranışın kişinin ruhunda uyandırdığı kızgınlık, intikam alma duygusu ve cezalandırma isteği anlamında kullanılmaktadır. (Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB. Yay. sh. 201)

 

Öfkenin zararları

Öfkelenmenin ferdî ve sosyal pek çok zararı vardır. Şeytan kalbi öfke ateşiyle kavrulan kimsenin üzerinde çok daha kolay etkili olur, ona her istediğini kolayca yaptırır. Onu sonradan pişmanlık duyacağı ve mahcup olacağı yanlış davranışları yapmaya sevkeder. Bu sebeple büyüklerimiz, “Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır”demişlerdir.

 

Aşırı şekilde öfkelenen kimse aklını tam olarak kullanamaz, basireti bağlanır ve muhakeme gücünü kaybeder. Bu durumdaki bir insanın doğru kararlar vermesi ve adil olması beklenemez. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz (s.a.s.); “Bir hâkim öfkeli iken, iki kişi arsında hüküm vermesin”(Tirmizî, Ahkâm, 7) buyurarak, müminleri öfkenin etkisiyle yanlış şeyler yapmaktan sakındırmıştır.

 

Öfkelenen insan normal düşünme ve hareket etme yeteneğini kaybeder. Doğru düşünemediği için de ne konuştuğunu bilmez, ağzından çıkanı kulağı duymaz hale gelir. Kişi böyle durumlarda söz ve davranışlarıyla başkalarını kırıp incitebilir, en kötüsü de Allah korusun kendisini dinden, imandan çıkaracak sözler sarfedebilir. Yani öfkeli kişi, “öfkeyle kalkan zararla oturur”sözünde olduğu gibi hep zararlı çıkar.

 

Öfkesini kontrol edemeyen insanlar çok basit nedenlerle kavga ederler ki, bunların sonu çoğu kez yaralama ve kan dökmeye kadar varabilmektir. Kontrol edilemeyen öfkenin sonucunda nice aile dramları yaşanmakta, akraba ve komşular arasına kin ve düşmanlık girmekte, nice cinayetler işlenmekte, toplumda huzur ve güven ortamı bozulmaktadır. İşte bir anlık öfke ateşinin meydana getirdiği maddî ve manevî zararlar saymakla bitmez. Dinimiz öfkemize yenik düşerek yanlışdavranışlarda bulunmamamız konusunda bizleri uyarmakta; bizleri öfkemizi kontrol etmeye ve affedici olmaya teşvik etmektedir.

 

Hz. Peygamber (s.a.s.), kötülükleri daha baştan önlemek maksadıyla Müslümanlara özellikle de çabuk öfkelenmeye müsait olanlara öfkelenmemeyi tavsiye etmiştir. Bir adam Hz. Peygamber (s.a.s.)’e gelerek, “Bana öğüt ver” dedi. Peygamber Efendimiz, ona“Kızma!” buyurdu.  Adam dileğini bir kaç defa tekrarladı.Hz. Peygamber (s.a.s) de her defasında “Kızma!” buyurdu.   (Buharî, Edeb, 76)

 

Öfkenin Zararlarından Korunma Yolları

Öfke anında nefsine hâkim olmak ve sabretmek oldukça zordur. Bu nedenleen baştan öfkelenmemeye çalışmak, her şeye rağmen öfkelenildiğinde ise öfkeyi kontrol etmeye gayret etmek gerekir. Öfkeyi kontrol etmek ve zararlarından korunmak için şunlar tavsiye edilmektedir:

 

1.     Allah’a sığınmak: Allah’a sığınmak, yani halk arasında “eûzü” olarak bilinen, “Eûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm: İlâhi rahmetten kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım” sözünü söylemek öfke ve kızgınlığı giderir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”(Fussılet, 41/36)

 

Öfkeyi körükleyen şeytan olduğundan ondan Allah’a sığınmak suretiyle öfke ve kızgınlığı kontrol altına almak mümkün olmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir gün birbirlerine sövüp duran iki kişinin kavgasına şahit olmuş, bunun üzerine şöyle buyurmuştur: “Ben bir söz biliyorum, eğer bu kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık hali geçer. Eğer o, “Eûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm: İlâhi rahmetten kovulmuş şeytandan Allaha sığınırım” derse, üzerindeki hâl kaybolur.”(Müslim, Birr, 109)

 

2.    Duruş şeklini değiştirmek: Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Biriniz öfkelendiğinde,  ayakta ise otursun. Yine sakinleşmezse yanı üzerine yatsın”(Ebu Davûd, Edeb, 3) buyurarak, öfkelenen kimsenin o andaki duruş şeklini değiştirmesini tavsiye etmiştir.

 

3.     Abdest almak: Öfke ateşini söndürmenin yollarından biri de abdest almaktır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Öfke şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak su ile söndürülür. Biriniz öfkelendiği zaman abdest alsın.” (Ebu Davûd, Edeb, 3)

 

4.    Susmak: Öfkeye hâkim olmanın en etkili yollarından birisi de susmaktır. Zira karşılıklı hakaret vb. kötü sözlerin söylendiği bir münakaşada sabredip karşılık vermemek çoğu kez kavganın büyümeden sona ermesini sağlamaktadır. Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (s.a.s.), “Biriniz öfkelendiğinde sussun”(Ahmedİbn-i Hanbel, I, 239) buyurmuştur.

Meşru öfke

Dinimiz insanın yaratılıştan sahip olduğuöfke duygusunun tamamen yok edilmesini değil, bu duygunun kontrol altında tutularak hayra ve iyiliğe yönlendirilmesini istemektedir. Çünkü öfke tamamen kötü bir duygu değildir. Yani öfkenin gerekli görüldüğü ve meşru sayıldığı durumlar da bulunmaktadır.

 

Dinimizde kişinin nefsini tatmin için ve şahsî çıkarları için kızıp öfkelenmesi uygun görülmezken, İslam’a, Kur’an’a, Hz. Peygamber’e ve kutsal değerlere saldırı söz konusu olduğunda Allah için kızıp öfkelenmek meşru sayılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.), Allah’ın koyduğu sınırlar çiğnendiği zaman öfkelenmiş ve böyle durumlarda öfkelenmekte sakınca görmemiştir.Bunun yanında zulüm ve haksızlık karşısında sessiz kalmayıp, tepki göstermek, zalime karşı tavır almak da övgüye değer bir “şecaat ve kahramanlık” olarak görülmektedir.

 

Öfkesini yenenlerin mükâfatı

Öfkelerine hâkimolarak dinimizin uygun görmediği bir davranış sergilemekten sakınan kimseler hem bu dünyada hem de ahirette kazançlı çıkacaklardır. Kur’an-ı Kerim’de bu kazanç, cennet ve mükâfatların en büyüğü olan Allah sevgisi olarak açıklanmıştır: “Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.”(Âl-i İmrân, 3/133-134)Yine Kur’an’da, öfkelendiği zaman bağışlamak, mü’minlerin üstün özellikleri arasında sayılmıştır.(Şûrâ, 42/37)

 

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de müminleri kızgınlık anında öfkelerini yenip sabretmeye teşvik ederek şöyle buyurmuştur: “Gereğini yerine getirmeye gücü yettiği halde, öfkesini yenen kimsenin kalbini, Allah Teâlâ emniyet ve imanla doldurur.”(Ebu Davûd, Edeb, 3)

 

Öfkeyi yenip suçluyu affetme konusunda Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in sevgili torunu Hz. Hasan’ın başından geçen şu hadiseçok güzel bir örnektir: Bir gün Hz. Hasan’ın kölesi elindeki yemek tabağını düşürerek Hz. Hasan’ın elbisesini kirletmişti. Cezalandırılacağını düşünen köle, Âl-i İmrân suresi 134. ayetinin,“Onlar ki, öfkelerini yenerler” kısmını okudu. Hz. Hasan köleye bakarak, “Öfkemi yendim” dedi. Köle bu defa ayetin “insanları affeder” bölümünü okudu. Hz. Hasan da, “Bağışladım” dedi. Bu cevap karşısında çok sevinen ve cesaretlenen köle devamla, “Allah iyilik edenleri sever” diyerek ayeti tamamladı. Hz. Hasan (r.a.) bunun üzerine, “Ben de seni âzâd ettim” dedi ve onu hürriyetine kavuşturdu.

 

Hz. Peygamber (s.a.s.) öfkeyi yenmedeki başarıyı halk arasında övünç sebebi olan yiğitlik kavramıyla ifade etmiş,kahramanlığınfizikî güç gösterisi ve kaba kuvvete başvurmak olmadığını, asıl yiğitliğin öfkeyi yenmek olduğunu bildirmiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Gerçek yiğit, güreşte rakibini yenen kimse değil; kızdığı zaman öfkesini yenen kimsedir.” (Buhârî, Edeb, 76, 102; Müslim, Birr 107, 108)Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu hadis-i şerifinde mü’minleri, insanî ilişkilerde ortaya çıkan problemlerin çözümümde meşru olmayan yollara başvurmaktan sakındırmakta; insanın şecaat duygularını, güç ve kuvvetini hayrayönlendirmektedir.

 

Netice olarak; dinimizde nefsini tatmin için kızmak ve öfkelenmek doğru bulunmamış, haklı sebepler olsa bile kişinin şahsına yapılan bir kötülük karşısında öfkesine hâkim olup suçluyu affetmesi büyük bir fazilet sayılmıştır. Bununla birlikte dinimizin meşru kıldığı hususlardan taviz verilmesi veya dinî ve millî değerlere karşı suç işlenmesidurumunda gösterilen öfke, yerinde ve olması gerekli bir tepki olarak değerlendirilmiştir.

 

Öfkesine hâkim olabilen ve onu Hakk’ın rızası istikametinde kullanan kazançlı çıkacak, öfkesinin kontrolünü yitiren ve onun esiri olan kimse ise hem dünyada hem de ahirette zarara uğrayacaktır. Öyleyse öfkemizi yenerek Allah’ınsevdiği kimselerden olmaya çalışmalıyız.