Adamın biri “Ya biz geleceği ele geçireceğiz ya da gelecek bizi.” diye çok güzel bir söz söylemiş.
Bilinmelidir ki; günümüzde gelişen olayların hepsi geleceğin şekillenmesiyle ilgilidir. Bu sebeple geleceğe yönlenmeli ve geleceği iyi okumayı başarmalıyız.
Türk milletinin ve devletinin selameti, huzuru, güveni; geleceğin iyi okunmasına bağlıdır.
Ecdadımız, geleceği iyi okumayı başardığı için, binlerce yıldır millet ve devlet olarak varlığımızı koruyup, sürdürebiliyoruz.
Bu günkü sıkıntılarımızın en önemli sebeplerinden biride geleceği okuma noktasında gösterdiğimiz zaafiyetlerdir.
Dumura uğratılmış devlet yapımızdaki, bazı kurum ve kuruluşlar geleceği okuma noktasında kısa vadeli çalışmalar yürütüyor. Ancak bürokratik yapılanmamız; daha uzun vadeli ve halkla paylaşılabilen çalışmaların yapılmasını engelliyor.
Dünya, dün olduğu gibi yarında mutlaka değişecektir. Değişim; yaşamın değişmeyen kurallarından biridir. Ve siz buna hazırlıksız yakalanırsanız, varlığınızı tehlikeye atmış olursunuz. Herkes kendi açısından bunu önlemek için gelecek bilimine ve bilimcilerine ve de onların hazırladıkları senaryolara büyük ilgi duymakta ve önem vermektedir.
Gelecek, bizler için, hem tehditleri hem de fırsatları birlikte içerir. Bu nedenle, gereken hamleleri, doğru zamanda ve doğru yerde yapamazsanız, fırsatlar, sizin için tehdit içeren bir unsur haline geliverir.
Örneğin Türkiye’nin genç nüfusu, ülkemiz ve milletimiz açısından bir fırsattır. Ancak bunu iyi değerlendiremezsek, bu bizim için gelecekte büyük bir sorun olacaktır.
Gelecek okumasını iyi yapan milletler; geleceği şekillendirecek, tarih yazacak,öngörülmeyen durumlarda diğerlerinin daima bir adım önünde olacaktır. Bunun için dünyanın hükümdarları; Yoshihiro F. Fukuyama, Samuel Huntington, George Friedman hatta Henry Kissinger ve yakından tanıdığımız Graham E.Fuller gibi adamlara geleceği yazdırmaya çalışıyor.
Onun için gelecek okumasını ve buna dair hesaplarımızı, milletimizin binlerce yıllık geçmişini de göz önünde tutarak en az 1000 yıllık bir süreç için yapmalı, önümüzdeki yüzyılı ve hatta ilk 50 yılı hiç hata payına mahal vermeden okumayı başarabilmeliyiz.
Yine bir örnek vermek gerekirse Vatikan üçüncü bin yılda Asya’yı hıristiyanlaştırmak hedefini ortaya koymuştur. Bu kuru bir iddiadan ibaret, bir laf değildir. Vatikan Asya’daki geleceğin bu şekilde gerçekleşmesini istemekte ve bunun ip uçlarını da bilerek vermektedir.
İlk önce bilgisayarın, cep telefonlarının, sonra da internetin yarattığı teknolojik devrimi, benim gençliğimde söyleseniz hayal bile edemezdik. Sonradan öğrendik ki; dünyaya hakim olan milletler ve onların devletleri en az bir yüzyıl öncesinden bu günü okuyor ve geleceği istedikleri gibi şekillendiriyorlardı.
I.Dünya Savaşı’nın çıkış nedenlerinden biri geleceğin enerji kaynağı olarak görülen petrolün üzerine konmaktı. Ve bakın petrol savaşları halen devam ediyor. II.Dünya Savaşı’na katılan büyük devletler ekonomik güç sahalarını genişletmeye çalışıyordu. İlk önce Sovyetler Birliği adı altında Rusya’nın, daha sonra da Nato şemsiyesi altında ABD’nin Afganistan’a gidişi, hep bir hesapla ilgilidir. Irak, Libya, Mısır ve şimdi de Suriye’yi söylemeye gerek yok. Hep durur düşünürüm 1974’te Kıbrıs’a çıkmamıza hangi saikle sessiz kaldılar diye. Ondan sonra yapılanların hepsi bana göre rolden ibarettir. Esas neden ise bambaşkadır ve gelecekte ortaya çıkacaktır.
Türk milletinin son yüzyılda en büyük gelecek okuyucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu yüzyılda Türkiye ve dünyada yaşanan gelişmeler karşısında; Atatürk’ün söylevleri adeta bir kahini andırır şekilde gerçekleşmiştir.
Yine en çok etkilendiğim olaylardan biri de Süleyman Paşa komutasındaki askerlerin Çimpe Kalesi’ni feth edişleridir. Bu kalenin coğrafi konumu ve kendisine kazandırdığı jeostratejik öneminin, Türkler tarafından fark edilişini hep büyüleyici bulmuşumdur. Ecdadın böyle bir çok önemli tespiti ve geleceği doğru okuyarak, geleceği şekillendirişi dolayısıyla da tarih yazışı vardır.
Geleceği iyi okuyabilmek için rakamlara, istatistiklere, ihtiyaçların ve kaynakların bilinmesine gereksinimimiz vardır. Geçmiş tarihi iyi bilmek, gelecekle ilgili doğru irtibatın kurulmasına sebep olacaktır.
Bu yüzden devletimiz, siyasetçilerimiz, kamu kurum ve kuruluşlarımız, meslek örgütlerimiz, aydınlarımız ve hatta bana göre tüm vatandaşlarımız, geleceği okumak noktasında çok donanımlı ve şuurlu olmalıdır.
Aksi halde yurt içinde ve dışında; eğitim, üniversite, sağlık, nüfus artışı ve yaşlanan nüfus, istihdam, emeklilik, dünya ticareti, küreselleşmenin etkisi, sosyolojik ve psikolojik durum, medyanın gidişatı, etnik milliyetçilik, kentleşme, su savaşları, doğal tahribatların önlenmesi, hukuk, teknoloji, finans ve benzerleri gibi konularda gelecek okumasını başaramazsak; bu durum bizi büyük sıkıntılara sokacaktır.
Son bir misalle, Atatürk’ün Fener Rum Patrikhanesi için söylediği sözleri hatırlayalım. Atatürk’ün dediği gibi, Patrikhane; halen içimizde bir melanet yuvası olarak faaliyet göstermekte ve Trabzon’un fetih tarihine rastgelen 15 Ağustos tarihinde hiçbir mazisi olmayan bir ayini, Sümela’da gerçekleştirmesi misalinde olduğu gibi, bir çok çalışmayla geleceği şekillendirmeye çabalamaktadır. Bu bize göstermektedir ki, Lozan’da Türk tarafının her türlü ısrarına rağmen karşıt güçlerin geleceği şekillendirme yönündeki arzusu, Patrikhane Türkiye’de bırakılmak suretiyle, bize galip gelmiştir.
Onun için ülkemizde ve etrafımızda gelişen olayların bir öncesi olduğunu unutmayalım ve geleceğimizi kurtarmak için geleceği iyi okuyarak ona göre davranalım.
NOT: Bu yazı tamamlandıktan sonra Hakkari Çukurca’dan 8 şehit haberi geldi. Şehitlerimize rahmet diliyorum. Türk Milletinin akıl tutulmasının ne sonuçlar verdiğini umarım herkes görüyordur.