Benim yaş grubum, Süleyman Demirel’in politikaya girdiğinden bu yana Sayın Başbakan, Sayın muhalefet lideri, Sayın Cumhurbaşkanı olarak yakından takip etmiş bir kuşak. Adı ilk duyulduğunda Adalet Partisi Genel Başkanlığı sırasında oldu. Seçimde rakibi ise maruf bir aileden ve milliyetçi kesimin adayı Dr. Saadettin Bilgiç olmuştu. Ragıp Gümüşpala’nın vefatının ardından Adalet Partisi genel başkanlık seçiminde sağ ve sol gruplar Demirel’in masonluğuna dair belge dağıtmış, “Marison Süleyman” veya “Nurlu Süleyman” diyerek yürüyüşler yapmış, mitingler düzenlemişti.
Tarihi sürecine şöyle bir göz atıldığında en etkili gençlik ve işçi yürüyüşleri, kınamaları, protestoları, askeri müdahaleler Demirel’in Başbakanlığı sırasında yapılmıştı. Parlamentoda İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Osman Bölükbaşı, Mehmet Ali Aybar, Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş, Erdal İnönü, Turgut Özal gibi Türk siyasetinin en ağır toplarını karşısında bulmuştu. Süleyman Demirel “Yollar yürümekle aşınmaz” veya “nerede kalmıştık?” diyerek altı defa gitmiş, yedi defa gelmiş, başta GAP’a ve Keban’a, Atatürk Barajı’na imza atmış, Çankaya’ya kadar çıkmıştı. Şapkası da bir dönemin simgesi olmuştur.
Bülent Ecevit Hükümeti’nin Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in kurduğu, sürdürebilir insani kalkınma anlayışı çerçevesinde ülkemizin sosyal ve ekonomik potansiyelini harekete geçirmek amaçlı Ülke Politikaları Vakfı İstanbul’da “Süleyman Demirel 100 Yaşında” konulu Ekrem İmamoğlu, hekemi Dr.Aylin Cesur, emanetçisi Hüsamettin Cindoruk, bakanları Ali Naili Erdem, Hamdi Üçpınarlar ve Cavit Çağlar, dostu Prof.Dr. Mehmet Haberal, Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın katıldığı bir panel düzenledi. Şişli Cevahir Salonu labalep dolmuş, Demirel ile alakalı bir de karikatür sergisi açılmıştı. Doğrusu bu sergi unuttuğumuz tebessüm etmeyi yeniden hatırlattı, meğer ne kadar da ihtiyacımız varmış bu gülümsemeye.
“Fakir Fukara Ezilmemeli, Vatandaşın Onuru ile Oynanmamalı”
Toplantıda her yaş, kültür, politika, sosyal hayat grubundan aydınlar vardı. O kocaman, heyüla gibi dev salonun böyle bir kış gününde dolmasına şaşırmadan edemedim.
Konuşmaları yakından takip ettim. Günümüzü yaşayınca, konuşmacıların anlattıklarıyla örtüştüğünde Süleyman Demirel’in önemli bir devlet adamı olduğunu daha da fark ettim. Mesela Demirel’den üç yaş küçük olduğunu belirten ve “komando” diye bilinen eski Milli Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem anlattı; “aşırı gerilimli gerçekleşen Adalet Partisi kongresinde Süleyman Bey genel başkan seçilmişti. Kurmaylarını topladı ve bize “Haydi arkadaşlar ilk ziyaretimizi Saadettin Bilgiç Bey’e yapacağız” dedi. Halbuki Saadettin Bey kongrede rakibiydi.”
Ali Naili Erdem’in hatırlattığı diğer iki olay da şöyle;
-Zaman zaman Süleyman Bey ile birlikte alayişsiz nümayişsiz köylere kasabalara giderdik. Beyefendi bize; ev ziyareti yapmamızı tembih eder ve “Bakın vatandaşın başını sokacak evi var mı, tenceresi kaynıyor mu, sofrasında aş bulunuyor mu, işi gücü mevcut mu, çoluk çocuğu ne yapar, herhangi bir şikâyeti bulunuyor mu? Biz bunun için iktidara geldik, millet bizi bununla görevlendirdi, hakkını verelim.” Biz de bunu hakkıyla yerine getirir, daha sonra kendisine anlatır ve tedbirimizi alırdık.
-İran Şahı Pehlevi gelmişti. Kendisini İstanbul’da Beylerbeyi Sarayı’nda ağırladık. Önce bir yemek verildi. Ardından de Münir Nurettin Selçuk bir konser gerçekleştirdi. Konser bittikten sonra Münir Nurettin masamıza kadar geldi, reverans yaparak selamladı. Tam alkışlayacaktık ki Beyefendi “Sanatçılar oturarak alkışlanmaz arkadaşlar” deyince hepimiz ayağa kalkarak Münir Nurettin Beyi alkışladık. O da mutlu oldu. Süleyman Bey sanata ve sanatçıya böylesine önem verirdi.
Ali Naili Erdem, Başbakan Demirel’in bir dönem mesai yaptığı başta Ferruh Bozbeyli, Mehmet Turgut, Faruk Sükan ve Saadettin Bilgiç gibi ağır toplarının ayrılarak yeni bir parti kurmasına ve arkadaşlarını gerektiği kadar sahiplenilmediğine üzüldüğünü anlattı.
“Yasaksız Türkiye Mücadelesi” diye tanıtılan ve bir Demirel Belgesel filmi gösterilen toplantıyı 14 siyasal parti temsilci göndermişti. Belgeselde özetle insanların davasından vazgeçmediği, çekilen çile ve meşakkatlerle aydınlık bir dönem açıldığı, medeniyet mirasına kavuşulduğu, milli-manevi değerlerimizin devreye girdiği vurgulanıyordu. Bir hususa da dikkat çekiliyordu; “Fakir fukara ezilmemeli. Parayı al, oyunu bana ver demek vatandaş onuru ile oynamaktır”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na göre; Süleyman Demirel devlet insanı, samimi, içten bir söz ustası ve lider. Politikada her iki geleneğin insanları gelişmelere 1950 gözüyle bakmıyor. Ortak birikime sahip çıkıyor. İktidarlar seçimle gelir, seçimle gider. Fukaralığı yener. Otoriter liderler toplumu böler. Hayatı zorlaştırır. Farklı görüşleri bir araya getirmez. Demokrat liderler mesela Demirel ve Ecevit aynı cümleleri seslendirirler. Tahkikat ve hukuku savunurlar. Dayatmacı ve partizan değillerdir.
Demirel, Türkiye’nin Çörçili mi?
CHP bu toplantıyı sahiplendi gibi göründü. Cumhuriyet Halk Partili olduğunu belirten Vakıf Başkanı Avukat İsmail Doğan Subaşı programı Demokrasi yoluna dönüş olarak değerlendirdi ve kolektif aklın önde olması gerektiğini savundu.
Süleyman Demirel’in hekimi Dr. Aylin Cesur’a göre de “Beyefendi nüktedan ve ötekileştirmeyen bir kişilikti. Yardım eden değil, babalık edendi idi. Hür ve sivil bir toplum oluşturmaya çalıştı. Onurlu vatandaşlık mücadelesi verdi. Eşi Nazmiye Hanım son yıllarını hastalıkla geçirdi. Kimseyi tanımıyordu. Ama Beyefendi onu hiç ihmal etmez “Nazmiye Hanım beni tanımasa da, ben onu tanıyorum ya” diyordu.
Böylesi toplantıları çok özlemişim doğrusu.
Her görüş birlikte; el ele, kol kola.
Hüsamettin Cindoruk’a göre de Demirel kimseye kızmaz. Kızar gibi yapardı. “Beyefendi’nin emanetçisi olmaktan da mutluyum ve gurur duyuyorum.” dedi eski TBMM Başkanı Cindoruk.
Allah sağlık ve hayırlı uzun ömür versin Prof.Dr. İlber Ortaylı’yı herkes pür dikkat dinledi. Etkinliğe İlber Hoca için gelen de bir hayli vardı. Kendisine has üslubu ve esprileriyle dikkat çekti. Ortaylı Hoca’ya göre; Demirel müstesna lider ve çalışkan yapılı. Cumhuriyetin ilk yılında seçkin bürokratlar cumhuriyeti kuruldu. İdealist ve aydın insan kıtlığı vardı, yönetim aydın katliamıyla savaştı. İşte o söz konusu yeni nesilden Süleyman Demirel çıktı. TBMM ve sonra iş insanı müteşebbis Vehbi Koç çıktı. Eşitlik sistemi gelişti. Herkes okuyabildi. Türkiye’nin Çörçil’i Süleyman Bey, İsmet Paşa ile dengeli ve seviyeli bir ilişki kurdu. Halk ile temasta da ustaydı.
İlber Hoca’nın bir esprisi vardı ki bir nevi hodri meydandı; Yapay Zeka Süleyman Demirel gibi konuşsun da göreyim.
İyi Parti Lideri Musavvat Dervişoğlu’na göre de Süleyman Demirel merkezde, çemberin ortasında bulunuyor. Dolayısıyla okulların kara tahtası, elektriğin teli, fakirin lokmasıydı. Musavvat Dervişoğlu hükümetin yarattığı sorunları çözmeye çalıştığını ileri sürerek karanlıktan aydınlığa çıkılması gereği üzerinde durdu ve Bülent Ecevit’in nezaketini, Necmettin Erbakan’ın inancını, Alpaslan Türkeş’in mücadelesini ve Süleyman Demirel’in de basiretini çok özlediğinin altını çizdi.
Toplumun her yaş grubundan sokaktaki insanların, tarladaki çiftçilerin, köydeki vatandaşların “Isparta İslamköylü Çoban Sülo ve kaptırmadığı fötr şapkasıyla” tanıdığı Süleyman Demirel 100 Yaşında toplantısı yaklaşık 5 saat sürdü.
MTTB Raporunda Gençlik Bakanlığı
Başbakan ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Kars, Hakkâri, Yozgat, Uşak, Edirne veya Gaziantep’teki bir muhtarın da adını unutmaz, ziyaretine gelen hemşerilerine selam gönderirdi. Gazetecilerle iletişimi de böyleydi. Sizi tanıdıktan sonra unutmazdı. Kendisini Cağaloğlu Babıali’de Sabah Gazetesinde muhabir olarak çalışırken İstanbul Vilayetindeki bir basın toplantısında takip etmiş, tanımıştım (1967). Bundan sonraki karşılaşmalarımızda “şimdi nerdeyiz” diye nerede çalıştığımı sorardı. Öylesine zeki bir liderdi.
Merhum Demirel’i ayrıca üniversiteli öğrenci gruplarıyla MTTB olarak da defalarca ziyaret ettik. Özellikle Fransa’da başlayıp, sonra Türkiye’ye sıçrayan üniversitelerin işgal edildiği, boykotların yapıldığı, talebenin dert ve davalarının devasa arttığı zaman diliminde hazırladığımız raporları okur ve dinlerdi. Dolayısıyla MTTB Basın Yayın Müdürlüğünce hazırladığımız Milli Bir Eğitime Doğru adlı (Fatih Matbaası -1968) kitapçığı kendisine takdim etmiştik. Kitapçıkta üniversitedeki olayların sebebini ve çözümünü anlatmıştık. Bunun için de bir “gençlik bakanlığı” ile “gençlik meseleleri enstitüsü” kurulmasını önermiş, üniversitede okuyan gençlerin ucuz kitap temin edebilmesi için matbaa proje taslağı sunmuştuk. Bir yıl sonra İsmet Sezgin Gençlik ve Spor Bakanı olarak Demirel Hükümetinde (1969) görev aldı. Matbaa tasarımız da kabul edildi.
Cemaatlere; ”Ben Varım Ya!”
Başbakan Süleyman Demirel’e ulaşmak zor değildi.
Bu çerçevede cemaatler de temsilci olarak parlamentoya girebiliyordu. Kanat önderi Süleyman Hilmi Tunahan’ın damadı Kemal Kaçar böyle bir görevi üslendi, TBMM’nde önce Kütahya sonra 5.dönem İstanbul’u temsil etti. Risale-i Nur orjinli MTTB’den de Karamanlı Recep Özel 5. Dönem İstanbul Milletvekili seçilmişti. Daha sonra vekillik ve bakanlık cazip hale dönüşünce serzenişler de başladı. Süleyman Demirel hangi cemaatten olursa olsun “Biz temsil edilmiyoruz efendim” diyenlere “Ben varım ya!” diyordu.
Bir dönem ve lideri iyilikleri, güzellikleri, faydaları, bilen-bölen yanları ve eleştirilen tutumuyla tarihteki yerini aldı. Süleyman Demirel’in yeri, devlet adamlığı, demokratlığı, cumhuriyetçiliği, hizmeti günü yaşadıktan sonra, bugünü kıyas ile çok daha iyi anlaşılıyor. Demirel önemli bir devlet ve millet adamıydı.