12 Eylülde halkoyuna sunulacak olan Anayasa değişiklikleri paketinin maksadını açıklamaya çalışan AKP’nin belli başlı tezleri şunlar:
- Bu değişikliklerle “darbe anayasası” yerine “sivil Anayasa” gelecek. “Demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinin daha geliştiği” bir Anayasamız olacak.
- 12 Eylül 1980 darbesini yapan komutanlardan (konseyden) hesap sorulabilecek.
- Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı daha demokratik hale getirilecek.
11 konuda değişiklik yapan değişiklik paketinde asıl önemli konunun Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısını ve işleyişini değiştiren maddeler olduğu tartışılmaz gerçek. Çünkü ana muhalefet partisi CHP, daha TBMM’de oylamalar yapıldığı sırada AKP’ye, “bu iki konuyu ayıralım, diğer konulara biz de destek verelim, referanduma bu maddelerin gitmesine lüzum kalmayacak oy çokluğunu sağlayalım. İstiyorsanız sadece üst yargı organları ile ilgili düzenlemeleri halkoyuna sunabiliriz” teklifi yapmıştı.
AKP bu teklife yanaşmamış ve bütün değişiklikleri bir paket halinde ve tek bir soru sorarak halkoyuna sunmakta ısrar etmişti. Demek ki maksat insan hak ve özgürlükleri ve darbecilerden hesap sorma değildi, bu iddialar bir ambalajdan ibaretti.
Kaldı ki, bu “darbe anayasası” 1987 yılından itibaren 110 defa değiştirilmiş. Bunun yaklaşık yarısı (54 adedi) AKP’den önceki 57. Hükümet (koalisyon hükümeti) tarafından gerçekleştirilmiş. TBMM’de sağlanan mutabakatlarla yapıldığı için bu değişiklikler böyle patırtı koparmadan yapılabilmiş.
12 Eylül darbecilerini yargılama ise zamanaşımı veya en azından yaşları sebebiyle mümkün değil. Zamanaşımını ortadan kaldıran ve darbeyi “insanlık suçu” sayan muhalefetin kanun teklifini kabul etmeyen iktidarın hedefinin sadece Yüksek Yargı kurumları olduğu açık.
A- Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısının değişmesi neden bu kadar önemli?
- Başbakan Erdoğan, “bu değişiklikleri açılım için yapıyoruz. Bunun arkasından daha önemli değişiklikler gelecektir” diyor. İçişleri Bakanı Beşir Atalay da, “Demokratik açılım için anayasa değişikliği şart” demişti. Habur’da yaşanan rezaletten sonra durgunlaşan “Kürt Açılımı” projesinin önünde Anayasa Mahkemesi ve HSYK mevcut yapısıyla engel teşkil etmekte.
Açılımcıların talebi Türkiye Cumhuriyeti’nin tek devlet, tek millet, eşit vatandaşlık üzerine kurulmuş yapısını değiştirmek. İlk etapta iki milletli, federatif bir yapıya zemin hazırlayacak “Türkiye vatandaşlığı” ve “çok ulusluluk” kavramlarını getiren anayasa değişikliklerinin yapılmasını istiyorlar. Seçimlerden sonra böyle bir proje uygulanmak istendiğinde Anayasa Mahkemesinden geçmesi ancak üyelerin değiştirilmesi halinde mümkün olabilecek.
Bu projeye karşı çıkması muhtemel ilk güç olan TSK sindirildi. Sıra Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısının değiştirilmesinde.
- Yapılan ciddi anketler, seçimlerden sonra AKP iktidarının sona erme ihtimalinin kuvvetli olduğunu gösteriyor. Zaten son mahalli seçimlerde aldığı oy oranının bile tek başına iktidar olmaya yetmediği hesaplanmıştı. Bugüne kadar AKP’ye oy vermiş olan, ekonomik krizin mağdurları ile “Kürt açılımına” tepki duyan seçmen kitlesinden büyükçe bir bölümün artık AKP’ye oy vermemesi sonucu, bu parti oy kaybına uğrayacak gibi gözüküyor.
AKP, izlediği agresif politikalar sebebiyle iktidarları süresince çok düşman kazandı. Muhalefete düşmesi halinde AKP ve yöneticileri hakkında bugüne kadar bildiğimiz, bilmediğimiz birçok dosyanın ortaya çıkması, “Yüce Divan” dâhil çeşitli yargı süreçlerinde sıkıntılar çekeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu ihtimale karşı da Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısının değiştirilmesi gerekli görülmekte.
- AKP’nin seçimlerden tek başına iktidar olarak çıkmayı başarması halinde de Başbakan Erdoğan’ın “Parlamenter Sistemi”, “Başkanlık Sistemine” doğru dönüştürecek bir yapısal değişiklik yapmak ve devlet başkanı olmak isteyeceğinden kuşku duymamak lazım. Bu konuda da en önemli iki engel mevcut yapısıyla Anayasa Mahkemesi ve HSYK’dır.
B- Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısının değişmesi mümkün mü?
1- ANAYASA MAHKEMESİ: Referanduma sunulan değişiklikle, Anayasa Mahkemesi üye sayısı 11’den 17’ye çıkarılıyor. Halkoylamasında evetler çok çıkarsa, üyeler şöyle seçilecek:
3 üye TBMM tarafından; 14 üye Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek.
(Üçü Yargıtay, ikisi Danıştay, biri Askerî Yargıtay, biri Askerî Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; 3’ü en az ikisi hukukçu olmak üzere Yükseköğretim Kurulu’nun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; 4’ü üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçilecek.)
Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Anayasa Mahkemesi’nin mevcut yedek üyeleri asıl üye sıfatını kazanacak.
Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ni temsil eden 7 üyenin, yürütmenin etkisine girmeyeceği düşünülebilir. Buna karşılık, Kurulun diğer 10 üyesinin, seçim şekli dikkate alındığında yürütmenin güdüm alanında kalması kuvvetle muhtemeldir. YÖK’ün yapısı nasıl değiştiyse, iktidarın Anayasa Mahkemesi’ni de değiştirmesinin aynı şekilde mümkün olabileceğini söyleyebiliriz.
2- HSYK: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye sayısı 7’den 22’ye çıkarılıyor. Adalet Bakanının ve Müsteşarının HSYK üyeliği devam ediyor ve yetkileri genişletiliyor.
Adalet Bakanı, Müsteşarı, Cumhurbaşkanı’nın doğrudan seçtiği 4 üye ile Türkiye Adalet Akademisi’nden gelen 1 üyenin yani 7 üyenin doğrudan hükümetin istediği vasıflarda olacağı muhakkak. 15 üye ise Türkiye’deki bütün adli yargı hâkim ve savcıları ile bütün idari yargı hâkim ve savcıları tarafından seçilecek. 15 üyenin yarıya yakınının da iktidar yanlısı olma ihtimalini de dâhil edersek, 22 üyeli kurulun en az 2/3’ünün aynı yapıda olacağı ortaya çıkmaktadır. Sonuçta, HSYK da yürütmenin etki alanına girmiş olacaktır.
Bu durumda, tek parti iktidarlarında yasama ve yürütmenin adeta birleştiği de dikkate alınırsa, “kuvvetler ayrılığı” ilkesi fiilen kalkmış olacaktır. Bu ise, hiçbir demokraside söz konusu olamayacak, “tek adam” hâkimiyeti demektir.