Türkiye’de gazeteci olmak kolay değildi ama son yıllarda gazeteci kalmak çok daha zor.
Gazetelerde, TV’lerde yazılarını veya yorumlarını beğendiğimiz insanlardan bir kısmı kendine yaygın medyada yer bulamaz oldu.
Bir kısmı ise tamamen “havuz medyası” haline gelen gazete ve TV’lerde çalışmak zorunda kaldıkları için bağımsız ve tarafsız gazeteci olmaktan uzaklaştılar.
Geçen hafta içinde bazı tanınmış medya mensuplarının yaşattığı olaylar basın tarihimize utanılacak sahneler olarak yer aldı.
***
Ahmet Hakan
Ahmet Hakan’ın CNN Türk‘te İstanbul Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu ile yaptığı program, yıllardır oluşturmaya çalıştığı “Tarafsız Bölge”imajını ve “iyi gazeteci” algısını yerle bir etti.
Program sırasında Ahmet Hakan normal olarak sorusunu sorup cevabını aldıktan sonra başka bir konuya geçmesi gerekirken O’na hiç yakışmayan bir şey yaptı.
İmamoğlu’na Trabzonlu olması üzerinden Yunan olduğu algısı yaratmaya çalışan Esenler Belediye Başkanı ve AKP’nin İBB Grup Başkanvekili Tevfik Göksu’yu savundu. İmamoğlu’na ve tüm Trabzonlulara hakaret eden bu kadar bayağı bir ifadeyi ısrarla savunmaya çalışması hepimizi şaşırttı.
Ayrıca programı kesin bir talimatı yerine getirmenin telaşı ile ilan edilen süreden 30 dakika önce bitirdi. Hem de tam İmamoğlu’nun “İstanbul Belediyesinde yapılan israf ve yolsuzlukları anlatacağım” dediği sırada.
Daha önce CNN Türk‘te çalışmış gazeteciler içeriden bilgi aldıklarını ve rejiye telefonla “yayını derhal kesin ve tekrarını vermeyin” talimatı geldiğini yazdılar. Nitekim uygulamanın aksine “Tarafsız Bölge”nin bu bölümü tekrar yayınlanmadı.
***
Nagehan Alçı
Benzeri bir olayı Habertürk’te de yaşadık. Bu defa Ekrem İmamoğlu dört medya mensubunun sorularını cevaplamak için çıkmıştı.
Gazetecilerden İstanbul Belediyesi ile alakalı sorular bekleniyordu. Çünkü Ekrem İmamoğlu tekrar seçilirse İstanbul’a yeniden Belediye Başkanı olacak. Ülkeye Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri veya İçişleri Bakanı olmayacaktı.
Nagehan Alçı’nın soruları ise Başbakanlık yapmış Binali Yıldırım’a veya Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorsa makul karşılanacak sorulardı. Fakat Alçı onlara hiç sormadığı soruları İBB Adayı İmamoğlu’na sordu.
Hatta soru sormadı, kendisi tavır koydu, kesin bir taraf oldu, sorguladı.
Neler sordu? “Dersim” adı üzerinden “Kürtler ve Alevilerin” refleks gösterecekleri bir kelime sarf etmesi için zorladı. “Öcalan’ı avukatlarının ziyaret etmesi” konusundaki görüşünü sordu. 27 Mayıs‘tan tutuklu gazetecilere; Tunceli’nin komünist başkanından, Osman Kavala’ya, Selahattin Demirtaş‘a; Heybeliada Ruhban Okulu‘na kadar merkezi devletin sorumluluğundaki bütün netameli konuları sordu.
Bütün maksadının İmamoğlu’nun ağzından 23 Haziran’da İstanbul’da oy verecek “Kürt, Alevi, Komünist, Hıristiyan” vatandaşların tepki duyacağı birkaç kelime çıkmasını sağlamak olduğu açıkça belli oluyordu.
İmamoğlu bu soruların bir kısmını “gündemle alakalı değil” diye geçiştirdi. Bir kısmına ise (hiç gerekmediği halde) kısmen cevap verdi. Nagehan Alçı görevini yapmış oldu.
Fakat “İstanbul Belediye Başkanı olduğunuzda ne yapacaksınız?” diye bir tek soru sormadı.
Bütün bu soruları sorarken kendisine verilen görevi yapma telaşını (tıpkı Ahmet Hakan’da olduğu gibi) çok açık hissettik.
Her iki olay da Türkiye’de gazeteciliğin geldiği durumun, “Alo Fatih” olayından bu yana daha da kötüleşmiş olduğunun birer işareti oldu.
***********************************
Oğuz Haksever
Bir başka medya vakası NTV’de Oğuz Haksever’in başına geldi. Yılların tecrübeli TV programcısı ve sunucusu Haksever bir mikrofon kazasına kurban gitti.
Cumhurbaşkanı, Yassıada’da yaptıklarını anlatırken “Yaslı ada” dedi… Televizyonda mikrofonu açık unutmuşlardı, yayındaki Oğuz Haksever “Neresi yaslı be, canına okumuşsun…” deyiverdi.
Mikrofon açıkken son derece dikkatli konuşan Haksever, soyadının verdiği hakkaniyet duygusunun sonucu içinde biriken isyanı ağzından kaçırıverdi.
Daha sonra TV yönetiminin oluşturduğu kriz masasında üretilen saçma sapan tevil cümleleri ile vaziyeti kurtarmaya çalıştı ise de iş işten geçti.
***
Fatih Altaylı
Her duyguyu bastırmak kolay değil. Habertürk TV’de Fatih Altaylı da ağzından kaçan bir cümleye mani olamadı.
“Teke Tek” programında bilim adamlarıyla ciddi bir konuyu müzakere ederken kulaklığından kendisine Cumhurbaşkanının iftar sonrası konuşmasına canlı yayınla bağlanacakları bildirildi.
Fatih Altaylı canı sıkkın bir şekilde “yine her akşamki gibi Cumhurbaşkanının konuşmasına canlı yayına bağlanıyoruz” deyiverdi.
************************************
Hak ve Özgürlüklerimizin Güvencesi
Banu Avar medyamızda tanınmış bazı gazetecilerin dış güçler tarafından özel yetiştirilmiş ve yerleştirilmiş olduğunu hep anlatır durur. Elbette onlar kendilerini buralara yerleştirenlere karşı hizmetini yapıyor.
Bir kısım gazetecinin ise ya “ekmek derdinden” veya “korkusundan” gazetecilik onur ve haysiyetini çiğnemek durumunda kaldığını sanıyorum.
Medyanın en büyük grubunun sahibi koskoca Demirören’i bile ağlatan güçten sıradan gazetecilerin korkmasını normal görebilirsiniz.
Ancak bu gidiş iyi bir gidiş değildir.
Yasama- Yürütme ve Yargı kuvvetlerinin ayrılığından söz edilemediği, dördüncü kuvvet medyanın da kontrol edildiği bir ülkenin rejimine demokrasi denilemez.
Böyle bir ülkede hiç kimsenin hak ve özgürlükleri güvence altında olamaz.