Simon Kuper’in “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” adlı kitabını okumadım, okunması gereken kitaplar arasına aldım.
2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda bir kez daha anladık: Futbol, asla sadece futbol değilmiş.
Türk milli takımımız çeyrek finale kadar yükseldi. Yarı finale geçemeden elendi.
Bu süreçte neler yaşadık? Hakemlerin taraflı davrandıklarını, takımımıza yapılan faullerin hakemler tarafından çok kez görmezden gelindiğini, gereksiz cezalar verildiğini gördük. FİFA’nın bir oyuncumuzu yaptığı bir işaretten dolayı iki maç haksız yere, ideolojik nedenle cezalandırmasına şahit olduk. Maçı kazanmak ve başarmak adına ahlaki değerlerden uzak davranışlara muhatap olduk.
Futbol severlerin ve vatanseverlerin, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın, ayrıca Cumhurbaşkanımızın Almanya’ya gidip oyuncularımıza türbinlerden destek vermesiyle tarihi günler yaşadık. Bu arada, ülkemizin bütün nimetlerinden sonuna kadar faydalandığı halde bu süreçteki sevinç ve kederimize eşlik edemeyen içimizdeki İrlandalıları da not ettik.
Bugünkü anlamıyla, futbol nedir? Futbol, bir endüstridir; futbol, bir algıdır; futbol, bir siyasi arenadır. Futbol, en masum anlamıyla spor değildir.
Futbol, hayatın aynasıdır. Dünyada insanlar ve toplumlar arasındaki ilişkiler hangi zemin ve seviyede ilerliyor veya çöküyorsa futbolda da aynısını görmek mümkündür. Mafya, yalan siyaset, rüşvet, iltimas, çelme takma, şike, güç zehirlenmesi, değersizleştirme gibi insani değerleri yok sayan ne kadar aşağılık ilişki varsa hepsi futbol dünyasında mevcut.
Futbol, bir haz ve hırs sporu. Paylaşmak değil, başarmak ve kazanmaktır asıl amaç futbolda. Oyunun kuruluş amacı zaten insani değil, insani değerlerden uzak. Kazanma hırsı, kişinin çok kere değerlerini çiğnemesine, gözünü kör, kulağını sağır, doğruları inkâr etmesine yol açabiliyor.
Her şeye rağmen futbol, bugünün dünyasında kendini kabul ettirmiş bir spor ekolüdür.
Hemen herkesin meşin yuvarlakla bir şekilde teması olmuştur. Toplumların her sosyal kesiminden ve yaş grubundan kişiler mutlaka sokak aralarında veya sahalarda top peşinde koşturmuştur. Cumhurbaşkanının programını değiştirip “Bizim Çocuklar”a destek için türbinlerde yer alması futbolun etkisinin ve gücünün sonucudur.
Futbolun, spor kategorisinde yer alması onu masumlaştırmaz. Taraftarına “Ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik.” diye slogan attıran, her türlü aşağılık küfürler ettiren, maç sonrası kitlesel meydan kavgalarına sebep olan bir spor, hiçbir zaman masum da değildir, insani de değildir.
Futbol, bir takım oyunudur; bu doğru. Ancak taraftar savaşına döndüğünde oyun olmaktan çıkar, başka amaçların aracı olur. Bugünün dünyasında futbol, araçsallaşmış, ülkemizdeki ve dünyadaki egemen güçlerin kitleler için kullandığı afyon olmuştur. İspanya kralı Franko’un ülkesini çeyrek yüzyıldan fazla diktatörlükle yönetmeyi sağladığı üç “f”den biridir futbol. Yönetim anlamında olmasa da bugünün dünyasında siyaset ve ekonomiye yön verenler, futbolu araç olarak sonuna kadar kullanmaktadırlar. Bazı futbol kulüplerinin bütçeleri, ülkelerin bütçelerinden daha fazla dolara sahip, başkanları, ülke politikacılarından daha fazla söz sahibidirler.
Deveye sormuşlar: “Neden boynun eğri?” Deve, “Nerem doğru ki?” diye cevap vermiş. Futboldaki ahlaksızlık, düzenbazlık, ayak oyunları genel bir gerçek. Savaşlar, yoksulluk, gelir adaletsizliği, zalimin zulmü, bunalımlar, intiharlar, tutarsızlıklar, haksız kazançlar dünya devesinin eğrilikleri.
İnsanoğlu buna layık değil. Dünya bir mücadele ve imtihan alanı. Bu alanda iki taraf var: İyiler ve kötüler. İyiler galip gelmeli, kazanmalı, egemen olmalı.
Muhammed Ali Rashwan, Mısırlı bir judocu. 1984’te uluslararası bir müsabakaya katılır. Rakibi, dünyaca ünlü Japon Yasuhiro Yamashita. Herkes maçı Rashwan’ın kazanacağından emindir, çünkü rakibinin sol bacağında kas yırtılmaları vardır ve bu bacağı işlevsiz kalmıştır. Bunu bilen Mısırlı judocu rakibinin bacağına bir kere bile dokunmaz ve maçı Japon kazanır. Kolayca kazanacağı halde maçı niçin rakibine kaptırdığını soranlara Mısırlı judocu şu cevabı verir: “Ben Müslümanım, benim dinim insana zarar vermeyi yasaklar. Eğer o durumdayken ben de o noktadan yüklenip ona vursaydım o sakat kalabilirdi. Bir madalya için bunu ona yapamazdım.” Kayıtlara göre 50.000’den fazla Japon, onun bu tavrından etkilenerek Müslüman olur. Aynı yıl Uluslararası Fairplay Komitesi tarafından ödüle layık görülür.
Her spor dalında olduğu gibi, özellikle futbol, insanileşmeli, ahlakileşmeli. Futbol, güzel örneklere muhtaç. Güzellik ve iyilik bulaşıcıdır. Futbol adlı spor türünden vazgeçemeyeceğimize göre, yerelden genele doğru güzel davranış örnekleri ortaya koyabilir, yüksek seviyeli ilişki modelleri geliştirebiliriz. Futbolu endüstri ve ekonomi, kulüpleri şirket merkezi, sahaları bir arena, taraftarı hasım, oyuncuları piyon olmaktan çıkarmak zorundayız. Ülkemizdeki ve dünyadaki futbol düzeninde bunu gerçekleştirmenin çok zor olduğunun farkındayım, ancak Mısırlı judocuyu unutmayalım.
“’Kim var?’ diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert ‘Ben varım!’ cevabını verici, her ferdi ‘Benim olmadığım yerde kimse yoktur!’ fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak…” olabilmek, ne güzel!