Ak Partili siyasetçi ve yandaş kalemlerin konuştuğu ve
yazdıklarına göre Almanya bizi kıskana dursun; Almanya geçtiğimiz yıl 50 Milyar
Euro bütçe fazlası verirken, Türk hükümeti 2022 yılı bütçe açığını kapatmak için
ek bütçe yapmak zorunda kalıyor.
Güneşin balçıkla sıvanmayacağının en büyük göstergesi aşağıdaki
raporda açıklıkla belli olmasına rağmen halâ batılı gelişmiş ülkelerin
ekonomilerini çarpıtarak Türkiye ekonomisi ile mukayese etmeleri, aslında
yandaşlığın ne kadar da iflah olmaz ama kendileri açısından vazgeçilemez
olduğunu tartışmalarından anlıyorsunuz. Necip Fazıl’ın yıllar önce böyleleri
için söylediği söz hafızamda halâ tazeliğini koruyor. “Yorulmaz diz, tükenmez söz, utanmaz yüz!” Bu kelimelerin hepsi de
bu arkadaşlarda fazlasıyla mevcut.
Ankara’da temsilciliği bulunan Almanya merkezli KAS Konrad-Adenauer-Stiftung
Vakfı tarafından 15 Şubat 2022 tarihinde açıklanan bir rapora göre gençliğin
büyük çoğunluğu geleceğinden umutsuz.
Yapılan saha çalışmasına göre:
Türkiye’nin geleceğinin
umutsuz olduğunu düşünenlerin oranı %62,8.
Geleceklerinden tamamen
umutsuz olanların oranı ise 35,2.
Fırsat bulduklarında
başka bir ülkeye gitmek isteyenlerin oranı dudak uçuklatacak türden %72,9.
Gençlerin Cumhurbaşkanlığı
sistemine güveni %19, 4.
Adalete güven ise: 11,
9.
Devletin kurumlarına
güvenenler: %70,3. Bilim ve Bilim adamlarına güven %61,8.
Atatürk’e güven ise en
yüksek seviyede: 83,3
Yukarıda açıklanan rakamların ışığı altında gençlerin
görüşlerini tahlil edecek olursak, raporun doğruluğundan kesinlikle şüphem yok.
Bu gençler diyorlar ki: “benim
geleceğimle oynama, devletin rafa kaldırdığın kurumlarını yürürlüğe koy, Bilimden
ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çizgisinden
şaşma.”
Sokak röportajlarında gençlerle yapılan söyleşilerde gençler:
“Yıllar oldu bir sinemaya gitmedim,
ailemin gönderdiği para yurt ve kantin
masraflarıma zor yetiyor, dışarıya çıkıp bir yemek yesem bir hafta aç gezmem
gerekecek….”
20 Yılın sonunda Türkiye gençliğinin bugününe ve yarınına
bakış açısı maalesef böyle.
Sevgili okuyucularım gelin isterseniz “Eski Türkiye” dedikleri Türkiye’nin 40 yıl 50 yıl ilerisine bir
nostalji yapıp o günlere gidelim. Daha lise çağlarında bir delikanlı
geleceğinden umutlu Lise öğrencisiyse, gelecekte kendisini ya bir öğretmen, ya
da bürokrasinin herhangi bir dalına memur adayı olarak görürdü. Endüstri Meslek
Lisesine giden bir genç, eğitim gördüğü dalda bir iş yeri kurma olmazsa
bulunduğu vilayetteki bir fabrikaya girip çalışma hayalleri vardı. Yüksek
tahsil yapanlar, kendilerini geleceğin kaymakam’ı, vali’si, veya bir fabrikanın
genel müdürü olma yolunda hayaller kurarlardı.
Televizyonların olmadığı yıllarda zengin fakir demeden
gençlerin büyük çoğunluğu hafta sonları sinemaya giderlerdi. Mesela İstanbul’da
kazandığı staj parasıyla Yenikapı Çakıl gazinosunda Fatma Girik(Allah rahmet eylesin) dinlenebilirdi. Şehzade başında
sinemaya gidilir, Laleli plakçılarında Merhum Necdet Tokatlıoğlundan: “Uçan Kuşlar Martılar”, Kâmuran Akkor’dan: “Dağlar Kızı Reyhan” şarkılarının
namelerini dinleyebilirdiniz.
Peki, sağcısıyla solcusuyla ideallerindeki Türkiye’yi kurma
hayalinde ki bu gençlik o günlerden bugünlere gelirken ne oldu da bu karamsar
tablo ortaya çıktı?
Bir kere 12 Eylül darbesi, gençliği de-polizite ederek üzerinden silindir gibi geçti. Devletine bir
baba şefkatiyle güvenen, onu seven gençlik, Başbakan Özal’ın “- artık Devlet Baba” yok” demesiyle vatanına
bağlı Türk gençliğini “Devlet Baba” şefkatinden yoksun ve başsız bıraktı. Türk
vatandaşının dişinden tırnağından artırarak ödediği vergilerle kurulan en
güzide fabrikalar ve işletmeler o günden itibaren özelleştirilmeğe başlandı.
Ve son olarak gelinen nokta da ise Türkiye Cumhuriyeti:
Elleri kınalı genç kızlarımızın ilmik ilmik dokuduğu halı diyarı, Gül ve
Lavanta kokulu güzel Isparta’mızda 6 gün elektriksiz soğuk ve kar altında
kaldı.
Sağlıklı kalın.