İnsanlar emek vermeden elde ettikleri nimetlerin kıymetini bilmekte her zaman zorlanmışlardır. Çoğu zaman da başarılı olamazlar. Çünkü bir şeyi elde etmek uğruna çekilen eziyetin ve sıkıntının, kaybedilenlerin acısını, nimetin ne pahasına kazanıldığını düşünmeden ondan istifade etmektedirler.
Onlara bu nimeti miras bırakanların tecrübeleri de bir zaman sonra “masal” hükmünde değerlendirilir.
Türkiye’mizin bugünkü hali de bu tabloya benziyor. Varlık mücadelesi verilerek elde edilmiş bütünlüğümüz, bu bütünlüğü sağlayan değerlerimiz ve değerlerimizin dayandığı kültür mirasımız bizzat bizler tarafından tehlike altına sokulmaktadır. Üstelik bize hiçbir faydası olmayan tartışma ve çatışmalarla bu tehlike iyice büyümektedir.
Bu tehlike, geçmişte nice canlara mal olan bütünlüğümüzü tehdit eden, ismi farklı ama mahiyeti aynı olan bir toplumsal kutuplaşmanın da ifadesidir.
Bunca yaşanana rağmen insanlar hiç mi ders almazlar?!
Yoksa başka bir “ders” mi alınmaktadır?
Kamran İnan’ın bir televizyon programında yapmış olduğu tespit bugünlerde sık sık aklıma geliyor: Kendi tecrübelerine binaen İnan Türkiye’nin dünyadaki ülkeler içerisinde kendi hainini kendi eliyle bu kadar çok oranda yetiştiren tek ülke olduğunu ifade etmişti.
Söz konusu tehlikelerin oluşumuna zemin hazırlayanların veya en azından katkıda bulunanların bazılarını düşününce insanda bu tespitin haklı olabileceğine dair dehşete düşüren bir kanaat doğuyor. Çünkü bu tehlikelerin büyümesinde, ülkemize faydalı olması beklenen, ülkenin büyük umutlarla yetiştirdiği insanların katkısı insanı şaşırtacak ve hatta ürkütecek orandadır.
Dolayısıyla insan şu soruyu sormadan edemiyor: Biz bunca yıldır nasıl yetiştiriyoruz da “nitelikli” bazı insanlarımız niteliklerini memleketin hayrına kullanmakta zorlanıyor?
Bu demektir ki “milli eğitim” politikamızı “hep birlikte” oturup düşünmeye geç bile kaldık!
Bu politikayı doğru bir içerikle işler hale getirmek ve bu işlerliği de “keyfilikten” arındırmak ciddi bir gereklilik halinde önümüzde durmaktadır. Bugünün en önemli problemi budur. Yoksa özü halletmeden şekille uğraşmak boşa kürek sallamaktan başka bir şey değildir.
Aksi halde Atatürk’ün ifade ettiği üzere “gaflet ve hatta hıyanet” içinde bulunanlardan daha çok çekmeye devam edeceğiz…