Fütüvvet; cömertlik, insâniyet, dürüstlük, karşılık beklemeksizin iyilik yapmak, elinin emeği – alnının teri ile geçinecek imkâna sâhip durumda olmak… gibi mânâları ihtiva eden bir kelimedir. Başlangıçta tasavvufî bir mâhiyet taşırken, 13. yüzyıldan itibâren sosyal, iktisâdî ve siyâsî yapılanmaya dönüşen kurum hâline gelmiştir.
Fütüvvetnâme, Fütüvveti konu alan veya fütüvvetin âdâb ve erkânı hakkında bilgi veren eserlerin ortak adıdır.
İslâm dünyasında 8. Yüzyılda, Abbasiler döneminde Irak ve İran’da başlayıp zamanla tasavvuf çevrelerine ve meslekî teşekküllere nüfuz eden fütüvvet kavramını konu edinen ve giderek bu teşekküllerin bir çeşit nizâmnâmesi hüviyetine bürünen risâlelere de genellikle fütüvvetnâme adı verilmektedir. Bu tür eserlerin, Seyyid Muhammed Rızâvî’nin Farsça fütüvvetnâmesinde olduğu gibi kendilerine has isimleri olsa bile çok defa esas isimleri unutulmakta ve fütüvvetnâme olarak bilinmektedir.
Bu risâlelere Arapçada Kitâbü’l-Fü-tüvve, Farsça ve Türkçede fütüvvetnâme denilmekle birlikte bu iki isim arasında fark vardır. ‘Kitâbü’l-Fütüvve’ ismi, daha çok klasik tasavvuf kaynaklarında sofîlikteki mânâsıyla fütüvvet kavramına dâir konuları veya müstakil risâleleri çağrıştırırken, fütüvvetnâme, özellikle 13. yüzyıldan başlayarak fütüvvet ve ahî teşkilâtı çerçevesinde bahsedilen meslekî nitelikteki nizamnâmeleri ifâde eden bir mânâ kazanmıştır. Ancak bu nizamnâmelerin kaynağının tasavvuf eserlerinde yer alan fütüvvete dâir konular veya konuyla ilgili müstakil risâlelerdir.
Târih içerisinde kronolojik sıraya göre başlıca üç fütüvvetnâme türünden söz etmek mümkündür.
1-Sûfî Fütüvvet-nâmeleri: (9. – 12. yüzyıllar). Tasavvuf târihinin kendi geleneğine bakılacak olursa 9. yüzyıldan itibâren Ahmed b. Hadraveyh (Belh ?-Belh, 854), Haris el-Muhâsibî (Basra, 786-Bağdat, 857), Cüneyd-i Bağdadî (Bağdat 830-Bağdat, 910 gibi bazı büyük sûfîler fütüvvetten tasavvufla eş mânâlı bir kavram olarak söz ediyorlardı. Bununla berâber bu kavramın geniş bir biçimde ancak 10. yüzyılın sonlarına doğru yorumlanmaya başlaması sebebiyle, tasavvuf kaynaklarında fütüvvete ayrılan bölümler veya risâleler ancak bu yüzyıldan sonra görülmeye başlanmıştır. Bu risâlelerde anlatılan fütüvvetin tasavvuf kavramından hemen hemen hiçbir farkı yoktur. Bu mutasavvıflar, bâzen yanına eklenen mürüvvet kelimesiyle birlikte kullandıkları fütüvvet kavramıyla tasavvufu târif etmişler, onun çeşitli mânâlarını açıklamaya çalışmışlardır.
Fütüvvetten bahseden müstakil risâlelerin ilki, bilindiği kadarıyla, 1021 yılında vefat eden Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî tarafından kaleme alınan Kitâbü’l-Fütüvve isimli eserdir. Bu risâlede Sülemî, fütüvvet kavramını Hz. Âdem’e dayandırarak tamamıyla sûfî çerçevede İslâmî ahlâk ve faziletler bütünü olarak ele almış ve bunları sistemsiz bir biçimde sıralayarak fütüvvetle ilgili esasların ne mânâya geldiğini kısaca açıklamıştır. Sülemî bu eserinde, fütüvvetin bazı esaslarını eski sofilerin hayatından aldığı menkıbelerle zenginleştirerek anlatmıştır. 1072 ‘de vefat eden Kuşeyrî de er-Risâle adıyla tanınan eserinde fütüvvete dâir bir bölüme yer vermiştir. Unsur el-Meâlî Keykâvus b. İskender’in 1082 yılında kaleme aldığı Kâbûsnâme adlı eserinin 40. bölümü Civanmerdî adını taşımaktadır ki bu da bir mânâda sûfî nitelikli fütüvvete dâir bir bölüm olarak kabul edilebilir.
(Sülemî’nin (Nişâbur, 937 – Nişâbur, 1021) eserinden sonra bu konuda kaleme alındığı bilinen ikinci müstakil risâle 1089 yılında ölen Herevî Hâce Abdullah-ı Ensârî’nin (Herat, 1006-Herat 1089) Fütüvvenâme isimli eseridir. Bu eser de Sülemî’ninkine benzer bir nitelik gösterir. Muhyiddin İbnü’1-Arabî’nin e-Fürûhâtfi-Memü’yye isimli kitabı da fütüvvete dâir ayrı bir bölüm bulunmaktadır. Bu sayılanlara belki birkaç eser daha eklenebilir. Ancak bunların hiçbiri, belirli bir teşkilât çerçevesinde düzenlenmiş fütüvvet kurumunu ilgilendiren fütüvvetnâmelerden değildir.
2-Fütüvvet Teşkilâtına Ait Fütüvvetnâmeler: (13. 14. yüzyıllar) Bu mânâdaki ilk fütüvvetnâme, Abbasî Halifesi Nasır-Lidînillâh’ın, Abbasî hilâfetinin iyice zayıflayan merkezî otoritesini güçlendirmek maksadıyla fütüvvet kurumunu kendi kontrolü altına almaya teşebbüs etmesi neticesinde, 1234 yılında ölen danışmanı ünlü mutasavvıf Şehâbeddin es-Sühreverdî’ye (Sühreverdi,1155-Halep, 1191) yazdırdığı Risâletü’l-fütüvve isimli kitaptır. Sühreverdî böylece, fütüvvetnâmelerin târihinde artık bilinen hüviyetiyle bir kurum olarak fütüvvet teşkilâtının nizâmnâmeleri niteliğini taşıyan fütüvvetnâme türünü başlatmıştır. Ondan sonra özellikle Ortadoğu İslâm dünyasında bu niteliği taşıyan fütüvvetnâmelerin sayısı giderek arttı. Arapça, Farsça ve Türkçe fütüvvetnâmeler kaleme alındı. Bunlara bir örnek olmak üzere Ahmed b. İlyâs en-Nakkâş el-Harpûtî’nin Halife Nâsır’ın oğlu Ebü’l-Hasan Ali adına yazdığı Tuhfetü’l-veşâya isimli kitabı zikretmek mümkündür. Birçok fütüvvetnâme üzerinde tesirli olup Şiî bir renk taşıyan ve daha çok Fütüvvetnâme-i Kebîr diye bilinen Seyyid Muhammed b. Seyyid Alâeddin’in 1524’te yazdığı Mütâhu’r-rekâ’ik isimli fütüvvetnâmenin ayrı bir önemi vardır. Esas itibâriyle Sünnî olan Abdürrezzâk el-Kâ-şânî ile Hüseyin Vaiz-i Kâşifî’nin fütüvvetnâmelerinde özellikle İmâmiyye’nin izleri görülür.
Moğol hâkimiyeti zamanında Hindistan’da revaç bulan, daha sonra bir ara Mâverâünnehir’de de yayılan Kesbnâmelerle belli mesleklerin nizâmnâmeleri mâhiyetinde olan Risâle-i Nessâcân, Ri-sâle-i Sakkâyan gibi risâleler de birer fütüvvetnâme olarak değerlendirilebilir.
3-Ahî Loncaları Fütüvvetnâmeleri: (13. 16. yüzyıllar): 13. yüzyılda Anadolu’da Ahîlik teşkilâtının gelişme göstermesiyle birlikte Ahî fütüvvetnâmeleri ortaya çıktı. Abdülbaki Gölpınarlı (İstanbul 1900 – İstanbul, 1982) bu fütüvvet-nâmeler üzerine çok iyi bir inceleme, tahlil ve yorum gerçekleştirmiş, belli başlılarının tıpkıbasımını yaparak yeni harflerle yayımlamıştır. Gölpınarlı’nın biri Arapçadan, biri manzum olmak üzere beşi Farsçadan tercüme suretiyle yayımladığı metinler, en eski fütüvvetnâmeler olmamakla birlikte fütüvvet kurumunun erkân ve âdabını ihtiva eden eserler olması bakımından önemlidir. Ahîlik kurumu çerçevesinde Anadolu’da kaleme alınan bazı Türkçe fütüvvetnâmeler de vardır.
Genel olarak fütüvvetnâmelerin muhteva tahliline gelince, fütüvvet kavramının temeli tasavvufa dayandığı için bu tür eserlerin hepsinde tasavvufî nitelik ağır basar. Umumiyetle fütüvvet anlayışı Hz. Âdem’den başlayarak Hz. Muhammed (sav) de dâhil olmak üzere bütün büyük peygamberlerin vasıflarıyla izah edilmiştir. Ancak fütüvvet kavramının belli bir teşkilatı ifâde etmeye başladığı 13. yüzyıldan itibâren özellikle Ahîlik kurumu içinde yazılan fütüvvetnâmelerde bu kavramın birtakım menkıbevî rivâyetlerde Hz. Ali’ye dayandırılmasına özen gösterilmiştir. Böylece fütüvvet geleneği içinde Hz. Ali (kav)’nin Hz. Peygamber (sav)’e vâris olan ve fütüvvet anlayışını en iyi temsil eden kişi olarak telakki edilmeye başlandığı görülür. Hz. Ali’yi fütüvvet telakkisiyle alâkalandırmanın, erken bir devirde ortaya çıkan ve Hz. Peygamber’e atfedilen; ‘Ali’den başka fetâ, zülfikârdan başka kılıç yoktur.’ Şeklindeki bir hadisle çok yakın bir ilgisi vardır. Nitekim Hz. Ali ideal fetâ1 kimliğiyle bir sembol hâline getirilmiş, hemen hemen bütün fütüvvetnâmelerde özel bir yere sâhip kılınmıştır.
Bu eserlerde yer alan fütüvvetin ve Ahîliğin âdâb ve erkânını, mertebeler silsilesini, teşkilât özelliklerini yansıtan usul ve kaideleri ihtiva eden kısımlar ise kültür târihi bakımından son derecede alâka çekici bir nitelik arzeder. Dikkatle incelendiğinde bu kısımların İslâm’dan önce Türk, Ortadoğu ve özellikle İran bölgelerinde bulunan mistik kültürlerin ve bu kültürler içinde ortaya çıkmış birtakım cemaat ve kurumların etkilerini açık biçimde yansıttıkları görülür.
Türkçe Fütüvvetnâme yazan belli başlı yazarlar:
Yahya bin Halil bin Çoban el- Burgazi (13. Yüzyıl), Şeyh Eşref Bin Ahmed (Manzum) (14. yüzyıl sonu) Manzum, Şeyh Seyyid Gaybî oğlu Şeyh Seyyid Huseyn (15. Yüzyıl), Razavi (Manzum) (1524), Esrar Dede (Manzum) (1796)
1fetâ: Genç, delikanlı, yiğit, mert. Cömert, eli açık.
2Reisül-Küttap: Osmanlı döneminde, 18. yüzyıla kadar padişah divanında, divan yazmanlarının başı olan görevliye verilen unvan. Tanzimat’tan önceki dönemde Osmanlı Devleti’nin dışişleri bakanı.
AHÎ EVRAN
Ahî Evran 1171 yılında Azerbaycan’ın Hoy şehrinde doğdu. Çocukluğu Azerbaycan’da geçti. Horasan ve Mâverâ’ün’nehr bölgesinde, zamânın en büyük âlimlerinden olan ve Horasan bölgesinde yetişen, dînî ilimlerde olduğu kadar fizik, kimya ve coğrafya gibi pozitif ilimlerde de üstün bir âlim olan Fahreddîn Râzî’den (1149-1209) ilim tahsil etti, Ahmed Yesevî (1093-1166) Hazretleri’nin talebelerinin sohbetlerine devam ederek tasavvuf yolunda yüksek derecelere ulaştı İranlı İslâm felsefesi ve edebiyatı âlimi Şihâbüddîn-i Sühreverdî (1145-1191) Hazretleri’nin sohbetlerinde bulundu. Ahî Evran, hac yolculuğu esnâsında evliyâdan fıkıh âlimi Evhadüddîn Hâmid Kirmânî (1164-1238) ile tanışıp, O’nun talebeleri arasında yer aldı.. Geniş bir çevrede tanınan, ilmine ve şahsiyetine saygı gösterilen tefsir, hadîs, fıkıh, kelâm ve tıp ilimlerinde derin âlim, tasavvuf yolunda yüksek makam sâhibi bir velî konumuna erişti. 1203 veyâ 1204 yılında Bağdat’a gitti. Ahîlik teşkilâtına girdi. 1227 veya 1228 yılında hocası Kirmânî ile birlikte Selçuklu Devleti’nin hüküm sürdüğü Anadolu’ya geldi ve Ahîlik Teşkilâtı’nı Anadolu’da kurdu. Kurduğu teşkilât, ikinci Gıyâseddin Keyhüsrev (sultanlığı: 1237- 1246) tarafından desteklendi. Sulutan da teşkilâta üye oldu. Zamanla Ahilik Teşkilâtı Anadolu’nun birçok şehir ve kasabasında da kuruldu. Anadolu’da hızla yayılan teşkilâtın mensupları bulundukları yerlerde büyük nüfuz sâhibi oldu.
Ahî Evran, zaman içerisinde Ahîlik mensuplarının toplanıp sohbet edebilecekleri, birbirlerinin bilgi ve tecrübelerinden faydalanacakları, gelen misâfirleri ağırlayabilecekleri dergâhlar kurulmasını sağladı. Yetiştirdiği talebeler, gittikleri yerlerde zâviyeler inşâ ederek, burada esnafı bir çatı altında toplayıp teşkilâtlandırdı ve Türkistan’dan gelenleri ağırladılar, kabiliyetlerine göre meslek öğrenmeleri için işyerlerine yerleştirdiler, onlara önce aş, sonra iş verdiler.
Ahî Evran’ın vaazlarındaki sâdelik, herkesin anlayabileceği şekilde meseleleri îzâh ederek yazdığı kitaplar, kendisinde görülen kerâmetler, ahlâkının güzelliği, dünyâ malına ehemmiyet vermeyip, yalnız Allah’ın nzâsı için çalışması, insanların sevgisini kazanmasına vesile oldu. Çevresine pek çok kimse toplandı.
Moğollar, Anadolu’ya saldırınca halkı savaşa hazırlayan Ahî Evran’ın katledilmesini planladılar. Ahî Evran’ın şehâdeti hakkında muhtelif rivâyetler vardır. En yaygını Moğollarla yapılan savaşta şehit olduğu rivâyetidir. Yıl 1661’dir. Ay ve gün için farklı bilgiler vardır.
***
Fütüvvetnâmeler hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki kaynaklardan faydalanılabilir.
Abdühbâki Gölpınarlı, İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilâtı, İstanbul Ticâret Odası, 2011.
Adnan Gülerman-Sevda Taştekil, Ahîlik Teşkilâtı’nın Türk Toplumunun Sosyal ve Ekonomik Yapısı Üzerine Etkileri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993.
Ahmet Doğan, Ahîlik Kültürü ve Meslek Ahlâkı, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara, 2019.
……………….., Ahî Evran Zamanında Anadolu’da Kültür Hayatı, Ahîlik Bayramı Sempozyumu, İstanbul, 1986.
Ahmet Yaşar Ocak, Fütüvvetnâme, Diyânet İslâm Ansiklopedisi, C: 13, s. 264, 264, İstanbul, 1996.
Ali Kuzu, Ahî Evran, Parola Yayınları, İstanbul, 2010.
……………….., Ahî Evran İktisatçı Sanatkâr ve Ahîlik Teşkilâtı’nın Kurucusu, Paraf Yayınları, İstanbul, 2013.
Anonim, Ahî Evran, Evliyalar Ansiklopedisi, Tercüman Yayınları, İstanbul, 1991.
Aysun Eren, Ahîliğe Genç Bakışlar, http://isamveri.org/pdfdrg (et: 24.06.2021/ 23.10).
Celal Metin, Ankara’da Ahîler, www.academia.edu.tr (et: 10.06.2021-22.25).
Ârif Hüdâî Köken-Nüket Örnek Büken, Ahîlik’te Hekimlik Ahlâkı, Lokman Hekim Dergisi, S: 8, s. 54-70, Mersin, 2008.
Cemal Anadol, Türk-İslâm Medeniyetinde Ahîlik Kültürü ve Fütüvvetnâmeler, Hagem Yayınları, Ankara, 2001.
Enver Behnan Şapolyo, Kırşehir Büyükleri, Kırsed Yayınevi, Ankara, 1967.
……………….., Mezhepler ve Tarîkatlar Târihi, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1964.
Fatih Köksal, Ahî Evran ve Ahîlik, Kırşehir Valiliği Yayını, Kırşehir, 2006.
……………….., Ana Kaynaklarıyla Türk Ahîliği, Doğu Kütüphânesi, İstanbul, 2015.
Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara, 1999.
Galip Demir, Ahîlik ve Demokrasi, Ahî Kültürü Araştırma Yayınları, İstanbul, 2003.
……………….., Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu ve Ahîlik, Ahî Kültürünü Araştırma ve Eğitim Vakfı, İstanbul, 2000.
Gökhan Maraş, Ahî Evran, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2018.
Halil İnalcık, Ahîlik Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999.
Harun Yıldız, Ahî Evran, Hacı Bektaş İlişkisi, https://www.kapalicarsi.com (ET: 20.06.2021, 22, 18).
Halûk Gökalp, Ahî Evran-ı Velî’nin Menkıbevî Kişiliği, Gazi Üniversitesi Ahîlik Araştırmaları Dergisi, Ankara, 2005.
Hasan Murat-Gökhan Çelik, Ahî Evran, Başlangıç Yayınevi, İstanbul, 2018.
Hüseyin Köz, Ahîlik Teşkilâtı’nın Kuruluşu ve Gelişmesi, Harran Ü İlahiyat F. Dergisi, Sayı 31, s. 28-35, Şanlıurfa, 2014.
İbrâhim Ethem Gören, Şed Kuşanma Merâsimi, İttifak Gazetesi, İstanbul, 10.07.2019.
İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 2010.
İlhan Şâhin, Ahî Evran Vakfiyesi ve Vakıflarına Dâir, Türklük Araştırmaları Dergisi, S: 1, s. 324-341, İstanbul, 1985.
İsmâil Bilgili, Ahî Evran’ın bir Eseri, Necmettin Erbakan Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S: 45, S. 75 Konya, 2018.
Kemal Turan, Ahîlik’ten Günümüze Meslekî Eğitimin Gelişimi,Marmara Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1996.
Kâzım Ceylan, Ahî Evran-ı Velî ve Türk Dünyâsına Etkileri, www.tasam.org.tr.
Kırşehir Vâliliği, http://www.kirsehir.gov.tr/Ahîlik (et: 16.06.2021-11.30).
M. Fâtih Köksal (Hazırlayan), Manzum Fütüvvetnâme, Türkiye Bilimler Akademisi, Ankara, 2019.
Mehmet Saffet Sarıkaya, Fütüvvetnâme-i Câfer-i Sâdık, Horasan Yayınları, İstanbul, 2008.
Mehmet Şeker, (1993), İbn-i Battuta’ya Göre Ahîlik,Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 1993.
Mikail Bayram, Târihin Işığında Nasreddin Hoca ve Ahî Evran, Yeni Zamanlar Yayınları, İstanbul, 1994.
……………….., Ahî Evran ve Ahîlik Teşkilâtı’nın Kuruluşu, Damla Matbaası, Konya, 1991.
……………….., Ahî Evran Kimdir?, Türk Kültürü Dergisi, S: 191, s. 48-50, Ankara, 1978.
……………….., (Çeviren) Ahî Evran Tabsıratü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi, T. Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1991.
……………….., Ahî Evran’ın Öldürülmesi, İstem Dergisi, S: 3, s. 37-57, Konya, 2004.
Muhsin Demir: Ahîlik, Ahî Evren’i Velî ve Ahîlik Kutlamaları, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas, 2004.
Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahîlik, Türk Târih Kurumu, Ankara, 1989.
……………….., Ahîlik Nedir?, Türk Târih Kurumu, Ankara, 1990.
Sebahattin Güllülü, Ahî Birlikleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1977.
Süleyman Uludağ, Fütüvvet, Diyânet İslâm Ansiklopedisi, C: 13, s. 259-261, İstanbul, 1996.
Şemseddin Sâmi-Mertol Tulum, Kamus-u Türkî-Temel Türkçe Sözlük, Tercüman Gazetesi (ty).
Veysi Erken, Bir Sivil Örgütlenme Modeli Ahîlik, Seba Yayınları, Ankara, 2002.
Umut Güner, Târihte Fütüvvet ve Ahîlik, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2017.
Yaşar Çalışkan-M. Lütfi İkiz, Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahîlik, Hagem Yayınları, Ankara, 1993.
Ziya Kazıcı, Ahîlik, Diyânet İslâm Ansilopedisi, C: 1, s. 540-542, İstanbul, 1988.