Bir meydan muharebesine katılmışız gibi güvenlik kuvvetlerimiz şehit oluyor. Yetkililer ‘nefretle kınıyoruz, üzülüyoruz / o halde oturuyoruz‘ mesajı veriyorlar. Çünkü bu kalıpların fiili olarak ürettiği algı budur. Böyle bir durumda eyleme dönüşmeyen her söz bitmeyen hikâyedir.
Uluslararası Güçler Tehdit Ediyor: Eğer bir örgüt sınırları aşarak uluslararası düzeyde sığınma, barınma ve örgütlenme imkânı buluyorsa, finans kurumlarına, yayın kuruluşlarına sahipse, saldırı düzenliyor ve katliam yapıyorsa bu örgütün arkasında uluslararası güçler vardır. PKK terör örgütü ve uzantıları ilan edilen savaşın sadece taşeronlarıdır. Gerçek bu. Peki, sizlere soruyorum. Bu terör örgütünün arkasında yer alan güçlerin kimler olduğunu, hangi yardımları yaptıklarını, silah ve uyuşturucu malzemelerini nasıl temin ettiklerini ve intikalini nasıl sağladıklarını, finans ve mühimmat yardımını kimlerin yaptığını, dağda yaralanan teröristleri kimlerin tedavi ettiğini her hangi bir yöneticinin açıkladığını gördünüz mü? Bu açıklama yapılmadığı sürece söylenen her şey bitmeyen hikâyedir. Seçimden sonra Ankara’ya karşı Diyarbakır gösterisi, ardından özerklik ilanı, 13 şehit ve yaralılar; sizce bunların hepsi bir tesadüf mü? Bu olay, yerel ve uluslararası güçlerin, siyasi iktidara BDP’yi istediği şekilde TBMM’ye al, sürece uygun düşen kararları çıkar, yoksa hâ, selamıdır!
Önce Federasyon Sonra Bağımsızlık: Ülkemizde etnik bölünme sosyolojik olarak imkânsızdır. Çünkü toplum bütün yerleşkelerde içiçe yaşamakta, aynı değerleri, tarihi kaderi paylaşmakta ve akrabalık bağları kurmaktadır. Etnik ayrımcılık üzerinden devlet inşa etmek isteyen yerel ve uluslararası ustalar bu gerçeği gördüler. 1993 Ağustos ayında Irak’ın Kuzeyi’nde iki kürtçü oluşumun birleşerek gerçekleştirdikleri Kürdistan Birlik Partisi şu kararı aldı: Federasyon, bağımsızlığa geçişin daha kolay yoludur. Federasyondan bağımsızlığa geçişi AB ülkeleri de kabul eder. Öyleyse önce federasyon sonra bağımsızlık amaç olmalıdır. O günden bu tarafa siyasi değerler üzerinden yerel ve uluslararası mutfakta pişirilen politika budur. 2001’den itibaren izlenen politikaların tümünün markası bu mutfağa aittir. İsterseniz her iki tarafın söylediklerini karşılaştırın.
Eştoplumlaştırıcılık ve Çoketnikli Politikalar: Açılım talebinin ve politikasının siyaset dilindeki adı: Eştoplumlaştırıcılık ve çoketnikli modeldir. Bu modele göre etnik çatışma ve bölünme potansiyeline sahip olan devletlerin izlemesi gereken yol: Eştoplumlaştırıcı demokrasi teorisinin siyasi uyum stratejilerdir. Milli devlet içinde çok milletli demokrasi şeklindeki seçenek, bir devlet içinde birkaç milletin eşit ortaklığına dayanmalıdır. Bu model, çok milletli bir devletteki etnik ve kültürel grupların siyasi uyumu için gerekli koşulları sunar. Birçok devlet çok milletli olduğu için eş toplumlaştırıcı model, milliyetçilik probleminin olduğu bu devletler için liberal bir modeldir. Bu model birçok ülkede kullanılmış, her kullanıldığı yerde sistem çökmüştür. İşte bu nedenle modeli ihraç eden Batılı devletler, başarısızlığın nedenini modelin iyi uygulanmadığına bağlayarak iki şart daha eklemişlerdir: (a) Devlet içinde yer alan hiçbir millet yürütme veya yasamada çoğunluk teşkil etmemelidir. (b) Her millet kendi alanı içinde özerklik araçlarına sahip olmalıdır.
Basitleştirilmiş formül çerçevesinde, belirtilen modelin pek çok milli devletin yaşadığı sorunu çözeceği ileri sürülerek sistemin tanımı şu şekilde yapılmaktadır: Bu durum tipik olarak çok milletli koalisyon hükümetlerini veya federalizm ya da değişik milletler için yetki devri yoluyla merkezi hükümette veya merkezde orantılı şekilde milletlerin temsilini bünyesinde barındırır. Çözüm numarası altında anılan zümrenin ülkemize layık gördükleri durum ve sistem budur. Ülkemizde ileri demokrasi ve uyum adına icat edilmiş ‘Kürt sorunu’ üzerinden Boşnak, Laz, Çerkez ve Türk şeklinde yapılan amaçlı sıralamayı anılan kesimlerin içinde yer alan siyasilerin, aydınların ve bürokratların, PKK terör örgütü ve sivil görüntülü uzantıların ağızlarını her açtıklarında telaffuz etmeleri tesadüf değildir. Bazılarının açıkça bazılarının ise üstü örtük ve ince bir şekilde önerdikleri model budur. Federalizm / özerklik, başkanlık sistemi gibi kavramlar altında pişirilen ve önümüze konulan çözüm budur.
Sorun Gerçek, Çözüm Sahte: Evet, bu ülkede bölgesel ve uluslararası güçlerin tezgahladığı, birilerinin de göz kırptığı bir terör sorunu var. Bu sorun, gerçek bir sorundur. Ancak bazen açık, bazen üstü kapalı olarak önerilen çözüm sahtedir. Çünkü Türk Milleti, bir kabile toplumu değildir. Ortak kültüre dayalı bir milli devlettir. Sayılan kesimlerin tümü, aynı kültürün ve aynı tarihin insanlarıdır. Bu fitneyi üretenlerin derdi, demokrasi değildir. Bunların derdi kargaşa üreterek Türk Milleti’ni acze düşürmektir. Öyleyse toplumu soysuz değişmelerin açık pazarı haline getiren bu sürecin aktörlerine ve saz arkadaşlarına karşı direnmek milli ve tarihi görevdir.