Ömrümüzün takvim yaprakları bir bir eksiliyor, zaman su gibi akıp geçiyor.
İşte geçen yıl, bir vuslatla yolcu ettiğimiz Ramazan-ı Şerif bütün
rahmetiyle, bütün bereketiyle geliyor. Dört bir yanımız Ramazan
ikliminin güzellikleriyle bezenmeye başladı.
Değerli dostlar, şu soruyu kendimize sorduk mu?
Bugüne kadar kaç Ramazan Hilal’i üzerimize doğdu? Bundan sonra kaç
parıldayan ay daha doğacak? Aslında kısacık insan hayatında
Müslümanların Ramazanları da çok sınırlı, acaba bunun farkında mıyız?
“Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden kurtulmak”
olan, “Cehennem kapılarının kapandığı, cennet kapılarının ardına kadar
açıldığı “bu ayı anlayamamak, görmezlikten gelmek, onu hissetmemek, ona
selam durmamak, sitemin en hafifiyle insafsızlıktır, mürüvvetsizliktir.
Bunun için bu mükerrem ayda akıllı insan; Ramazan ayının rahmet
yağmurundan kuruyan gönlünü, pörsüyen dimağını, gülmeyen yüzünü,
görmeyen gözünü, işitmeyen kulağını, hak söylemeyen dilini, yardım
etmeyen elini, doğruya yürümeyen ayağını, velhasıl çoraklaşan,
bataklaşan ruh dünyasını ıslatabilen, ıslah edebilen insandır.
İnsani ve ekolojik dengenin bozulduğu, özlemsizliğin, sevgisizliğin
arttığı bir zamanda yaşıyoruz. Dünyanın dört bir yanında fakirliğin,
açlığın, terörün ve savaşların her gün daha da çoğaldığı günümüzde
şöyle bir düşündüğümüz de Ramazan’ın ruhuna, kuşatıcı iklimine ne kadar
da muhtacız…
Ramazan her yıl aşınan değerleri onarmaya, bizim olanları yeniden kazanmaya bir fırsattır.
Bundan dolayı, bu ayda insan kendini, kendi hayatını temizlemeli, içine dönmeli, ruhuna bakmalı, kısaca otokritik yapmalıdır.
Biliyoruz ki; yine medya Ramazan gibi, uhrevi bir zamanı
sulandırmaya, magazin malzemesi haline getirmeye çalışacak. Her yıl
olduğu gibi medya abuk, sabuk konuşmayı meslek haline getirmiş adamları
bir yerlerden çıkarıp saçma sapan sorularına cevap bulmaya çalışacak.
Bu durumda bile biz, bu zavallılara Allah’tan hidayet dilemeliyiz.
On bir ayın Sultan’ı olan bu ay egoizmi ve bencilliğimizi kırmalı.
Bizim gibi oruç tutan, ama muhtaç olanların durumunu düşündürmelidir.
Zekât, fitre, fidye, sadaka gibi İslam dininin sosyal yardım amaçlı
emir ve tavsiyelerini yerine getirmek suretiyle yardım duygularını
zirveye ulaştırmalıdır.
Allah Resulünün “Komşusu aç iken kendisi tok yatan, olgun bir mümin olamaz.” Evrensel mesajını daha iyi anlamamıza vesile olur.
Bu ay farkına varmaktır yaşamın. Kadrini bilmektir nimetlerin, imkânsızlara imkan oluşturmak için hayatı paylaşmaktır.
Ramazan hem iç derinliğe, hem dışa açılmaktır. Bir yandan Allah’ın
verdiği nimetlerin şükrünü eda ederken, öbür yandan sofrayı muhtaçlara
açmaktır.
Her Ramazan ayrı bir sevinç, ayrı bir vuslattır. Donatarak iyilik ve güzelliklerle ruhumuzu Yaratanla buluşmaktır.
Bu kutlu misafiri çok özlemiştik. Minarelerdeki mahyaları, fırındaki
sıcak pideleri, teravih namazlarını, iftarları, sahurları daha nice
güzellikleri…
Hoş Geldin Sefalar Getirdin Ya Şehri Ramazan…
Müjdeler olsun bu kutsal zaman dilimini hakkıyla değerlendirenlere.